๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 27 Ekim 2010, 01:23:55



Konu Başlığı: Endülüs Sendromu
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Ekim 2010, 01:23:55
Endülüs Sendromu

Ahmet Şirin



Beş yüz yıldır İslâm dünyası Endülüs sendromu yaşıyor. Acaba Endülüs'te müslümanların başına gelenler, diğer ülkelerdeki müslümanların da başına gelecek mi? Bosna'da müslüman varlığı devam edecek mi, Hindistan'daki müslümanların durumu ve geleceği ne olacak? Ayasofya gibi diğer camileri de ibadete kapatacaklar mı?Almanya'daki ırkçılık hareketi neyi hedefliyor? gibi sorular Endülüs sendromunun belirtileri. 1492 yılı size neyi hatırlatıyor? Amerika'nın keşfini, belki de Yahudi toplumunun Türkiye'ye gelişinin beş yüzüncü yıldönümünü. Belki çok az insan bu tarihin İspanya tarihindeki müslüman varlığının da sonu olduğunu biliyordur. Bu durum bir müslüman için ne kadar utanç verici olmalı. Tarih kitaplarından Amerika'nın keşfini hatırlıyoruz, gazetelerden 500. yıl kutlamalarını okuduk. Ancak bizi asıl ilgilendiren meseleleri hatırlamakta güçlük çekiyoruz.

1492'de Avrupa'nın batısında biten müslüman varlığı, 1683'de doğusunda başlayan geri çekilme durumu halen sürüyor. Bir zamanlar topraklarında adaletin hüküm sürdüğü ve her milletten, her dinden insanın yaşadığı Osmanlı Devleti yok artık. Geçmişin o mutlu günleri tarih değil masal sanki. Dünyanın dört tarafına hakkı, adaleti ve insanlığı İslâm dini adına götüren Osmanlı'nın yerinde yeller estiği gibi, hüküm sürdüğü topraklarda bile bugün ateş var, kan var, zulüm var. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar artık savaşların, etnik çatışmaların, siyasi entrikaların yeri olmuş. Osmanlı devletinin bıraktığı siyasi boşluk, sadece eskiden hüküm sürdüğü bölgede değil, Çin'den Güney Amerika'ya kadar her yerde hissediyor olmuş. Mazlum insanlar kendilerini sahipsiz, yarınlarını umutsuz hissetmekteler.

1992 İspanyası Barselona'da Olimpiyatlarla, Seville'de ihracat fuarı kutlamalarıyla ülkenin tarihi oluşumunu kutladı. Beş yüz sene önce İspanya'da başlatılan ve Müslümanların ve Yahudilerin nüfus varlığının yok edilmesi ile neticelenen etnik temizleme hareketi günümüze kadar değişik yerlerde uygulanmaya devam ediliyor. 1989'da Kosova'da Sırp kimliğinin oluşumunun 600. yılını kutlayanlar, bugün müslümanlara karşı vahşi bir yok etme savaşını sürdürüyorlar. Sırplar sadece oradaki bir avuç müslümana karşı değil; tarihe karşı savaşıyor. Eğer müslümanlar da aynı şekilde davranmış olsaydı bugün bir tane bile Sırp kalmayacaktı. Beş yüz sene önce Endülüs'te müslümanların ve Yahudilerin yaşadığı felakatleri;insanlar bugün yine Balkanlar'da, Avrupa'nın değişik bölgelerinde, Hindistan'da, Çin'de, Burma'da, Azerbaycan'da ve dünyanın dört bir tarafında yaşamaya devam ediyorlar. Savaşın yanında açlık, zulüm, kargaşa, fakirlik, cehalet ve çaresizlik çığlıklar halinde inanan insanların kulaklarına gelip kalplerine sıcak kurşun gibi iniyor.

Bu noktada dua çaresizliğin ifadesi değil, müslümanların ümitsizliğe karşı en büyük sığınağı oluyor. Elbette Cenabı Allah olup biteni biliyor ve rahmeti ile sevgili kullarını kuşatıyor. BM, AT, IKO vb. ulaslararası kuruluşlardan yardım beklemek nasıl bir hata ise, bunun yanında yardım gelmediği için onları eleştirmek de başka bir hata olsa gerek. Şimdi önemli olan müslümanların böyle büyük belaları bir ders olarak algılamalarıdır. Düşmanlarının, ezici maddi gücü karşısında, sığınacak tek merciye başvurmak her şeyi temelinden değiştirecek bir yolun başıdır. Bugün İslâm dünyasının karşılaştığı güçlüklerin siyasi veya askeri çözümleri uzaktadır. Eğer bu güçlükler müslümanları uzaklaşmış oldukları kimliklerine geri döndürebilirse, yani insanlar her şeyi bırakıp yaradana kul olmayı kabul ederlerse, çözümlerin kendiliğinden geldiği görülecektir. Allah'a kul olacak insanların önündeki engeller sadece aşılmak için vardır.

1992 yılı bir kısım insan için bayram özelliğini taşıyordu, diğerleri için acı dolu hatıraların yılı oluyor. Görünüşte zalimler zulümlerini sürdürürken ve güçlerinin zirvelerini yaşarlarken, olup biten kargaşanın gerisinde, mazlumlar için mutlu günlerin başlangıcı şimdiden görünüyor. Tarih dönüyor, devir dönüyor. 1492'de Endülüs'te bitirildiği sanılan müslüman varlığı, dünyanın dört bir tarafında nasıl şerefle yaşamış ve yaşıyor ise, 1992'de de tarihinin en acılı günlerini yaşayanlar, geleceğin farklı olduğuna inanıyorlar. Bu insanların başına ne geliyorsa inandıkları için geliyor, ve onlar inandıkları için de mükafatlandırılacaklarını biliyorlar.