> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > En Önemli Vazife
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: En Önemli Vazife  (Okunma Sayısı 589 defa)
30 Haziran 2010, 15:35:43
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 30 Haziran 2010, 15:35:43 »



En Önemli Vazife




İ'lâ-yı kelimetullah

Allah'ın adının gönüllere nakşedilmesi, İslâm dininin şanına uygun bir biçimde yüceltilip yayılması mânâsına gelen "i'lây-ı kelimetullah", bir mü'minin en önemli vazifesi ve Cenâb-ı Hakk'ın da en çok sevdiği ameldir Allah'a îman ve O'nun nâm-ı celîlîni i'lâ etme gayreti müminlik şiarıdır Aslında, Allah'ın adı zatında yücedir, o her zaman âlîdir, O'nun "Aliyy" ismi de var, Aliyy'dir O Fakat, "O'nun adını yüceltme" ifadesini kendi idrakimiz itibariyle, kendi ufkumuzu aydınlatma açısından kullanıyoruz i'lâ-yı kelimetullah derken, kararmaya yüz tutmuş kalblerin kir ve lekelerinden arındırılarak asıl sahibine hazır hâle getirilmesini, gönül tahtının Mâlikü'l-Mülk'e, Melikü'l-Mülûk'e arz edilmesini ve Yaratıcı ile kullar arasındaki engellerin kaldırılmasını kastediyoruz

Evet, i'lâ-yı kelimetullah vazifesi, en kutsal vazifedir ve esas itibariyle peygamber mesleğidir Eğer, Allah nezdinde ondan daha kutsal bir vazife olsaydı Cenâb-ı Hak peygamber efendilerimiz gibi en seçkin kullarını o vazifeyle gönderirdi Oysa ki, Allah Teâlâ, peygamberlerini i'lâ-yı kelimetullah vazifesiyle görevlendirmiş ve sürgünlerin, hapishanelerin, hakaretlere maruz kalmaların, işkencelerin, idam sehpalarına götürülmelerin, hatta şehit edilmelerin çokça görüldüğü bu kutsal yola en güzîde kullarını -bir mânâda- feda etmiştir Şâyet, Cenâb-ı Hakk bir şeyi bu şekilde öne çıkarmışsa onu bizim arkaya çekmemiz mümkün değildir, bizim de o şeye aynı ölçüde değer vermemiz inanmış olmamızın gereğidir

Ayrıca, i'la-yı kelimetullahı ister emr-i bi'l m'aruf, nehy-i anil münker yani iyiliği emretme, kötülükten alıkoyma şeklinde ele alalım; ister "Sen insanları Allah yoluna hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet et, gerektiği zaman da onlarla en güzel tarzda mücadele et" (Nahl, 16/125) çerçevesinde mütâlaa edelim; isterse de "Din, nasihattir" hadis-i şerifinin ifade ettiği mânâlar itibariyle değerlendirelim, o, Rabbimizin ve Efendimizin nâm-ı celîlinin dört bir yanda şehbal açması ve insanların cehalet zulümatından kurtulup imanın aydınlığına ermeleri için, Allah'ın rızasını kazanmaya mâtuf olarak eda edilen bir vazifedir Bu vazifenin semeresi rıza-yı ilahîdir Yani, Cenâb-ı Hak Cenneti verir, Cennet nimetlerini tattırır, hatta Cuma yamaçlarında Cemâl-i bâkemâli'yle tecelli eder, ehl-i Cenneti rü'yete mazhar kılarAliyyu'l Kârî ifadesiyle "Yazık o inanmayanlara, ne büyük hüsrandır onlarınki, müminler Cenab-ı Hakk'ın cemaliyle sermest olarak Cennet nimetlerini bile unuturken onlar pişmanlık ve hasretle vurunur dövünürler" Evet, Cenab-ı Hakk'ın cemalini görenler Cennet nimetlerini dahi unuturlar Zira, dünyanın binlerce sene mesûdâne hayatı, Cennetin bir saatine mukabil gelmez Cennetin de binlerce sene mesudâne hayatı, Cenâb-ı Hakk'ın Cemâli'ni bir dakika görmeye mükâbil değildir Fakat onun da ötesi vardır ve müsadenizle o öteler ötesini ilave edeyim: Cenâb-ı Hakk'ın Cemâli'ni görmek de, O'nun kullarına bizzat "Ben sizden hoşnutum, artık size gazap etmeyeceğim" demesine asla mukabil gelmez Öyleyse, esas olan O'nun rızasını kazanmak, hoşnutluğuna mazhar olmaktır O'nun rızasına götüren en kestirme ve sağlam yol ise i'lâ-yı kelimetullah yoludur

Diğer taraftan, Cîlî'nin ifadesiyle, hakîkî insân-ı kâmil Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) ise –ki O'dur–, O'nun getirdiği din de hakîkî, kâmil dindir Zaten, Allah Teâlâ "İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım Sizin için din olarak İslâmı seçtim" (Mâide, 5/3) diyor Yani, "Bugüne kadar her Peygamber'e, her Safî'ye, her Velî'ye bazı nimetlerde bulundum; fakat size nimetimi tam verdim; dininizi kemale erdirdim Din olarak da İslam'dan razı oldum" buyuruyor Öyleyse, i'la-yı kelimetullah, Allah'ın hoşnut olduğu kâmil dini muhtaç gönüllere duyurmaktır ki, neticede yine O'nun rızası vardır

İnanıyor muyuz; öyleyse

Bir insan, Allah'ın rızasını dert edinmiş, hayatını ona bağlamışsa, onun dışında başka hiçbir şey düşünmüyorsa, ona "rıza insanı" veya "rıza eri" denebilir Eğer sen, Allah'a imanla şahlanmış bir rıza eriysen artık yerinde duramazsın, sürekli O'nun hoşnutluğuna ulaştıracak yollar, vesileler ararsın Eğer gerçekten inanmışsan, imanın va'd ettiği şeyler karşısında lâkayt kalamazsın Çünkü iman ebedî saadet va'd ediyor, beşerin yaratılış gayesini ruhlara duyurduğu gibi kainatı dahi aydınlatıp sebeb-i hilkatini okutturarak insanı dünyada vahşetten, ötede de zulümat-ı ebedîyeden kurtarıyor Yirmiüçüncü Söz'de ifade edildiği gibi; ancak iman sayesinde her şeyin yüzü aydınlanıyor İman sayesinde, kâinat bir gündüz rengini alıyor, nur-u İlâhî ile doluyor Geçmiş, büyük bir kabristan olmaktan kurtulup, mazinin herbir asrı bir nebînin veya evliyanın taht-ı riyasetinde vazife-i ubudiyeti ifa eden insanların meşheri haline geliyor Fırtına, zelzele ve tâun gibi hadiseler, birer vazifeli memur oluveriyor Hatta, ölüm bile, hayat-ı ebediyenin mukaddimesi ve kabir, saadet-i ebediyenin kapısı olarak görülüyor Evet, ahiretin aydınlanması da, ebede namzet olan insanın ebediyeti elde etmesi de imana vâbestedir Sen ebediyete ancak onunla mazhar olursun Cenâb-ı Hakk'ın cemâl-i bâkemâlini görmeye ancak onunla ulaşabilirsin İşte, sen bunlara inanıyorsan, ebedî azaptan kurtulup gönlünce yaşamanın Cennette olacağına imanın varsa, kendi çevrene karşı nasıl lâkayt kalırsın! Annen, baban, dayın, teyzen, yakınların, akrabaların ve sevdiğin insanlar, bir yerde oturup beraber çay içtiğin kimseler nasıl lakayt kalırsın onların akıbetine

Evet, Peygamberlikteki derinlik de bu noktadadır Defaatle arz etmişimdir bunu; hani Abdulkuddüs Hazretleri diyor ki: "Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Mirac'da gökler ötesi alemlere gitti, Sidretu'l-Müntehâya ulaştı, Cenâb-ı Allah'la konuştu Fakat, Cennetin câzibedar güzellikleri O'nun başını döndüremedi, bakışlarını bulandıramadı Döndü, ümmetinin arasına geri geldi Allah'a yemin ederim, eğer ben oralara gitseydim, o mertebelere ulaşsaydım, geriye dönmezdim!" Onun bu sözlerini değerlendiren başka bir Hak dostu diyor ki; "İşte nebî ile velî arasındaki fark budur Biri sürekli O'na doğru gidiyor; vuslat peşinde, üns billah peşinde, maiyyet peşinde Beriki oraya ulaşıyor, Allah'la maiyyetini devam ettiriyor, bir ayağını oraya pekçe koyuyor; fakat, Hazreti Mevlânâ ifadesiyle, diğer ayağını yetmiş iki millet içinde döndürüyor, tattıklarını onlara da tattırmak, duyduklarını onlara da duyurmak, onları da zirveye ulaştırmak istiyor" İşte peygamberâne tavır, peygamberâne azim budur; peygamber enginliği, peygamberâne vicdan genişliği herkesi kabulde, duyduklarını herkese duyurma gayretinde gizlidir Bu açıdan, Allah'a, ahirete inanan bir insan, i'lâ-yı kelimetullah vazifesinden müstağni kalamaz; gerçekten yürekten inanmışsa başkalarına da duyurmayı gönlünden, kafasından çıkaramaz

Mefhumu muhâlifiyle meseleye şöyle de yaklaşılabilir; bir insan inandım dediği halde, inandığı esasları, sistemi, düşünceyi, kendi kültür kaynaklarından nebeân eden değerleri başkalarına duyurma cehd, gayret ve iştiyakından mahrumsa, onun iman problemi var demektir Tebliğ ve temsil aşk u iştiyakından, i'lâ-yı kelimetullah arzusundan ve irşad sevdasından yoksun oluşu, onun imanında da bir problem bulunduğunu gösterir öbür tarafı, bilmesi gerektiği gibi bilememiş, öteki âlemin vad ettiklerine tam inanamamış demektir Öteye gerçekten inanmışsan, kabir hayatına, mahşere, sorgu-suale, sırata, Cennet nimetlerine, Cehennem azabına imanın varsa, sen nasıl annenin, babanın elinden tutmayı düşünmezsin? nasıl sevdiğin insanların akıbeti ve kurtuluşu hususunda endişeye düşmezsin? ve ebedi hüsran ateşini gördüğün halde nasıl olur da bir itfaiyeci gibi elinde iman tulumbacığınla alevleri söndürmeye koşmazsın?! Hayır hayır inanıyorsan lakayt kalamazsın!

Havârîlerdeki tebliğ aşk u iştiyakı o imandan kaynaklanıyordu; Sahabedeki enginlik o itikattan, imandaki derinlikten nebeân ediyorduHazreti Bedîuzzaman ve onun ilk talebelerindeki şuur, imanın içlerinde tutuşturduğu korun tezahürüydü İman gönüllerinde öyle bir kora dönüşmüştü ki, hapishaneleri, lüks otel köşelerine tercih ediyor, insanların ebedi saadet-i için dünya mahrumiyetlerine seve seve katlanıyorlardı Dinleyin merhum Zübeyr Gündüzalp'i, ne diyor: "Eğer Üstadımız, talebelerine musibet zamanında sabır, tahammül ve itidal telkin etmemiş olsaydı; ona hürmetkâr binlerce talebe, Afyon tepelerine kuracakları çadırlar içerisinde, mahkemenin beraat kararını bekleyeceklerdi Biz, iman ve İslâmiyet hizmeti uğrunda zâlimlerin zulmüne mâruz kaldığımız vakit, hapishane köşelerinde veya darağaçlarında ölmeyi, istirahat döşeğindeki ölüme tercih ederiz Görünüşü hürriyet, hakikati istibdad-ı mutlak olan bir esaret içinde yaşamaktansa, hizmet-i Kur'âniyemizden dolayı zulmen atıldığımız hapishanede şehid olmayı büyük bir lûtf-u İlâhî biliriz" Evet, onlar yürekten bağlanmışlardı i'la-yı kelimetullaha ve insanlığın kurtuluşunu onda görüyorlardı

Ayrıca şu meseleyi de açıklamanın zarurî olduğuna inanıyorum: Bazı dönemlerde devlet, sistemini o yüce gâyeye göre kurar planını, projesini tamamlar, o vazife için tahsis ettiği insanlarla dinin i'lası için gayret eder Fakat, bunu da bir dayatmayla değil, bir yönüyle empoze etmekle değil, dinin güzelliklerini sergilemek ve gönüllere girmekle yapar Hiçbir devletin diğer bir devlete "ille de bunu alacaksınız ille medenî olacaksınız, ya da medeniyeti şu şekilde anlayacaksınız ille demokrasiyi böyle yorumlayacaksınız" şeklinde baskılar kurmaya ve istediğini kaba kuvvete başvurarak almaya hakkı yoktur Bir başka ülkeyi demokratlaştırmak, -kendi anlayışına göre- medenileştirmek kimsenin vazifesi değildir Çünkü bu mülahaza her zaman su-i isti'mallere, haksızlıklara açıktır; her zaman baskı ve dayatma vesilesi yapılabilir ve her zaman bazı insanların haysiyetiyle, şerefiyle, onuruyla, milli b...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: En Önemli Vazife
« Posted on: 27 Nisan 2024, 05:49:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: En Önemli Vazife rüya tabiri,En Önemli Vazife mekke canlı, En Önemli Vazife kabe canlı yayın, En Önemli Vazife Üç boyutlu kuran oku En Önemli Vazife kuran ı kerim, En Önemli Vazife peygamber kıssaları,En Önemli Vazife ilitam ders soruları, En Önemli Vazifeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes