๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 22 Aralık 2010, 15:10:06



Konu Başlığı: Erbainden Geçerken
Gönderen: Ekvan üzerinde 22 Aralık 2010, 15:10:06
Erbain’den Geçerken...


 

Dün gece; “şeb-i yelda”ydı. Gündönümü... Bu yüzden, en uzun gecenin içinden geçmek kaderiyle yazgılıyız, madem ki dünyadayız.... Ve bir çocuk sorusu şairden: “Anne, ne zaman bahar gelecek? Kış gelsin de öyle, yavrum...” 21 Aralık’ın ikiz kardeşi 21 Haziran’dan geçerken, ben de benzer bir latifeyi söylerim çocuklarıma; “kış, kapıdan baktı” derim de inanmazlar bana, daha yaz bile gelmemiştir 21 Haziran’da. Oysa büyüdükçe daha iyi anlarız ki; zamanlar zamanların içinde, mevsimler mevsimlerin kalbinde saklıdır...


Babam, her yeni senenin takvimini on gün evvelden getirdiğinde, evde bayram havası eserdi, yeni yıla girmeden o senenin yapraklarını okumak, sanki hep merak ettiğimiz gelecekten haberler almak gibiydi. Geleceği kim merak etmez? Kırk yaş: Çocukluğumun nazarında ölüm yaşıydı mesela... Eski takvime göre; son üç yılı hediyeden yaşıyormuşum gibi geliyor. Dün, bireysel emeklilik ile ilgili bir mail aldım, on yıl içinde bir ödeme çizelgesine girecek olursam, elli üçyaşımda emekli olacakmışım. Hayretle okudum maili, on yıl daha yaşar mıyım diye sorarken yakalayınca kendimi, içimdeki küçük kızın illaki kırkında öleceğine dair o çocuksu bilgisinden hiçbir şeyin eksilmemiş olduğunu farkettim...



Her yeni gün, her yeni sağlıklı nefes, bize bahşedilmiş bir hediye. Bakmayın siz şairlerin pirinin: Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir? Müptela-i gama sor kim, geceler kaç saattir? Mısraına... Geceler gelir, geceler geçer... Yüce ALLAH’ın istiğna vadisi, zamanların okyanus gibi çalkalandığı en derin, derinden de derin sonsuzluk ummanı gibidir ki orada kaç binlerce aşık kan ağlamış, gama müptela kaç biçare boğulmuş, kaç binlerce sadık yeminler içmiş, kaç binlerce masum başını vermiştir de bilinmez. Fanilik sathında zaman, ölümle ayrılıkla kırılsa da, beka aleminde ne ölüm ne de ayrılık olduğundandır belki de... Orada zaman, kırıksız, kedersizdir, yekpare ve devamlılık şeklinde akar da akar... Zaman ruhlar aleminde, sonsuzdur. Onun gecesiyle gündüzü ise, biz faniler için müşkilat...



Dün; 21 Aralık’tı... Maarif takvimin bildirdiğine gör: Güneş, Oğlak Burcu’na (cedi) girmiş olduğundan kış mevsimi ve Erbaîn başlamıştır. Erbaîn, 40 gün demektir ve kış mevsiminin başlangıcıdır (zemheri). Kış mevsimi, 90 gün sürer ve Mart’ın 20’sinde sona erer. Karakışta, kış mevsimi bütün şiddetini gösterir. Güneş bu burçta 30 gün kalacak ve Ocak ayının 20. günü Kova burcuna intikal edecektir...



Aynı takvimin kameri etiketi; 15 Muharrem 1432’yi gösteriyordu dün, 8 Kanunievvel 1426 da diğer eski takvimlerimizden... Mühim Hatırlatma! Diyor dünkü takvim yaprağı; Bugün Ay tutulması meydana gelecektir...



Ay tutulması, namazla, dua ile geçirilmesi gereken bir zaman dilimidir bizler için. Ürkülen, insanı tedirgin eden, başedilmez gök olayları karşısında ALLAH’tan hayır ve selamet istemek, şimdinin her şeye sahip olduğunu ve her şeyi kontrol edeceğini düşünen insanlar için, romantik bir takıntı gibi gelse de... Hayatınızda hiç olmazsa bir kere bile olsa Ay veya Güneş Tutulması namazı kılınız. Hiç mi kaybetmediniz hayatta, hiç mi ayrı düşmediniz, hiç mi canınız yanmadı, hiç mi kırılmadınız? Bakınız Ay bile kırılıyor. Güneş bile kırılıyor. Hayat tutulması, bir gün hepimizin başına gelmeyecek mi?



Maalesef dindar insanlar, takvime en az bakan insanlar haline geldi. İktidar, zenginlik, büyüme, gelişim, rekabet, şöhret, mülkiyet’ten başka bir söz çıkmaz oldu dillerimizden. Ölümü hissetmeyenin hayat hakkında ne bilgisi olabilir ki?


Sibel ERASLAN