> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Er oğlu erler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Er oğlu erler  (Okunma Sayısı 787 defa)
02 Ağustos 2010, 19:31:36
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 02 Ağustos 2010, 19:31:36 »



Er Oğlu Erler




Onları görmemiş olsaydım, haklarında duyduklarımın, bir hayal ürünü, bir vehim veya bir abartma olduğuna hükmedecektim. Ancak gördüm onları. Onlar, âdeta sahabe neslinin izdüşümü gibi, çok önemli iki hasleti aynı anda kendilerinde barındırmaktadırlar: Hicret ve nusret (yardım). Onların kimisinin ‘muhacir', kimisinin de ‘ensar' olduğu zehabına kapılmayın sakın. Aksine -sahabenin erişilmez ve muallâ konumu müstesna- onlar hem ‘muhacir' hem de ‘ensar' misyonunu temsil etmektedirler.

"Allah'a ve Resul'üne hicret", dillerin kolay telâffuz ettiği kelimelerden… Ancak bu kelimelerin mânâsını idrak, çok az gönle müyesser… Zîrâ bir gencin, rahat ve refah üzerine kurulu bir hayatı, gözü-gönlü cezbeye getiren bir şehrin parıltısını1 terk etmesi, uzak diyarlara yelken açması, elinde Nur'dan bir kandil, yeryüzünde, horlanmış, itilmiş-kakılmış, insanca yaşama haklarından mahrum bırakılmış, nura teşne gönülleri bulma ümidiyle, onlara ‘hayat' şarabından, ölümsüzlük iksirinden bir kâse sunma gayesiyle bir yola başkoyması, bu yolda kendini unutması, ‘benliği'nin eriyişine aldırmaması, dünyaya ait şahsî hülyalarını ayağının ucuyla ‘Kaf Dağı'nın ardına atacak kadar kendinden uzaklaştırması öyle bir ruhî tecrübedir ki, onu sadece yaşayan bilir. Bu, öyle bir engel ve zorluktur ki, nefsiyle kapışma, onunla yapa paça olma yolundaki ardı arkası kesilmeyen imtihanlar zincirinin ilk halkasıdır.

Bu yiğitlerin güneşi, Anadolu topraklarından doğar. Sonra ışıkları, billurî ve tutuşmuş parlak ipler misâli bütün bir âlemi kaplar. Geçmişte etle tırnak gibi olmuş; ancak hâlihazırda irtibatları kopmuş topluluklarla eski bağları yeniden canlandırır, kalbi dâğidâr olanların ve gözleri ufukta hasretle bekleyenlerin yarasına merhem çalar.

Hicret erleri bu yiğitler, her şeyi arkalarında bırakarak, yeryüzünün her yöresinde, mahsur kalmışlara, kapılar ve pencereler açmak ve asırlardır yaşama istidadını kaybetmiş kimselere, sonsuzluğun tertemiz havasını, bir kere daha, yeniden, içlerine nasıl çekeceklerini öğretmek üzere bir küheylan misâli, yayından boşalan ok süratiyle yola koyuldular.

Birer hicret babayiğidi olan bu kahramanlar, ölü gönüllerin boyun eğdikleri, kul köle oldukları ‘dünya hayatının metaı ve zineti'ni -bu fânî şeylerin, onların üzerlerine sağanak sağanak yağmasına, ayaklarına kadar gelmesine rağmen- terk ettiler. Kendi uzaklıklarını aşmak üzere Allah'a yürüdüler; seyr u süluk yolunda, yayından boşalan ok misâli hedefe doğru seyre koyuldular. Çevrelerini nur kelimeleri ile aydınlattılar. Bütün bir âleme, çok yakında gerçekleşecek emniyet ve güvenin müjdesini vererek, muhtaçların ve ümidini yitirmişlerin gönlüne ümit üflediler. Bu irfan erleri; sahraları, sık ormanlıkları, yüksek dağları ve uçsuz bucaksız denizleri aşarak muhtaç gönüllere ulaştılar. Yolun bir safhasında bazen bir küheylanın çatladığı, son nefesini verdiği olmuştur. Ancak öncüleri mutlaka hedefine ulaşıyordu. Nur ve aydınlığın bayrağını, yüce dağ başlarına diktiler. Böylece din, yüceliğini ve gerçek değerini bir kere daha bunların temsili ile ortaya koyacaktı.

İzdüşümdürler onlar! Sahabe neslinin bir gölgesi yahut adını koyamayacağım kudsîler topluluğunun bir yansıması… Evet, gözlerimle gördüm onları… Gözlerim bana yalan söyleyecek, beni aldatacak değil ya! Bunlar nasıl babayiğitlerdir böyle! Allah'a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi, adağını ödedi ve sahip olduğu en değerli şeyleri kurban etti, kimi de vuslat gününü dört gözle beklemektedir. Fakat bir gerçek var ki, o da bu yiğitlerin verdikleri sözü asla değiştirmedikleri, ahd u peymânlarından asla dönmedikleridir.2 Rabbim onları (kem gözlerden) muhafaza buyursun.

Herkesi bağrına basan ve herkese yardım elini uzatan ‘Ensar'dır onlar! İyilik ve hayrın yardımına koştular, böylece günümüzün ‘Ensar'ı unvanını elde ettiler. Zîrâ, yeryüzünün hangi yerinde, sönmeye yüz tutmuş bir mum görseler, muhtemel zorluklara aldırmadan, hemen onun yardımına koştular ve billurdan bir sırça kandil ile onu bağırlarına bastılar ve sönmesine fırsat vermediler. Derken, o mum, parlayan bir yıldız hâline geliverir de, güzellik ve parlaklıkla ışığı salınmaya başlar ve sükûnete ulaşır.

Adanmışlardır onlar! Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş ve başkaları varlık içinde olsun diye irâdî olarak yokluğu tercih etmişlerdir. İhtiyaçları olmasına rağmen, başkalarını kendilerine tercih edecek kadar diğerkâm kimselerdir onlar.

‘Ensâr'dır onlar!.. Yardım, destek ve güçlerini Medine-i Münevvere'nin ‘mişkât'ından ve "Nur"undan alırlar; Allah Resulü'nün (sas) Medine'ye hicretinin hemen akabinde, Yesrib3 ahalisinin sevinci henüz taze ve dorukta olduğu zamanda yaptıkları fedakârlık gibi. Evet, uzattıkları ‘yardım' elinin gücünü oradan aldılar… Uzun zaman geçmesine rağmen canlı bir yardım… Tıpkı turfanda meyveleri ucunda takdim eden yeşillik, tâzelik, cömertlik ve eli açıklığın sembolü bir dal gibi, heybesindeki güzellikleri etrafa serpiyor ve dağıtıyorlar.

Hem Muhacir hem de Ensar'dır onlar! Evet, bineklerinin yularına varana kadar hicret masraflarını ve heybelerindeki azıklarını, hep kendi özlerinden kopararak temin ettiler. Yeryüzünde sahip olunacak, geriye bırakılacak hiçbir şey düşünmediler. Haddizâtında ruh ufkunda, Ganiyy ve Hamîd Cenab-ı Allah'a istinad ile, onlar her şeye sahiptiler.

Onlar, mecnundurlar; gurbet yollarına düşmüş hizmet âşıklarıdırlar. Sibirya soğuğundan Kuzey Afrika'nın kavurucu sıcaklığına kadar, yeryüzünde gidilmedik ne bir ada, ne bir ova ne bir dağ bırakmadılar. Her yere dağıldılar ve her coğrafyaya ‘aydınlık gelecek' fecrinin şualarını dağıttılar. Bu uğurda meşakkatlerin yılan gibi sokmalarına tebessümler yağdırdılar, geçtikleri diken tarlalarının ayaklarını yaralamasından haz ve lezzet aldılar. Bu esnada ayaklarından kanlar, gözlerinden ise yaşlar akmasına mukabil, gönül dünyalarında Allah'ın rızasını avlamaya çalışmakla mest u mahmur oldular.

Adam gibi adamdırlar onlar! Öyle ki, geçmiş kitaplar onların bu durumunu aktarsaydı, mutlaka "Bu anlatılanlar –bir açıdan– kıssa yahut tabakat ve menkıbe kitaplarının bir özelliği olan mübalağalardır." der, her aktarılanı tasdike yanaşmazdık. Ancak onlar hâlihazırda, insanlığa hizmet aşk u şevkleriyle devasa aksiyon sergileyen canlı hâlleriyle, önümüzde durmaktadırlar. Kıymetlerini bil bu delikanlıların ve zâhiren yaşlı görünüp ruhları genç olan ihtiyarların. Onlardır bizde ‘yeniden diriliş'in umutlarını canlandıran ve ‘aydınlık gelecek'in çok yakın olduğu konusunda yakinimizi artıran. Onlar âdeta; "Allah bu dini âlemşümul bir nusretle destekleyecek, hattâ kıldan otağlarda yaşayan göçebeler ve çamur evlerde yerleşik hayat süren insanlara bile bu nâm-ı Celîl'i ulaşacaktır." mealindeki Nebevî beyânın mâsadakı olmuş hicret erleridir.

Bu Rabbânilerin gözlerinde Esmâ-i İlâhiye nurlarının yansımalarını ve her yaptıkları işte bu esmanın çağıldadığını gördüm. Allah'ın davasına kendini adamış bu karasevdalılar, yeryüzünün yeniden ihyası için koşuşturmaktadırlar. Onlardan her birini ‘tek başına bir ümmet' yahut da ‘ümmetin bir insanda fertleşmesi' olarak görmek mümkün. Hangi birinin siluetini görsen, "Bunun bir benzeri olması mümkün değil." dersin. Ancak bir diğerine nazarın iliştiğinde, bunun güzelliği bir önceki müşahede ettiğin kişinin güzellik, endâm ve letafetini unutturacak parlaklıktadır diye kanaat getirirsin.

Bunlar, hayrın ahlâkını ve bütün bir fazileti bünyelerinde cemetmişlerdir. Onlara atfedilecek bir nazar, insanı bir sürü felsefe ve ahlâk kitabını okumaktan, ‘Medine-i Fâzıla'nın hayaliyle yatıp kalkmaktan müstağni kılar. Ahlâktan dem vurmazlar; ama güzel ahlâkın tarih müzesinde sıradan bir metâ hâlini aldığı (ve ahlâkın esâmesinin okunmadığı) günümüzde, ‘ahlâk'ın yeryüzünde yürüyen mecessem şeklidirler onlar.

Onlara katılmak, bu güzide topluluğun bir ferdi olmak ister misin? ‘Evet' demek için acele etmemeni ve düşünmeni, bir daha düşünmeni tavsiye ederim. Zîrâ ‘evet', dillere zor gelmeyen ve sadece dilinden dökülecek bir kelime gibi görünebilir. Ancak o, büyük bir söz ve iddiadır. Nitekim böyle bir kararda çetin imtihanlar ve aşılacak sarp yokuşlar bulunmaktadır. ‘Sarp yokuş'un (el-Akabe) ne olduğunu bilir misin? Söyleyeyim sana: o, bütün benliğiyle kendini Allah'a satmandır. O kadar ki, ondan sana hiçbir şey kalmayacak, hem de hiçbir şey. O, Allah'ın muradına –gassâlın elindeki meyyit gibi– teslim olman, O'nun takdirinin seni yönlendireceği yere rıza göstermendir. O, ünsiyet bulduğun vatanından, akrabalarından, sevdiklerinden çok uzakta, yeryüzünün herhangi bir yerinde benlik tohumunun toprağın bağrına düşmesidir. Bu yolculukta tek azığın ve biricik beslenme kaynağın ‘Allah'ı anma'n ve ‘tükenmez nurundan yardım dileme'ndir.

Onlardan biri olmak demek, bütün insanların seni unutabileceğini göz önünde bulundurmak ve sadece Allah'ın (cc) seni hatırlaması demektir. Dünyada hayatını sürdürmene rağmen, kalben onu terk etmen ve ukbâ buudlu yaşamandır. Kendinde bir şey tevehhüm etmemen ve meydana gelen güzel şeyleri sahiplenmemen, kısaca düz ve sıradan bir insan olmaya razı olman demektir. Yakından tanıdığın, enaniyetleri kabaran, yere çakılıp kalmaktan ve sebepler ağından kurtulamayan, dolayısıyla da dünyevî evhâmın vâdilerinde yol alan bazı kimselerin, sahip oldukları makam, mansıp ve unvanların yüksek burçlarının pencerelerinden seni seyre dalmalarına mukabil, senin yerde yalınayak yürümen demektir. Hülâsa, büyükler büyüğü Azîm Allah'ın yardımı hâricinde hiçbir şeye tâlip olmaman demektir. Bu durum bir âyet-i kerîmede mealen şöyle resmedilir: "Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: bakalım buna sabredebilecek misiniz?" (Furkan, 20)

Onlardan biri olmak mı istiyorsun?! ‘Evet' cevabı, telâffuzda çok kolay bir kelime olmasına mukabil, birçok sıkın...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Er oğlu erler
« Posted on: 18 Nisan 2024, 22:12:11 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Er oğlu erler rüya tabiri,Er oğlu erler mekke canlı, Er oğlu erler kabe canlı yayın, Er oğlu erler Üç boyutlu kuran oku Er oğlu erler kuran ı kerim, Er oğlu erler peygamber kıssaları,Er oğlu erler ilitam ders soruları, Er oğlu erlerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes