> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Emânet şuuru
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Emânet şuuru  (Okunma Sayısı 686 defa)
01 Kasım 2010, 17:30:58
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 01 Kasım 2010, 17:30:58 »



Emânet Şuuru


Allâh’a îmân edenlerin umûmî bir ismi olan “mü’min” tâbiri, aynı zamanda Allâh’ın güzel isimlerinden biridir ve O’nun emniyet menbaı oluşunu, kullarına güven vermesini, onları emîn kılmasını ifâde eder. Peygamberlerini “emânet” sıfatıyla vasıflandıran, yâni onları güvenilir kılan da O’dur. Bu itibarla mü’min kimse de, îmân eden, emânet telkin eden ve güvenilir kimse demektir.

Emânete riâyet duygusu, mü’minlerin îman dokusunu ihyâ eden bir unsurdur. Bu hakîkati dile getiren şu mânidar hadîs-i şerîf, aynı zamanda ne dehşetli bir îkâz-ı peygamberîdir:

“Hiç şüphesiz Azîz ve Celîl olan Allâh, bir kulu helâk etmeyi murâd ettiği zaman, ondan hayâyı çekip alır. Hayâyı alınca, o kul gazaba uğrayan biri olur. Gazaba uğradığı zaman, ondan emânet (güvenilirlik) kaldırılır. Emânet kaldırılınca, o ancak hâin olur. Hâin olduğu zaman, kendisinden rahmet kaldırılır. Rahmet kaldırılınca, o ancak lânete uğrar, mel’ûn olur. Lânete uğradığı ve mel’ûn olduğu zaman da, kendisinin İslâm ile olan bağı koparılır!” (İbn-i Mâce, Fiten, 27)

Hadîs-i şerîfin de beyân ettiği üzere emânet duygusu, îmânın sıhhat şartlarından biridir. Bu yüzden onu hassâsiyetle muhâfaza etmemiz için Rabbimiz birçok ilâhî îkazda bulunmaktadır. Bunların birkaçında şöyle buyrulur:

“Birbirinize bir emânet bırakırsanız, emânet bırakılan kimse o emâneti (zamânı gelince) sahibine versin ve bu hususta Allâh’tan korksun.” (el-Bakara, 283)

“…Kim emânete hıyânet ederse, kıyâmet günü, hâinlik ettiği şeyin günâhı boynuna asılı olarak gelir...” (Âl-i İmrân, 161)

“Ey îmân edenler! Allâh’a ve Peygamber’e hâinlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emânetlerinize hâinlik etmiş olursunuz.” (el-Enfâl, 27)

“Allâh size, emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emrediyor...” (en-Nisâ, 58)

“Emânet”, peygamberlerin beş fârik vasfından biridir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, câhiliyye Arapları’nın dahî o derecede îtimâdını kazanmıştı ki, O’nu “el-emîn” ve “es-sâdık” vasıflarıyla tavsîf etmişlerdi. Hattâ Allâh Rasûlü’nün amansız bir düşmanı olan Ebû Cehil dahî O’na günün birinde:

“- Yâ Muhammed! Ben sana Sen yalancısın, demiyorum. Fakat şu getirdiğin dâvetini istemiyorum...” diyerek onun doğruluğunu vicdânen kabûl ettiğini, fakat dâvetine icâbet etmekte nefsine mağlûb olduğunu bir bakıma îtirâf etmişti.

Nitekim bu hâl, âyet-i kerîmede şöyle beyân edilmektedir:

“…(Rasûlüm!) Onlar Sen’i yalanlamıyorlar, fakat o zâlimler açıkça Allâh’ın âyetlerini inkâr ediyorlar. ”

(el-En’am, 33)

Emânete ve ahde riâyet husûsunda hiç kimsenin Peygamber Efendimiz’in kâbına varabilmesi mümkün değildir. Abdullâh bin Ebi’l-Hamsâ -radıyallâhu anh-’ın anlattığı şu hâdise O’nun bu hâline ne güzel bir misâldir:

“Peygamberliğinden önce Allâh Rasûlü ile bir alışveriş yapmıştım. Kendisine borçlandım, biraz beklerse hemen getireceğimi va’dederek oradan ayrıldım. Fakat verdiğim sözü unutmuştum. Üç gün sonra hatırlayıp konuştuğumuz yere geldiğimde, onu aynı yerde beklerken buldum. Allâh Rasûlü, bu yaptığım karşısında bana serzenişte bulunmayıp sadece; «- Ey delikanlı! Bana zahmet verdin, üç gündür burada seni bekliyorum.» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 82/4996)

Peygamber Efendimiz, herkes tarafından, dürüstlüğü, adâleti ve emniyet telkin eden sağlam karakteri ile tanınmıştı. Nitekim Mekke’nin asîl ve şerefli hanımı Hatîce vâlidemiz, O’nun bu husûsiyetine hayran kalarak kendisine evlenme teklîfinde bulunmuştu.

İslâm düşmanı yahûdîler dahî kendi aralarında ihtilâfa düştükleri zaman O’nun adâlet ve dürüstlüğünden emîn oldukları için O’na gelirlerdi. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de onların ihtilâflarını çözerdi.

Bizans Kralı Herakliyus’a İslâm’a dâvet mektubu ulaştığında, o vakitler amansız bir İslâm düşmanı olan Ebû Süfyan da Şam’da bulunuyordu. Herakliyus, Ebû Süfyan’a Peygamber Efendimiz hakkında birçok suâller sordu. Bilhassa O’nun daha önce hiç yalancılıkla ithâm edilip edilmediğini, sözünde durmama gibi bir hâlinin vâkî olup olmadığını merak ediyordu. Ebû Süfyan ise -o zamanlar bir İslâm düşmanı da olsa- O’nun aslâ yalan söylemediğini ve verdiği söze sâdık olduğunu söylemek mecbûriyetinde kalmıştı.

İşte bu da gösteriyor ki, Efendimiz’in peygamberliğini tasdîk etmeyenler dahî, O’nun dürüstlüğünü ve doğruluğunu kabûl ediyorlardı. Nitekim O, hicret ettiğinde, nezdinde müşriklerin bâzı emânetleri bulunuyordu. Efendimiz, Hazret-i Alî’yi bu emânetleri sahiplerine vermek üzere vekil bırakmıştı. Velhâsıl; müslim, gayr-i müslim, herkes O’na îtimad hâlindeydi. Allâh Rasûlü’nün doğruluk şuuru öyle bir kalbî rikkat hâline gelmişti ki, bir kadının çocuğunu çağırırken:

“- Gel bak sana ne vereceğim!” demesi üzerine hemen kadına, ona ne vereceğini sormuş, kadın da birkaç hurma vereceğini söyleyince:

“- Şâyet ona bir şey vermeyecek olsaydın, yalan söylemiş olacaktın.” buyurmuşlardı.

Peygamber Efendimiz’in bu hassâsiyeti sadece insanları değil, hayvânâtı dahî şümûlüne almaktaydı. Nitekim bir sahâbînin atını yanına çağırmak için sanki elinde atın yiyebileceği bir şey varmış gibi davranması, O’nu öyle rahatsız etmişti ki bu sahâbîyi çağırıp îkaz buyurmuştu. (Bkz. Buhârî, Îmân, 24)

Yine bir defâsında seferden dönülüyordu. Bir iki sahâbî, bir kuşun yavrularını yuvadan almış seviyorlardı. Derken ana kuş geldi. Yavrularını yuvada göremeyince acıyla çırpınmaya başladı. Allâh Rasûlü durumdan haberdâr olunca derhal yavruların yerine konulmasını ve ana kuşa eziyet verilmemesini emretti. (Bkz. Ebû Dâvûd, Cihâd, 112)

İbn-i Abbas -radıyallâhu anh- da şöyle anlatıyor:

“Birisi, kesmek üzere bir koyunu yatırmış ve hayvanın gözü önünde bıçağını biliyordu. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu şahsa; «Onu defâlarca mı öldürmek istiyorsun?! Bıçağını, onu yatırmadan evvel bileseydin ya!» buyurdu.” (Hâkim, IV, 257)

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, mahlûkâta Hâlık’ın şefkat nazarıyla baktıkları için, yaş bir dalın bile kesilmesini men etmiş ve kedisini aç bırakan âbid bir kadının cehenneme gittiğini, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe su veren günahkâr bir kadınınsa rahmet tecellîsine nâil olduğunu bildirmiştir. Zîrâ O, bütün mahlûkâtı Allâh’ın bir emâneti biliyor ve mü’minlerin de yeryüzünde emniyet ve huzûrun temsilcileri olmalarını arzu ediyordu.

Bu bakımdan her mü’min, “el-emîn” ve “es-sâdık” sıfatlarını hâiz bir peygamberin ümmeti olduğu şuuruyla, sözünde ve özünde sâdık, elinden-dilinden insanların ve hattâ diğer mahlûkâtın bile emniyette olduğu bir kimse olmalıdır. Etrafına sağlam bir İslâm karakteri sergileyebilmelidir. Zîrâ insanlar, sağlam karakterli, vakarlı, örnek şahsiyetlere hayran olur ve onların izinden giderler.

Emânet duygusunun mü’minlerin bir şahsiyet kimliği hâline gelmesini arzulayan Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- bir hadîs-i şerîflerinde:

“Sana emânet bırakanın emânetini (vaktinde) iâde et. Sana ihânet edene (bile) ihânet etme!” buyurmuşlardır. (Ebû Dâvud, Büyû, 79/3534)

Yine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, emânetlerin zâyî edilmesini, dünyâ hayâtını kıyâmet sahnelerine çevirecek derecede büyük bir ifsat sebebi olarak görmüştür. Birgün ashâbıyla konuşurken bir kimsenin:

“- Kıyâmet ne zaman kopacak?” suâline:

“- Emânet zâyî edildiği zaman kıyâmeti bekle!” cevâbını vermiştir.

“- Emânet nasıl zâyî olacak?” diye sorulduğunda ise:

“- İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman kıyâmeti bekle!” buyurmuştur. (Buhârî, İlim, 2)

İnsanoğluna bahşedilen bütün nîmetler birer emânettir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Vedâ Hutbesi’nde:

“…Size öyle bir emânet bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldığınız müddetçe yolunuzu şaşırmazsınız. O emânet, Allâh’ın Kitâbı ve Nebîsi’nin Sünnet’idir…” (Hâkim, I, 171/318) buyurmuştur.

Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye, Allâh ve Rasûlü’nün bizlere tevdî buyurduğu en büyük mukaddes emânetlerdir.

Yine Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, mü’minlerin birbirlerine karşı büyük mes’ûliyetlerinin bulunduğunu, bir duvarın tuğlaları gibi birbirine kenetli olmaları gerektiğini, bir bedenin âzâları gibi birinin duyduğu acıyı hepsinin hissetmesi lâzım geldiğini, komşusu açken tok uyumanın İslâm ahlâkıyla bağdaşmadığını, velhâsıl mü’minlerin de birbirine emânet olduğunu bildirmiştir.

Mübârek ecdâdımızın, o zamanların şartlarında bütün imkânlarını seferber ederek tâ dünyânın öbür ucundaki Açe’de bulunan mü’minlerin imdâdına koşmuş olması, bu İslâm ahlâkının emânet telâkkîsinden başka neyle açıklanabilir ki? Yine onların Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat düstûruyla 26 bin küsur vakıf kurarak insandan hayvânâta ve hattâ nebâtâta kadar ulaşabildikleri her yere hizmet götürmeleri, bütün mahlûkâtı ilâhî bir emânet telâkkî etmelerinin bir netîcesiydi.

Kosova şehîdi Murad Hân’ın emâneti olan Balkanlardaki din kardeşlerimiz, Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’dan on sene sonra fethettiği Bosna’daki evlâd-ı Fâtihân, Filistinli, Ortaasyalı, Kafkasyalı velhâsıl İslâm coğrafyasındaki bütün kardeşlerimiz bize ecdâdımızın emânetleridir. Zîrâ Çanakkale’de bizim dedelerimizle o diyarlardan gelen dedelerimiz omuz omuza savaşarak aynı gâye uğruna can vermişlerdir.

Diğer taraftan, nîmetleriyle perverde olduğumuz aziz vatanımız da çok mühim bir mukaddes emânettir. Dînin yaşanabilmesi, ırzın, nâmusun, mülkiyetin muhâfazası ve bayrağın dalgalanabilmesi, ancak vatanı korumakla mümkündür.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Medî...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Emânet şuuru
« Posted on: 24 Nisan 2024, 21:45:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Emânet şuuru rüya tabiri,Emânet şuuru mekke canlı, Emânet şuuru kabe canlı yayın, Emânet şuuru Üç boyutlu kuran oku Emânet şuuru kuran ı kerim, Emânet şuuru peygamber kıssaları,Emânet şuuru ilitam ders soruları, Emânet şuuruönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes