> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Edebin Sınırlarını Ne Belirler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Edebin Sınırlarını Ne Belirler  (Okunma Sayısı 694 defa)
02 Ocak 2011, 15:38:24
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 02 Ocak 2011, 15:38:24 »



EDEBİN SINIRLARINI NE BELİRLER

Efendim, Resûlullah Efendimiz'in (s.a.v), yahut velilerimizin âlî mertebelerinde, onların zâhirî ve bâtınî'ye bakışlarından bizlerin muhakkak ki daha âciz bir bakışı ve anlayışı olacaktır. Bu anlamda edeb sınırlarını ne belirler? Edeb hâşâ Ahmed olmaya değilde Ahmedî olmaya bir talep ve niyetten ibarettir diyebilir miyiz?

■ ■ ■ Şimdi bir kere İslâmi bir bahis, İslâm ve din açısından bir bahsi işlediğimize göre en önce İslâm'ın kendi kaynaklarından tarif lazımdır. Her ne kadar bu bize akademik üslûb gibi de gelse aslolan budur. Bir kere Cenâb-ı Hakk bizim tâkat getiremeyeceğimiz şeyleri Kendisi tarafından teklif edilmediğini açıkca Kur'ân-ı Kerîm'inde beyan etmiştir. Bu durumda insanlar idrâkinden mesûldur. Ameller'de zaten hadîs-i şerîfle sabittir idrâke göre tartılacaktır. Zât-ı âlinizin yaptığı yüz Hacc veya umre ile bir başka kişinin yaptığı yüz Hacc ve umre eşit değildir. Çünkü sizin idrâkınıza göre bu az olabilir, o kişinin idrâkine, o kişiye göre belki çoktan kendi haddini bile aşmış fevkalâde bir kabiliyet göstermiştir. Dolayısıyle âmeller idrâke göre tartılacaktır. O halde edebte de insan en önce idrâk ettiği edebten mesûldür. Yine hadîs-i şerîfte buyuruyor ki "Bir kişi idrâk edebildiği kadarıyla ilmiyle âmel ederse, Allah ona bilmediğini öğretir." diyor. Bu durumda yapmamız gereken en önce bilebildiklerimizi ve yapabildiklerimizi kendimizi tartarak yapmak. Bu hususta Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in herkesin dilinden meşhur olan hadîs-i şerîfleri malûmdur. İşte "Ben artık hiç uyumayacağım. Ben artık hiç evlenmeyeceğim." diyene Efendimiz'in ikaz etmesi. Hatta "Ben yemesemde rızıklandırılırım ve bir şekilde Cenâb-ı Hakk tarafından doyurulurum" diye ifade buyurmaları, buna rağmen yine de asgarî müşterek diyebileceğimiz saha'da belli bir ahlâkî vazifenin, cemiyetin gerektirdiği, örfün gerektirdiği âdetleri de terketmediğini görüyoruz. Burada ölçü işte tam da "Mürşid lazım" olan ölçüdür. Yani bir kişi kendi haddini ve ona lazım olacak edebi muhakkak ehlinden öğrenmelidir. O ehliyle istişare ederek bunu yapmalıdır. Çünkü öteki durumda bir bakımdan ahlâkı evliya'ya benzer amma diğer taraftan da taklîd etmeye çalıştığı şey belki müşriklere taş çıkartacak dereke'de olabilir. O halde bunun belli bir düzen ve sırât -ı müstakîm üzere oluşu yine bir terbiye sistemine ve nizamına bağlıdır, ehline müracaat etmelidir. Ehline müracaat ederse Allah Teâlâ şöyle birşey vâdediyor, o yüzden de seyr-i sülûk'a muvaffak olamasalarda, gerçekten o veliler zümresine erişemeselerde insanların o velilere ve nebîlere imtisâl etmek ve tâbi olmak için yarışmalarındaki en önemli sebep şudur; Hakk Teâlâ bu yolda samimiyetle yürüyenleri muhakkak son nefeslerinde yolun sâlihlerine ve kâmillerinin katına ulaştıracaktır. Yeter ki o yolda bulunsun.

 

"Tû megû bedân şehbâr nîst

Bâ kerîmân kârhâ-yı düşvâr nîst"

Belki de Mesnevi-i Manevî'ye başlarken ilk başta söylenecek sözü bu röportajın sonuna denk getirmiş veya öyle tevâfuk eylemiş oldu. "Sakın ben o zâtlar gibi huzura erişemem, yakîn olamam deme. Çünkü Kerîmlerle alışveriş yapmak kolaydır." derken Hazreti Pîr bir de şuna dikkat çekiyor ki alışverişin onlarla olsun, alışverişi kesme. Dolayısı ile yolda bulunmak ve samimiyetle bulunmak, Allah için bulunmak muhakkak surette o yolun büyüklerine insanı kavuşturur. Belki buna başka bir delil sormak isteyenler varsa da Kur'ân-ı Kerîm'de sûre-i Tûr da Cenâb-ı Hakk sâlih âmel işleyenlere diyor ki: "Zürriyetlerinde bulunan büyüklerine onları ilhâk ederiz. Ve hatta büyüklerinin derecesinden de, ulaştıkları makamdan da hiç düşürmeden ve eksiltmeden o diğer aşağıdakileri onların seviyesine çıkartırız." demesi artık nesil ve neseb olarak bile Allah Teâlâ böyle ilhâk ediyorsa, mânen o yolu tercih eden insanların haydi haydi ilhâkı mümkündür. Çünkü "El mer'u mea men ehabbe" (Kişi sevdiği ile beraberdir) hadîs-i şerîfince kişiler Allah için böyle bir muhabbetten asla mahrum kalmayacaklardır. İşte insanlara o yüzden yapamasalar bile hep bu yollara sülûk etmeye gayret etmişler, hiç bu yoldan da ayrılmamaya gayret etmişlerdir. İyi de yapmışlardır çünkü şu an'da en büyük tutanağımız, bizim en büyük desteğimiz işte bu birbirimize gösterdiğimiz Allah için sevgi ve muhabbettir.

Edeb-i tarikatte mürşid ve mürid ilişkisine baktığımızda sâlik'in teslimiyetle mürşidine itâatı, ve nefs-i emmâre'den kurtulma niyâzı var. Konumuz edeb olunca Müsaadenizle "Derviş olmak" hususuna da biraz değinmek istiyoruz.Mürşid ve mürid ilişkisinden biraz bahsedebilir misiniz?

■ ■ ■ İnsanın nefs-i emmâre'den kurtulması için muhakkak bir manevî mürebbi lazım mıdır? Lazımdır. Bir kere en başta bunda anlaşmak îcâb eder. Çünkü daha evvel'de söylenildiği gibi, sıkça fakirin de zikrettiği gibi Cenâb-ı Hakk "El hamdu lillâhi rabbil âlemîn" diyerek kendi ferman-ı Sübhaniye'sinde âlemlerin Rabbi olduğunu beyan ediyor. 'Âlemlerin Rabbi' demek, mürebbi hakikî'nin Allah olduğunu ilân etmek ve idrak etmek demek demektir. Buna imân ederiz. Fakat Rabbü'l-âlemîn bu terbiyeyi insan'dan insan'a olacak şekilde hâlketmiş ve nizamını buna göre tanzim etmiştir. Peygamberleri göndermiş, peygamberlere vârisler göndermiş ve müteselsilen son güne kadar da bunun geleceğini beyan etmiştir. O halde insanın nefsi terbiyeye girebilmesi için veya nefsi terbiyeyi alabilmesi için bir mürebbi hakikî'ye, bir manevî mürebbi'ye, bir arkadaşa ihtiyaç duyduğu kesindir. Fakat bu insanın tercihiyle olabilecek şekillenebilecek birşey değildir. Bir kere insanın böyle bir mürşide nasıl kavuşacağı yine biraz onun nasip, takdîr ilişkisi ile olabilecek birşeydir. Şöyle ki bizler ümmet-i Muhammed olmayı talep etmedik. Ama Allah Teâlâ bizleri ümmet-i Muhammed olarak takdîriyle Efendimiz'e ümmet kıldı. Aynı bunun gibi bir kişi de bu manevî terbiyeyi nereden alacak? Kimisi celaliyle başka bir yerden, kimisi başka bir zâttan nereden alabilecekse onun da Cenâb-ı Hakk muhakkak o taliblerine ve bunu isteyenlere gösterir, hiçbir zaman mahrum bırakmaz. İşte bu ilişkiden bakarsak bir kere böyle başlarsa bu iş, ilâhi sevk ile olduğundan ve manevî cazibeyle olduğundan muhakkak bunun içerisinde bir manevî muhabbet vardır. Bu manevî muhabbet dervişin veya seyr-i sülûk'ta bulunan kişinin terbiyesi için adetâ bir kuvvettir, enerjidir. Hazreti Mevlâna Celâleddin-i Rûmî efendimiz buyuruyor ki "Bu yolun başı da aşktır sonu da aşktır." Baştaki aşk ve muhabbet kişinin cüzzî iradesi ile severek gayretidir. Sonundaki aşk baştaki aşk'a benzemez. O idâhi aşkın o kişi'de tamam olması ve tecelli etmesidir. İşte mürid ve mürşid ilişkisinde bu safhaları yaşar esasında insan. Bu arada nefsi terbiye olmuş, kalbi tasfiye olmuş bazen haberdardır bazen hiç değildir. Netice menzil'e ve maksûd'a ulaşmaktır. Birçok şeyi hayatımızda muhabbetle yaparken ve farkında olmadan öğreniriz. Muhabbet bize meşk ettirir. Sonradan biz muhabbetimiz sayesinde zorlukları görmezden gelerek, bu zorlukları adetâ bîgâne yaşayarak sâdece muhabbetimizin peşinden gideriz. İşte mürid mürşid ilişkisinde de en aslolan bu muhabbettir. Bu muhabbete mürid kendisini kaptırır, bu arada nefsi mi terbiye olur, hasedi mi, gıptası mı iptal olur, şehveti şevkât'e mi dönüşür? Bunların hepsi bir şekilde olur. Ama bunların oluşunda ki eziyeti, bir nevi ameliyata giren kişiye narkoz verilmesi, anestezi yapılması gibi düşünün, o muhabbet morfini verilir insana ve üzerinde çatır çatır kesilir, biçilir ne amelyeler yapılır, o o anda rüya görmektedir, o anda teslim olmaktadır, baştaki teslimiyetinin farkında değildir. Baştan o teslimiyeti ile beraber neler gelebileceğini mürid görse teslim olamaz, ona hiç hissettirilmez. O geliş gidişlerle beraber mânâ aktarımı olur ve o şekildedir. İşin pratik olarak aktarımı, anlatımı budur. Diğerleri işin açıkçası kitabî anlatımlardır. Doğrudur amma mutfağı göstermeyen servislerdir bunlar. İşin mutfağına bakarsak bundan ibarettir.

"Gül alırlar gül satarlar

Gülden terazi tutarlar

Gülü gül ile tartarlar

Çarşı pazarı güldür gül"

Hepsininde menşeinde Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v)'nın muhabbeti vardır. Tüm alışveriş bunun üzerinedir. Ne minnet ne külfet ne bir ücret vardır, sâdece muhabbetle muhabbet tartılır. Ve diğer tarafa adetâ hiç gösterilmez. Artık derviş o muhabbetten düşmekle en fazla tehdîd olunabilir. O muhabbete uyandığı zaman, o yedi başlı ejderha'nın başları çıtır çıtır ezilir.


Fatih ÇITLAK
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Edebin Sınırlarını Ne Belirler
« Posted on: 29 Mart 2024, 14:03:51 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Edebin Sınırlarını Ne Belirler rüya tabiri,Edebin Sınırlarını Ne Belirler mekke canlı, Edebin Sınırlarını Ne Belirler kabe canlı yayın, Edebin Sınırlarını Ne Belirler Üç boyutlu kuran oku Edebin Sınırlarını Ne Belirler kuran ı kerim, Edebin Sınırlarını Ne Belirler peygamber kıssaları,Edebin Sınırlarını Ne Belirler ilitam ders soruları, Edebin Sınırlarını Ne Belirlerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes