> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Eşya mümin ilişkisi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Eşya mümin ilişkisi  (Okunma Sayısı 848 defa)
26 Kasım 2010, 11:59:19
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 26 Kasım 2010, 11:59:19 »



Eşya-Mü’min İlişkisi


Eşya,  varlık anlamına gelen, “şey” kelimesinden türemiş olup, kendisine, ilahi iradenin taalluk ettiği yaratılan varlık anlamına gelir.1 Kur’an’da şey kavramı müşterek bir isim olarak hem Allah hakkında ve hem de Allah’tan başka varlıklar hakkında kullanılır. Yüce Allah ‘şey’ ile sıfatlandırıldığı taktirde bunun manası; “ diledi, yarattı” demektir: “De ki: Allah her şeyi yaratandır”2 âyetinde olduğu gibi.. Şayet, Allah’ın dışındaki varlıkları ifade etmek için kullanılırsa, yaratılan manasına gelir. Meselâ Kur’an’da gökyüzünü ve yeryüzünü üstün bir san’atla, kendisinden önceki bir örneği, bir modeli kopyalamadan, orijini bizzat kendisi tarafından yaratmış olduğundan bahsedilirken: “Her şeyi yarattı”3 buyrulur. İşte bu âyette geçen ‘şey’ kavramı, Allah’ın dışındaki bütün varlık manasına yorumlanmıştır.4 Demek ki Kur’an’a göre, Allah’ın yarattığı her varlığa ‘şey’ denmektedir. Dolayısıyla “şey”, varolan ve yok olan için isim olmuştur.

İslam itikadına göre, bütün üretim araçlarını ve insanın hayatiyetini sürdürebilmesi için yeraltı ve yerüstü hammadde kaynaklarını yaratan Allah’tır. Önce İslam bu inancı, her mü’minin zihnine, kafasına ve gönlüne yerleştirmek ister. Burada bir diğer önemli husus da, insanın bu kaynakları, kendi özgür iradesi doğrultusunda kazanma ve kullanma, helal ve haram arasında keyfince sınır çizme olmadığını bilmesidir. Nasıl ki meşru olmayan kazanç yolları, İslam’da haram kılınmışsa, aynı şekilde, meşru olmayan yerlere harcama da haram sayılmıştır. Yani, gerek malı kazanmada ve gerekse onu harcamada helal ve haramı tayin etme yetkisi tamamıyla Allah’a aittir. Hz. Peygamber de Allah’ın helal kıldığını helâl; haram kıldığını haram kılmıştır. Nitekim bir âyette şöyle geçer: “Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”5 Öyleyse bu beden benim, bedenimi istediğim gibi kullanırım. Bu mal benim, istediğim gibi harcarım, gibi ifadeler ahlaki ve edebi açıdan bir Müslümana ait olamaz.

İslam düşüncesinde emek, kutsaldır. Kur’an’da birçok ayette Allah’ın çizdiği sınırlar (hudûdullah) doğrultusunda, kişinin özel mülkiyete sahip olma hakkı vurgulanır.6 Bu özel mülkiyet hiçbir zaman insanı, kendisinden ve ortak kaderi paylaştığı toplumundan koparmamalıdır.  Aksine, başkasının mülkü ve kölesi olma duygusu, insanı, kendisine ve toplumuna yabancılaştırır. İslam inancına göre, bir kimsenin, “bu benim malımdır” demesinde bir sakınca yoktur ama “ben malıma aidim” demesi doğru değildir. İslam, mü’minin eşya ile olan ilişkisini kesmez; insanın eşyaya karşı olan aşırı düşkünlüğünü terbiye eder. Böyle bir terbiyeden geçen müslümanın, artık herhangi bir serveti cebinde taşıması ve avucunda taşıması caizdir. Ama kalbinde taşıması la yecûz, câiz değildir. Çünkü kalbe servet egemen olduğu zaman, insan onun emrine girer ve hevâsının yönetim ve denetimi altında yürür. Böyle bir kimsenin Allah’la ilişkisi tartışmaya açıktır. Onun için eşyaya egemen olan kimse, manevi özgürlüğünü elde etmiş, eşyanın kendisine egemen olduğu kimse ise tutsaklığa düşmüştür. İşte İslam, mü’mini infak ameliyle eşyanın tutsağı olmaktan kurtarır. Eşyaya tutsak düşen bir cimrinin Allah yolunda harcaması, çevresindeki yoksul ve çaresizleri düşünmesi mümkün değildir. Git gide onun kalbi katılaşır ve müstekbir niteliğe sahip bir kimse olur. Artık eşya, o kimseyi nefsanî hazların peşinden umutsuzca koştukça koşturur. Gönlü Allah’tan kopuk insanlar ne kadar varlık içerisinde yüzerlerse yüzsünler, açtırlar, doymazlar. Muhammed Esed ve hanımı Allah’tan ve manevi değerlerden kopuk çağdaş Batı insanının durumunu anlatırken eşyanın tutsağı olmuş olan bir toplumu çok güzel tasvir ederler.

1926 yılının sonbaharıdır. Olay, Berlin’de geçer. Bu aynı zamanda, ünlü Batı’lı mütefekkir Muhammed Esed ve ailesinin İslam’a dönüş öyküsüdür. Birgün Esed Berlin metrosunda seyahat ederken refah toplumu olmalarına rağmen insanların yüzlerinin sanki gizli bir acıyla kasılı olduğunu görür. İnsanların yüzlerinde cehennemi bir çizgi vardır. Duyduğu sarsıntıyı yanında bulunan eşi Elsa’ya açar. Elsa, evet der, bu insanlar, “bir cehennem azabı çekiyorlar sanki.. Acaba kendileri bunun farkındalar mıdır?” diye Esed’in sözünü tasdik eder. Yön haritalarını kaybetmiş insanların içindeki huzursuzluk, yüzlerine vurmuştur.  Esed, bu acıları ve ıstırapları insanların amaçsız, nihilist, inançsız ve fasılasız sadece refah peşinde, güdülerini doyurma peşinde koştuklarına bağlar. Çünkü kanaat en büyük hazinedir. Gönül gözü aç olan insanın dünya gözü asla doymaz.  Kutsalı olmayan, kutsala tutunmayan bir insan, yaşadığımız modern zamanlarda olduğu gibi, her şeye sahip olmak uğruna bütün değerlerin ipliğini pazara çıkarır.

Bu duygular içerisinde Esed ve eşi Elsa eve döndüklerinde masada açık kalmış Mushaf’ı görürler. Esed, bizzat kapatıp kaldırmak için Mushaf’a uzandığında gözleri Tekâsür Suresi’ne ilişir. Birden bu surenin o gün metroda yaşadıklarının tam bir yankısı ve yorumu olduğunu hisseder.  Çünkü tekâsür; insanın daha çok konfor, daha fazla maddi servet, insanlar veya tabiat üzerinde daha güçlü otorite ve kesintisiz bir teknolojik ilerleme için çırpınma saplantısını ifade eder.  Bu çabaların, başka her şeyi dışlayan bir şekilde aşırı bir tutkuyla sürdürülmesi, insanı her türlü ruhi kavrayıştan ve dolayısıyla tamamıyla manevi/ahlaki değerler üstüne kurulmuş herhangi bir sınırlama ve kısıtlamayı kabullenmekten alıkoyar. Sonuçta yalnız bireyler değil, bütün bir toplum iç tutarlılığını ve dengesini, dahası her türlü mutluluk şansını yavaş yavaş yitirir. Artık toplum bir denge firarisi yaşamaya başlar. Öyleyse, Tekâsür Suresi’nin muhtevasında neler vardır? Esed’e bu surenin muhtevası şu düşünceleri terennüm ettirir:

“Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır: Ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bugün olduğu kadar ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştır.  İnsanların boyunlarına binmiş; kamçısını tam yüreklerinin başına indiriyor İfrit, uzaklarda alayla göz kırpan yalancı hedeflere doğru dehliyor onları. Ne kadar hikmetli olursa olsun bir insan, yirminci yüzyıla özgü bu acılı koşuyu kendiliğinden bilemez, böylesine hâkim bir perdeden, böylesine apaçık bir üslupla dile getiremezdi.  Hayır, Kur’an’da konuşan Hz. Muhammed’in sesinden daha güçlü, daha yüksek bir sesti ve bütün zamanları aşarak ulaşıyordu yirminci yüzyıl insanın kulağına.”

Aşkınlıktan kopmuş birey ve toplumun düşüşünün Kur’an’da canlı bir şekilde tasvir edilmesi; Esed ve eşi Elsa’yı çarpmıştı. Evet, o Kur’an geçmişte Mekke müşriklerinin ya da günümüz müsteşriklerinin iddia ettiği gibi Muhammed’in uydurması değildi.  O, serapa Allah kelamıydı. Artık Esed ve eşi Elsa, Müslüman olmağa karar vermişlerdi.7

Görüldüğü gibi “Tekâsür Sûresi” eşyaya tutsak birey ve toplumların ruh yapısını analiz etme bakımından çok çarpıcıdır. Çünkü eşyaya eşitlenmiş bir mü’minin ya da eşyanın mü’mini olmuş bir cimrinin toplumun zayıf kesimleriyle sahip olduğu servetin bir kısmını paylaşmaları mümkün değildir. Çünkü servet, o insanda bir bağımlılık haline dönüşmüştür. Mala doymaz bir ruh, ilahi bir denetimden çıktığı için kendi kişisel çıkarı adına dünyayı ateşe vermekten bile çekinmez. Bunun için Kur’an hem ruh ve hem de sosyal içerikli toplumsal sağlığı korumak için “infak” gibi bir ameli zorunlu kılmıştır. Allah yolunda sahip olduğumuz malın bir kısmını yine Allah’ın belirlediği kimselerle paylaşmak fiili bir şükürdür. İnancı zayıf insanlar, başkaları için harcamayı bir kayıp olarak değerlendirirler. Onun için Kur’an bu hasta kalpleri: “Siz neyi infak ederseniz, o hemen ardından ona verilir”8 demek suretiyle tedavi etmek ister.

Maalesef yaşadığımız çağda vahşi kapitalizmin pençesine düşen mü’minlerin çoğu, seküler bir ruhla donanmış ve neticede infak ve bunun doğurduğu bir sonuç olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma eylemini terk etmişlerdir. Bu yeni durum: “Mutfak, tuvalet ve banyo” arasında yeni bir yaşama alanı oluşturmuştur. Globalleşme ile birlikte bütün dünyayı etki alanına katmak isteyen modern proje, Müslümanları da etkilemiştir. İnsanın bakışlarını ilahi olandan, ebediliği burada, şimdide arama anlamında yeryüzüne çevirmiştir. Bunun adı, bakışları, eşyanın kendisine sabitleştirerek, dünyevî merkezli bir huld düşüncesidir. Böyle bir zihinsel yapı, insanı daha çok zevk peşine sürükler ve tutkulara yönlendirir. Çünkü özde dünyevîleşmenin böyle bir çekiciliği vardır ki, insan hikmet ve irfandan koptuğu anda onun yarattığı câzibe alanının dışına çıkamaz. Son zamanlarda Müslüman kesimde yozlaşma, savrulma şeklinde tezahür eden dini ve sosyal alanda gördüğümüz olumsuz değişim örnekleri bunun yeni kanıtlarıdır. Kur’an, “ebedîlik” düşüncesini burada, şimdide arayan insanın ruh halini çok güzel tasvir eder:

“İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer.”9

“Ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür.”10

“İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram etti" der.” “Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der.”11

“(O), malının kendisini ebedî kılacağını zanneder.”12

İslam iktisat anlayışı, kapitalist ahlak anlayışında olduğu gibi lâahlâki değil, ahlâkîdir. İslam, insanın fıtrî ve nefsanî duygularını terbiye etm...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Eşya mümin ilişkisi
« Posted on: 20 Nisan 2024, 19:17:33 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Eşya mümin ilişkisi rüya tabiri,Eşya mümin ilişkisi mekke canlı, Eşya mümin ilişkisi kabe canlı yayın, Eşya mümin ilişkisi Üç boyutlu kuran oku Eşya mümin ilişkisi kuran ı kerim, Eşya mümin ilişkisi peygamber kıssaları,Eşya mümin ilişkisi ilitam ders soruları, Eşya mümin ilişkisiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes