๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Halis_52 üzerinde 09 Ağustos 2010, 15:46:29



Konu Başlığı: EN BÜYÜK SERMAYE
Gönderen: Halis_52 üzerinde 09 Ağustos 2010, 15:46:29

EN BÜYÜK SERMAYE
 

            İnsanın en büyük sermayesi ömürdür.

            Ortalama ömür 60 senedir. Yaklaşık 20 bin  gün. Bunun üçte birini uykuda geçiririz. Geriye kırk senelik bir zaman kalır. Acaba bu kırk senelik ömür nerelerde geçiyor? Çalışma, yeme, içme, gezme... gibi işlerde, değil mi?

            Önemli olan, kırk senelik bu ömrü en verimli bir şekilde kullanabilmektir. Elmastan daha değerli olan bu süreyi nasıl değerlendirebileceğimizin hesabını çok iyi yapmalıyız. Çünkü geçen süreyi bir daha geri getirme imkanımız yoktur.

            Planlamayı 60 senelik ortalama bir ömre göre yaptık. Bir kısmımız belki 17, belki 25, belki de 40 yaşındayız. Önümüzde yaşaya geldiğimiz bir ömür var. İyisiyle kötüsüyle yaşamış bir ömür. Gelecek hakkında planlar yapmadan önce, geçmişi değerlendirmek lazım. Çünkü her şey meydanda. Geçmişimizin değerlendirmesini yapmak., geleceğe hazırlanmak noktasında bize yardımcı olacaktır.

 

            Aslında ömrümüz ne geçmiştir, nede gelecek. Ömrümüz bulunduğumuz andır. Birkaç saniyelik zaman parçası.

            Niçin mi?

            Mazi geçip gitmiş, bitmiştir. Elimizde ondan bir anlık olsun, sermaye yok. Gelecek ise henüz gelmemiş. O da yok hükmünde. İşte, biz iki yol arasında bir anlık ömür sermayesinin sahipleriyiz. Evet, Evet, ömrümüz ne 40, ne 60, ne de 70 senedir. Ömrümüz sadece ve sadece bir andır.

            Ne geçmişi getirebilir, ne de geleceği çağırabiliriz. Yapacağımız iş, sadece bulunduğumuz anı değerlendirmektir. Bu da o kadar zor olmasa gerek.

            Vakit geçirememekten dert yananlar, zamanın kendilerini tükettiğinin farkında bile değiller. Aslında onlar, Nizami’nin dediği gibi, “Ömrü can verip satın almadıkları için kıymetini de bilmezler.” Acaba bir saatlik ömrü satın almaya kalksaydık, trilyonlar yeter miydi?

            Tarihte nice insanlar vardır. Şerefli bir ömür tablosu bırakıp öyle gitmişlerdir. O tablolara bakanlar hayat sermayesinin ne kadar değerli olduğunu anlamakta gecikmezler. Onların bu sermayeyle kazandıkları ise daha değerlidir.

            Ömrünü değersiz bir eşya gibi yıpratanları görünce de üzülür, onlara acımaktan kendimizi alamayız. Milyonlarca lirayı beş kuruşluk mala vermek kadar zararlı bir alışveriş  görülmüş müdür?

            Hayat beyaz bir kağıda benzer. Ömür mürekkebiyle ona iyi veya kötü yazılar yazarız. Bunun içindir ki Eflatun, “En değerli şey hayat değil, güzel yaşamaktır” der. “İnsanın nasıl öldüğü değil, nasıl yaşadığı önemlidir” diyen Samuel Johnson da aynı gerçeği ifade eder.

            İşte bu yaşayıştır ki, insan hayatını şekillendirecek, lehinde veya aleyhinde şehadet ettirecektir.

            Bir soluk gibi teneffüs ettiğimiz, bir rüya gibi gelip geçen ömrümüzde bizi önemli vazifeler bekliyor.

            İnsan hayatı iç içe girmiş dairelerin merkezinde yer almış. Kalp, mide, beden, aile, mahalle, vatan, dünya dairesinden tutun, kainat dairesine kadar bir çok dairede vazifeler var. En geniş dairede ara sıra, en küçük dairede ise en önemli ve devamlı vazifeler bulunuyor. İşte, ömür sermayesi bunları yapmak için verildi. İnsan düşünce, gayret ve niyetini bu vazifeleri en iyi şekilde yerine getirebilmek uğrunda kullandığı takdirde kazançlı olacak, o ölçüde de değer kazanacaktır.

            İnsanlar vardır; ömürlerini boş, manasız, değersiz işler de kullanırlar, boş lakırdılarla geçirirler.

            Oysa hayat okuluna bir kısım görevleri yerine getirmek için geldiklerini düşünebilselerdi, bir dakikalarını bile boş geçirmezlerdi.

            Niçin verilmiştir ömür sermayesi?

            Ebedi bir hayatı kazanmak için.

            Dünya insanın gayesi olamaz. En büyüğü bile küçük hükmündedir. Çünkü fanidir, geçicidir.

            Hayvana göre kat kat üstün organ ve duygularla donatılan insan, elbette hayvandan farklı hayat sürecektir.

            Milyarlar değerindeki organlarımızı lüzumsuz işlerde kullanıp da onların değerini düşüremeyiz.

            Hayvancasına bir hayat süren insan, ömrüne hıyanet etmiş olur.

            Bir baba iki oğlundan birine 50 bin lira verip “Bir takım elbise al” dese o da gidip alsa;diğerine ise bir liste hazırlayıp 50 milyon lira eline vererek “Git, oğlum, şu  eşyaları al” diye gönderse; fakat o, elindeki listeye bakmadan kardeşi gibi esnafa giderek 50 milyon lirayı verip bir takım elbise alsa, babasının cezası hak kazanmaz mı? Çünkü 50 milyon lira 50 bin liralık elbiseye verilmez.

             Allah da bize, hayvana göre çok daha değerli bir ömür vermiştir. Ayrıca ondan çok üstün organ ve duygular ihsan etmiştir. Hayvana göre çok daha üstün bu sermaye elbette hayvan gibi yaşamak için verilmemiştir.

            Hayvan sadece yemeyi, içmeyi, lezzet almayı düşünür. İnsanda sadece bunları gaye edinse hayvandan farkı olmaz. Hatta ondan daha aşağı düşer.

            Hayvanın belli bir görevi vardır. Onu yapar, keyfine bakar. İnsanın ise birçok görevi vardır. O her şeyden  önce kendisine verilen sermayeyle ebedi hayatı kazanacaktır. Hayvan gibi dünyayı gaye edinse hem sermayesinin değerini düşürmüş olacak, hem de hayattan hayvan kadar bile tad alamayacaktır. Geçmişten gelen acıların, gelecekten gelen korkuların kıskacında boğulup gidecektir. Zaten bulunduğu anın ıztırabı da onu yiyip bitirmektedir. Aklın çilesidir bu. Hayvanda akıl olmadığı için, ne geçmişini düşünüp üzülür, gam çeker; ne de geleceğini düşünüp endişeye kapılır. Lezzetini tam alır.

            Dünya hayatını yaşama noktasında hayvana yetişemeyen insanın gayesi elbette ki yalnız dünya olamaz.

            İnsanın ahiretin yolcusu olduğunu unutmamalı. Sonsuz saadeti kazanmak için elinden ne geliyorsa yapmalı . İnsan bunu düşünebildiği, onun için didinebildiği, o yolda olabildiği ölçüde mutlu ve kazançlı olacaktır.