๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 26 Nisan 2011, 03:12:31



Konu Başlığı: Eline diline sahip ol
Gönderen: Zehibe üzerinde 26 Nisan 2011, 03:12:31
Eline diline sahip ol

Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), bir hadislerinde şöyle buyuruyor:"Gerçek Müslüman, elinden dilinden diğer Müslümanların emniyet ve esenlikte olup (zarar görmedikleri) kimsedir."

Demek ki hakiki Müslüman, her şart ve durumda herkese emniyet ve güven telkin eder. Öyle ki, diğer bütün Müslümanlar, ona rahatlıkla sırtlarını dönebilirler. Zira bilirler ki, ondan kendilerine zarar gelmez. Ailelerini birine emanet etmeleri gerektiğinde gözleri arkada kalmadan ona emanet edebilirler. Onunla aynı ortamda beraber bulunduktan sonra, oradan ayrılan kimse bilir ki, arkada kalan o insan, ne kendisi gıybet eder, ne de yanındakilerin gıybetini dinler. O, kendi haysiyetine, şerefine düşkün olduğu kadar, Müslüman kardeşinin haysiyetine, şerefine de düşkündür. Yemez, yedirir. İçmez, içirir. Giymez, giydirir. Yaşamaz, yaşatır. Ve Bediüzzaman Hazretleri'nin tabiriyle bir başkası için maddî manevî füyûzat hislerinden dahi fedakârlıkta bulunur.

Hadisin ilk kelimesi olan "Müslim" kelimesiyle, hemen ardından gelen "selime" fiili, ikisi de "silm" kökünden gelir. Bu benzerlik, bize şöyle bir ma'nâyı hatırlatır: Müslüman; her meselesi, silm, selamet ve müslimlik çizgisinde cereyan eden insandır. O, tanıdığı-tanımadığı herkese selâm verir. Böylece kalplerde onun için bir sevgi yaratılır. Namazını bitirirken, selâmla bitirir. Önce sağındaki, sonra solundaki ins, cin, melek, bütün şuurlu varlıklar, onun selâmını alır. O, görmediği bu varlıklarla bile selamlaşır. Mü'minin dışında hiç kimse, şimdiye kadar selâmlaşmayı, bu denli yaygın hale getirmiş değildir.

Efendimiz'in her ifadesinde olduğu gibi, bu hadiste de her kelime, dikkatle seçilmiştir. Burada elden ve dilden özellikle bahsedilmektedir. Diğer azaların değil de sadece bu iki uzvun zikredilmesinde elbette birçok nükte vardır. İnsan bir başkasına vereceği zararı iki türlü verir. Bu, ya yüz yüze veya gıyabında olur. Yüz yüze verilecek zararı el, gıyabî zararı da dil temsil eder. İnsan karşısındakine ya bizzat zarar verir ve onun hukukunu çiğner, ya da, gıyabında onun gıybetini yaparak, hakir ve küçük düşürerek hukukuna tecavüz eder. Bu iki çirkin durum da hakiki mü'minden hiçbir zaman sadır olmaz. Çünkü o, ister yüz yüze olduğu insanlara, isterse o an yanında bulunmayanlara karşı hep mertçe ve yiğitçe davranır. Kalleşlik ona yakışmaz. Toplu programlarda, milyonların önünde aslanlar gibi kükreyip gözyaşlarıyla medhiyeler düzmek ve sonrasında kapalı kapılar ardında küstahlaşmak Müslümanca bir tavır değildir.

Ayrıca Efendimiz, burada dili elden önce zikretmektedir. Çünkü elle yapılacak zarara, karşı tarafın mukabele imkânı vardır; kendisine vurana o da vurarak karşılık verebilir. Hâlbuki arkadan yapılan gıybet veya atılan iftira, genellikle karşılıksız kalır. Dolayısıyla, böyle bir hareket rahatlıkla, fertleri, cemiyetleri hatta milletleri birbirine düşürebilir. Dille verilecek zararların takibi, yüze karşı yapılmak istenenlere nisbeten daha zordur. Onun içindir ki, Efendimiz, dili, elden önce zikretmiştir.

Bütün insanlığın emniyet ve esenliğini sağlama gayesiyle gelen İslâmiyet, her Müslüman'ın kendine zarar veren maddî-manevî her şeyden uzak durmasını ister. Bunu isterken, onu az dahi olsa, başkalarına zarar vermemek konusunda da uyarır. Zarar vermek bir yana, toplumun her kesiminde, emniyet ve güvenin temsilcisi olmasını ister. Müslüman ne kendine ne de başkalarına zarar vermelidir.

Görüldüğü gibi, hakiki Müslüman, gezip-dolaştığı; oturup-kalktığı hemen her yerde güven ve selâmet hissinin tercümanıdır. O, mü'minlere uğradığında selâm verir, emniyet soluklar... Onlardan ayrılırken esenlik diler, ayrılır... Namazın tahiyyatlarını selâmlarla süsler ve Hakk'ın huzurundan ayrılırken de mü'minleri selâmlayarak ayrılır. Artık, bütün hayatını böyle selâm yörüngesinde sürdüren bir insanın, kendi temel düşüncesine rağmen, emniyete, güvene, sağlığa ve maddî-manevî, dünyevî-uhrevî selâmete ters bir yola girmesi, kendine ve başkalarına zarar vermesi herhalde düşünülemez...

Süleyman SARGIN