> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Duygusal Zekâ Gelişimi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Duygusal Zekâ Gelişimi  (Okunma Sayısı 776 defa)
10 Kasım 2010, 16:00:10
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 10 Kasım 2010, 16:00:10 »



Duygusal Zekâ Gelişimi

Turgay Şirin


ve Duygusal Budama

Araştırmalara göre insan beyni, doğumda tam oluşmuş değildir. En yoğun büyüme çocuklukta meydana gelse de beyin hayat boyunca farklılaşmaya devam eder. Çocuklar olgunlaşmış insan beyninin barındırabileceğinden daha fazla beyin hücresiyle doğar. “Budama dönemi” diyebileceğimiz bir dönemden sonra, beyin daha az kullanılan nöronları (Beyin hücresi) yitirip daha çok kullanılan hücreler arasında bağlantılar kurar. Bu çerçevede mesela, insanlarda görme işlevi için kritik dönem, hayatın ilk altı yılıdır. Bu süre içinde normal görme, göz ucundan başlayarak beyne kadar ilerleyen karmaşık sinir hücrelerini uyarır. Bir çocuğun gözü sadece birkaç haftalığına bantlanıp kapatılsa bile bu, göze zarar verir. Bu dönemde insanın gözleri aylarca kapalı kalsa bir daha hiç görmemecesine kör olur.(1) İşte tıpkı kullanılmadığında budanan sinir hücreleri gibi insan kalbi de kullanılmadığında körelecektir. Böylece insanın içindeki iyi duygular kuruyup gider. İçine ışık girmeyen sağlam gözün ebedi görememesi gibi, içine rahmet ve sevgi girmeyen kalp de mühürlenir, hislerin merkezi ve Allah’ın nazargahı olma vasfını kaybeder.(2) Bu da insanın ilk doğduğu andan itibaren başlamaktadır. Sinirsel budama dönemi gibi “duygusal budama” dönemi de yaşar insan ve bu olumsuz olursa kişi bir sadist, bir katil olur. Ebu Cehil gibi önündeki ulvi ışığı göremeyecek kadar kalp körlüğüne ulaşır.

“Duygusal Budama” döneminde kalp, hissetmediğinde ya da kendinde potansiyel olarak var olan ulvi duyguları yaşamadığında bu duyguları neredeyse bir daha yaşayamayacak kadar körelir. Kalp duyguları ya bizzat tecrübe ederek, ya da birinden görerek hisseder ve yaşar. İnsan bu dönemde en çok hangi duygunun tesiri altında kalıyorsa bu duygu kalpte gelişir ve insanın duygusal zekasının temelleri atılmaya başlar. Kişi bu körelen hisleri ve sivrilmiş duyguları ayırt ettiğinde, duygusal zekanın temel özelliklerinden olan “duygusal farkındalık” ı başarmış demektir. Budama döneminin ilk yaşandığı dönem ailede gerçekleşir. Bu nedenle aile çocuğun tüm hayatını şekillendirecek olan duygusal derslerin alındığı ilahi bir okuldur. İnsan rahmeti, sevgiyi, vicdan duygusunu, öfkeyi, kıskançlığı kısacası her şeyi ilk burada öğrenir.

Çocukluk dönemi, hayat boyu sürecek duygusal derslerin alındığı bir dönemdir. Bu ilk duygusal dersler insanın hayatının alacağı yönü belirler.

Aile, bizim ilk duygusal dersleri aldığımız okuldur. Yakın ilişkiler çerçevesinde, kendimizi nasıl göreceğimizi ve başkalarının hislerimize ne şekilde tepki vereceğini, bu hisler hakkında nasıl düşünmemiz gerektiğini ve tepki verirken ne gibi seçeneklerimiz olduğunu, umutları, korkuları, öfke ve kıskançlıkları nasıl okuyup tepki vereceğimizi bize öğreten ilk öğretmenlerimiz anne-babamızdır.

Bebeklik döneminde kazanılan duygusal yetenekler okul boyunca gelişmeye devam etse de, duygusal zekanın öğelerini oluşturmak için ilk fırsat en erken yıllarda ortaya çıkar. Bir çok araştırma, çocuğun okulda göstereceği başarıyı tahmin ederken, belirleyici olanın, bilgi dağarcığı ya da okuma yeteneğinin erken gelişmişliğinden çok, duygusal ve sosyal ölçümler olduğunu göstermektedir. Yani, çocuğun kendine güveni, ilgisi, kendinden beklenilen tavrı anlayabilmesi, iyi ve kötü ayrımını yapabilmesi, bekleyebilme, talimatlara uyması, öğretmeninden –bir azar korkusu olmadan- bir şey isteyebilmesi, diğer çocuklarla empatik iletişim kurabilmesi gibi unsurlar çocuğun asıl okul başarısını etkilemektedir.

Çocuğun tüm bu duygusal becerileri kazanabilmesi, okul öncesi ilk duygusal öğretmenleri olan anne ve babaya bağlıdır. Bu o kadar önemlidir ki, anne ve babanın çocukla birebir ilişkisi haricinde, karı kocanın kendi aralarındaki ilişkisi dahi, en ince duygusal nüansları dahi kaçırmayacak derecede iyi bir gözlemci olan çocukların gözünden kaçmaz.

Hayatın ilk üç, dört yılı bebeğin beyninin tam gelişmiş ölçüsünün üçte ikisine kadar büyüdüğü ve karmaşıklığının daha sonra hiç erişemeyeceği bir hızla geliştiği bir zamandır.(3) Bu dönemde duygusal zekanın temeli olan dersler sonraki dönemlere kıyasla daha kolay öğrenilir. Bu dönemde öğrenilenler kalıcıdır.

Duygusal dersler bebeklikte görülmeye başlar. Araştırmalar, bebeğin ihtiyaç duyduğunda annesini veya dadısını çağırmayı öğrendiğini göstermektedir. Hatta bebek, ağladığında birilerinin yardıma geleceğini bilir. Daha sonraki dönemlerde ise bebek annesinin ruh halini hissetmekte ve taklit etmektedir. Nitekim bilim adamları, depresyonda olan annelerin üç aylık bebekleri onlarla oyun oynarken, anneleri depresyonda olmayanlara oranla, üzüntü ve öfke hislerini ön plana çıkararak, annelerinin ruh halini aynen yansıttıklarını söylemektedir.(4) Bununla beraber anne, çocuğun çeşitli duygularına –örneğin neşe, gözyaşı, kucak ihtiyacı gibi- empati göstermekten sürekli uzak kalıyorsa, çocuk bu duyguları ifade etmekten ve hatta hissetmekten vazgeçmeye başlayacaktır.

Çocuklar büyüdükçe almaları gereken duygusal derslerde de değişmeler olmaya başlar. Daha bebeklikte başlayan empati dersleri, ileride gelişerek aile ve çocuk arasındaki duygusal ahenkle devam eder. Bazı duygusal dersler yıllar geçtikce arkadaşlıklarla ve çevrenin etkisiyle gelişse de, duygusal açıdan yeterli olan anne-babalar çocuklarına, duygularının farkına varıp idare edebilmek, kontrol altında tutabilmek, empati gösterebilmek ve ilişkilerinde ortaya çıkabilecek hislerle baş edebilmek gibi duygusal zekanın temel unsurlarını öğrenebilirler.

Duygusal açıdan yetersiz olan aileler ise şu üç gurupta toplanabilir.

Hisleri tamamen göz ardı edenler:

Bu tür anne-babalar çocuklarının duygusal sıkıntılarını, ihtiyaçlarını ıvır zıvır gereksiz veya dert kaynağı olarak görürler. Çocuğun bu durumda kendi haline bırakılması ve sıkıntısının kendi kendine geçmesinin beklenmesi gerektiğine inanırlar. Bu anları çocuğa yaklaşmak için bir fırsat olarak göremezler. Görseler de değerlendiremezler.

Duyguları fazlasıyla serbest bırakanlar:

Bu tür anne-babalar çocuklarının duygularının farkında olsalar da, ilk gurup aileler gibi, çocuklarına alternatif duygusal tepki öğretmeye ender kalkışırlar. Bu anne babalar çocuklarıyla ilgilendiklerini sınırsız özgürlükle kanıtlamak istercesine davransalar da aşırı hoşgörü ve disiplin noksanlığı çocukta bencil ve topluma karşı öfke duygularının açığa çıkmasına neden olur.

Çocuğu aşağılayıp hislerine saygı duymayanlar:

Bu tür anne-babalar genellikle çocuğun yaptığı hiçbir şeyi onaylamaz. Çocuk en ufak bir hata yaptığında hemen cezaya başvururlar. Ya da çocuk bir başarı elde ettiğinde, tasdik edilme, övülme beklentileri içindeyken onlar tam tersi davranış sergilerler. Sadece eleştirirler. Çocukların duygularını ifade etmesine izin vermezler. Örneğin çocuğun öfkesini ifade etmesine izin vermedikleri gibi hemen ceza yolunu tercih ederler. Bilhassa geleneksel aile tipimizde bu çok yaygındır. “Sus sen bilmezsin!” gibi ya da “Sen büyüğüne bu şekilde nasıl davranırsın!” gibi sözler sık rastlanan sözlerdendir. Doğru çizgiyi yakalamak önemlidir. Aile içi disiplin de öyle. Ama sınırları zorlamadan.

Geleneksel ailede çocuk aile büyüklerinin isteklerini ve düşüncelerini soru sormadan kabul etmek zorundadır. Bu da kendini ifade edemeyen insanlar yetiştirir.

Çocuğun anne-baba tarafından reddedilmesi açık ve üstü kapalı bir biçimde oluşabilir. Açık reddin başlıca belirtileri, çocuğu hırpalamak, azarlamak, çocuğa hırçın davranmak, dayak ya da diğer cezaları gereksiz yere uygulama, ilgisizlik, çocuğu terk etme ya da başka bir yere gönderme tehditleri ve çocuğu kötü sıfatlarla çağırma şeklinde olabilir. Disiplin amacıyla çocuğu bir yere saatlerce kapatmak, dövmek ya da aç bırakmak gibi davranışlar da açık reddin göstergeleridir. Bazı anneler çocuklarının kucak ihtiyaçlarını karşılamaktan kaçındıkları gibi hiç çocuğunu öpmemiş babalar da duyabiliyoruz. Bu gerçekten üzücüdür. Hatta kendi hayatına dönmeye çok meraklı olan babaların ilk fırsatta işleriyle ilgilendikleri hatta kendi çocuklarıyla dahi randevuyla görüştüklerine şahit oluyoruz. Bu gibi şartlarda yetişen çocuklar normal çocuklardan daha çok varlık içinde yaşasalar da onlardan daha çok duygusal açlık içinde büyürler.

Çocuğun üstü kapalı biçimde reddedilişi ise ondan kusursuz davranışlar bekleme biçiminde görülür. Bazı anne babaların çocuklarına okulda başarılı olamayan çocuklarının üzerine fazla yüklenmeleri bunun tipik bir örneğidir. Bilhassa etrafımızda babaların oğullarının kendilerine benzemeyişlerinden şikayet ettiklerini görmüşüzdür. Çoğu çocuk anne babasının beklenti düzeyine ulaşamayabilir. Fakat bu konuda çaba sarf etseler de onların istediği kusursuzluk düzeyine ulaşamayınca giderek kendi gözlerinde de değersizleşirler.

Bu üç kategorinin haricinde bir de çocuğun duygularını çok iyi bildiğini ve farkında olduğunu sanıp, akıl hocası kesilen anne babalar vardır. Kendi duygularının farkında olamadıklarından, çocuklarına aslında iyilik yaptığını sanarken kötülük yapan anne babalar. Bunlar çocuğuna ağladığında susması için rüşvet veren ya da, çocuğun her istediğinin peşine hizmetçi edasıyla koşan anne-babalardır. Tabi, bu sayede çocukta bencillik, haset ve öfke gibi tüm zehirli duyguların yeşermesine zemin hazırladığının farkında olmadan.

Anne-babaların etkili duygusal zeka antrenörleri olabilmeleri için önce kendi duygusal zekalarının basit temellerini çok iyi kavramaları gerekir. Meselâ, bir çocuk için en temel duygusal derslerden biri, hislerin birbirinden nasıl ayırt edileceğidir. Söz gelimi, kendi üzüntüsünü, veya öfkesini yeterince anlayamayan, vücudunun ve ruhunun...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Duygusal Zekâ Gelişimi
« Posted on: 19 Nisan 2024, 06:29:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Duygusal Zekâ Gelişimi rüya tabiri,Duygusal Zekâ Gelişimi mekke canlı, Duygusal Zekâ Gelişimi kabe canlı yayın, Duygusal Zekâ Gelişimi Üç boyutlu kuran oku Duygusal Zekâ Gelişimi kuran ı kerim, Duygusal Zekâ Gelişimi peygamber kıssaları,Duygusal Zekâ Gelişimi ilitam ders soruları, Duygusal Zekâ Gelişimiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes