> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Duyarsızlaşma !
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Duyarsızlaşma !  (Okunma Sayısı 794 defa)
24 Kasım 2010, 17:45:08
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 24 Kasım 2010, 17:45:08 »



Duyarsızlaş(ma)!


İnsanın acaba duyarsızlaşma gibi bir özelliği ya da böyle bir yaratılış yetisi olmasaydı ne olurdu?

Şöyle bir düşünün:

İçinde yaşadığınız dünyada her türlü iğrençlik, adâletsizlik, zulüm, işkence, işgal, terör, savaş, bireysel hırslar, gurur ve mücadeleler, entrikalar, birbirinin kuyusunu kazıp sinsi planlarla elde edilen makamlar, oynan oyunlar, yalanlar, dolanlar, sahtekârlıklar, ikiyüzlülükler, mâneviyatsızlıklar, ahlâki çöküşler, değersizlikler, hiçlikler… vs… vs… olmakta ve yaşanmakta.

Yaşadığımız her gün ve her an yeni bir olay, farklı bir sorunla karşılaşmaktayız. İnsan dışı davranışlar, akla-hâyale gelmeyecek yaşantılara şahitlik etmekteyiz. Gazetelerdeki sütunlar, manşetler; Tv ekranındaki haberler, görüntüler; kendi etrafımızda olup bitenler ve içinde yaşadığımız şehirde, ülkede ve dünyada her geçen saniye yeni bir olay ve birçok karmaşa yaşanmakta.

Nihayetinde “Tüm bu yaşantılara duyarsız kalma gibi bir yetimiz olsaydı acaba ne olurdu?” diye bir soru beraberinde duyarlı olmanın da bir tepki olarak saymış olduğumuz tüm olumsuz fiil ve davranışlara karşı bir cephe duruşu olurdu ki bu da karşılıklı bir mücadeleyi belki de beraberinde daha ağır sonuçları doğurabilirdi. Aynı şekilde duyarsız kalma gibi bir hakkımız da olmadığına göre bilemiyorum acaba her iki hâlinde olmadığı durumda neler olabileceğini!

İçinde yaşadığımız dünyada hele şu günlerde ne çok duyarlı ne de çok duyarsız olarak sürdürmeliyiz hayatımızı. Orta çizgide bir duruş belirlemeliyiz kendimize. Lakin bu duruş öyle bir duruş olmalı ki, kendimizi unutmadan, yerimizin ve konumumuzun farkında olarak, bilinçli tepkilerle duyarlılığımızı ortaya koymalıyız. Bununla birlikte çok farklı bir çağda yaşadığımızı; gördüklerimizle izlediklerimiz, okuduklarımız ve hatta yiyip içtiklerimizle bile duyarsızlaştırıldığımızı unutmamalıyız.

Bugün bu çağda çocuklarımızın oyuncaklarına kadar inen ve onların masum bedenlerini, zihinlerini ve bilinçlerini etkileyecek olan çok farklı kimyasal maddeler kullanılmakta. Çocuklarımıza ve bebeklerimize kadar inen bu duyarsızlaştırma hareketi bizleri unutmuş olmayacağına göre sâkin bir kafayla kendimize dönelim.

“Sâkin bir kafa” dedim de aklıma geldi: Sahi bizim kafalarımız en son ne zaman sakin oldu?

Bu önemli bir soru! En son ne zaman kendimizi rahat, huzurlu, güvenli, mutlu, istekli, coşku ve enerji dolu, kendimizle barışık gördük?

İşte bunu başardığımızda ve bu başarıyı arttırdığımız anda duyarlı bir birey olarak bir insanlık üzerinde oynanan oyunları göreceğiz. Diyorum ya çok farklı bir çağda yaşıyoruz. Kendimizi unutarak yaşıyoruz. Neyi niçin, kim için ve neden yaptığımızı bilmeden, önemsemeden, hissetmeden yaşıyoruz. Bazen günümüzü gün etmek için; bazen de olaylar karşısında dünyanın en duyarlı insanıymışız gibi yaşıyoruz. Çoğu zaman uymuyor davranışlarımız sözlerimize ve çoğu zaman kandırıyoruz kendimizi. Daha doğrusu kendimizin farkında olmadığımız için, kendimizi önemsemediğimiz ve kendi değerimizi bilmediğimiz için oluyor zaten tüm bunlar. O halde biz önce kendimize duyarlı olmalıyız. Ki dışımızda bize oynanan oyunların farkına varabilelim.

İşte asıl mesele bu!

Kendimize nasıl duyarlı olacağız?

Bunun için:

1) İnsanın hayatını devam ettirebilmesi için ilk başta fizyolojik ihtiyaçlarını karşılıyor olması gerekir. Maslow’un ihtiyaç hiyerarşisini baz alsanız da almasanız da bu böyle. İşte bu fizyolojik yani ilk ve en önemli ihtiyaçları karşılarken gereken duyarlılığı gösteriyor muyuz?

   İlk duyarsızlığımız bu duyarsızlıkla başlıyor işte. Bu nasıl oluyor? Buna da “A” diyelim:

   A) Tükettiğimiz gıdaların nasıl, nerede, kim tarafından, hangi şartlar altında ve içerisinde hangi katkı maddeleri, hangi yağlar ve hangi duyarsızlıklarla üretildiğini bilmiyoruz. Bunları bilme ya da duyarlılık gösterip araştırma imkânımız de olmuyor çoğu zaman. İşin aslı çok da önemsemiyoruz. Duyarsız bir şekilde tüketiyoruz. Hem de bir tüketim çılgını olarak tüketiyoruz.

Aldığımız gıdaları, yediğimiz besinleri, tükettiğimiz her türlü yiyecekleri bir düşünün. Neler yiyor, neler içiyoruz? Hormonlarla şişirilen besinler, kimyasal maddelerle genetiği değiştirilen gıdalar, boyalarla renklendirilen içecekler…

Bazen ne yediğimizi bile bilmiyoruz.  En çok tükettiğimiz, olmazsa olmazımız olan ekmeğimizde bile kanserojen maddeler olduğu öne sürülüyor. Temel tüketim gıdalarından olan ayçiçeği yağlarında, yağlı boyaların kimyasal maddeleri kullanıldığı tespit ediliyor. Sera mahsullerinin hemen hepsi hormonlu. Genetik yapısı değiştirilmiş gıdalar her yanımızı sarmış durumda. Hazır ürünler arasında katkı maddesiz gıda yok denilecek kadar az.

Çayımıza katılan kimyasal boyalar yetmedi, şekerimize de kemik tozları kattılar. Evet, belki bunu hiç duymamıştınız. Küp şekerlerde dağılmaması için ve toz şekerlerde beyazlatıcı olarak kemik tozu kullanılıyor. Bu amaçla Türkiye’deki kemik tozu üretimi % 20. Geriye kalan % 80’lik oran dışarıdan ithal ediliyor. Peki, hangi hayvanların kemikleri bunlar? Bilemiyoruz. Ama şunu biliyoruz ki domuz kemikleri yapışkan özellik taşıyor yani küp şeker için en ideal kemik.

Şimdi kocaman bir soru işareti koyuyorum buraya: (?)

İçinde et olmayan sucuk ve sosisler, içinde bal olmayan şeker ve katkı maddeleriyle bala benzetilmiş sahte ballar, tekstil boyalarıyla ve paslı demirlerle siyahlaştırılmış zeytinler ve içinde bir gram bile zeytinyağı olmayan, etiketinde ise zeytinyağı hatta sızma zeytinyağı yazan bitkisel yağlarla doldurulmuş sahte zeytinyağları market raflarını dolduruyor.

Bu ürünlerin hem kısa hem de uzun süreli etkilerinin olduğu bir gerçek. Tüm bunların sağlığımızı ne derece etkilediği her geçen gün daha açık olarak ortaya çıkıyor. Başta biyolojik yapımız olmak üzere; duygusal, ruhsal ve zihinsel yapımız da olumsuz olarak etkileniyor. İşte buna bilimsel bir örnek:

Sodyum Laktat denen kimyasal maddeler panik nöbetleri olan insanlarda nöbeti başlatabilirken; normal insanlarda böyle bir nöbeti oluşturamamaktadır. Aynı şekilde, Kafein, Kokain, Marihuana ve karbondioksit de panik nöbeti oluşturabilmektedir...

Bu yazı bir gıda analizi olmasın ve okuyucularıma bir nebzecik de olsa araştırma payı kalsın ve en azından bu şekilde duyarlılık gösterebilesiniz diye bunlara diğer daha birçok verileri eklemiyorum…

 

B) Ayakta tüketiyoruz.

Öyle bir hayat yaşıyoruz ki hep yetişecek bir yerler, yapılacak işlerimiz oluyor. Erel BLEDA’nın dediği gibi: “20’li yaşlardayken 30’lara kuruyoruz saatin alarmını. 30’larımızda 40’lara, belki sonra 50’lere...” Yanlış şeylere yatırım yaptığımız, acı bir gerçek olarak çıkıyor sonra karşımıza… Zira koşuşturmacalarla geçen bu yoğun hayat temposunda bir şeyi unutuyoruz: Kendimizi… Farkında bile olmadan kendimize duyarsızlaşıyoruz.

Kendimizin farkında olabilmemiz için ilk başta fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılıyor olmamız gerektiğini izah etmeye çalıştım. Şimdi de bu yediklerimizi nasıl, nerede ve kimlerle birlikte yediğimize bir göz atalım:

Sabah kahvaltısı için vaktimiz olmuyor çoğu zaman. Alelacele giyinip çıkıyoruz evimizden. Ne eşimizle ne de çocuğumuzla vedalaşıyoruz çıkarken… Zira eşimiz ya uyuyor oluyor ya da çalıştığı işyerine yetişmek için o da koşuşturuyor. Hem de öyle bir koşuşturma ki, hangi kıyafetin kendini nasıl göstereceğini düşünerek, tek tek deneyerek, aynanın karşısında makyajını eksiksiz yapıp kendince kusursuz olana dek uğraşıyor. Çocuğumuz ise bakıcıya emanet. Onu hiç anlatmayalım…

Yaptığımız iş her ne ise kahvaltımızı o işimize göre yolda ya da işyerinde geçiştiriyoruz.

Sonra öğle yemeği vakti geliyor. Lakin işler bitmiyor. Hayat devam ediyor. Eve gitmeye vakit yok. Gitsen de evde yemek yok. Eş yok çünkü evde… O halde geriye bir tek seçenek kalıyor: Ayaküstü yiyeceksin…

Bu şekilde hazır tüketime alışıyoruz. Bir telefonla sipariş veriyor, yemeğimiz ayağımıza geliyor, bir çırpıda yiyor ve işimize devam ediyoruz.

Nihayet gün bitiyor. Güneş batıyor. Karanlık çöküyor dünyaya. İşler yine bitmiyor. Üstelik bu işler sözde bizzat kendi ailemiz, eşimiz, çocuğumuz için ve daha iyi bir gelecek için oluyor. Lakin akşam olup, gece çöktüğü halde o eve çoğu zaman baba geç geliyor; çoğu zaman anne geç geliyor ve çoğu zaman her ikisi de geç geliyor.

Neden: Bitmeyen işler yüzünden!

Nihayetinde eve geldiğimizde sıcak bir çorba, donatılmış bir sofra bulamıyoruz. Eşimiz bizden dertli; biz eşimizden… Eşimiz haklı olarak diyor: “Ben de akşama kadar çalıştım. Yoruldum. Elin ağız kokusunu çektim. Bittim. Tükendim…. Ben çalışıyorsam, ben yoruluyorsam sen de bana yardım edecek, yemeği bir gün de sen yapacaksın.”

Sonra bir yemek kavgası başlıyor. Günün acısını, yorgunluğunu, ötekilerine olan hıncını eşler birbirlerinden alıyor: Bir yemek yüzünden.

Bakıyorlar bu iş böyle olmuyor ve “İkisi de çalıştığı için aç kalıyorlar” o halde bir güzellik yapalım diyorlar: Akşam yemeklerini romantik bir lokantada baş başa yemeye karar veriyorlar. Bu, çok harika bir fikir olarak çıkıyor karşılarına. Nasıl olsa ikisi de çalışıyor ve ikisi de çalıştığı için aç kalmak istemiyorlar…

Bir gün, iki gün, iki hafta derken olmuyor her akşam lokantada yemek. Uymuyor ikisine de... Acil yapılması ve bitirilmesi gereken işler bir türlü bitmeyebiliyor. Bunun bir de maddi sonucuna katlanmak zor geliyor ve vazgeçiyorlar. Bu kez: “Eve kim erken gelirse yemeği o yapacak!” diye anlaşıyorlar. Bununla birlikte eve gelmeme, daha da geç gelme için gizli bir yarış başlıyor. Yalanlar üretiliyor: Bitmeyen işler yüzünden!<...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Duyarsızlaşma !
« Posted on: 19 Nisan 2024, 23:49:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Duyarsızlaşma ! rüya tabiri,Duyarsızlaşma ! mekke canlı, Duyarsızlaşma ! kabe canlı yayın, Duyarsızlaşma ! Üç boyutlu kuran oku Duyarsızlaşma ! kuran ı kerim, Duyarsızlaşma ! peygamber kıssaları,Duyarsızlaşma ! ilitam ders soruları, Duyarsızlaşma !önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes