๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 03 Aralık 2010, 15:41:41



Konu Başlığı: Düşünceler X
Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Aralık 2010, 15:41:41
Düşünceler X


Vakıadan, hayatsal olgulardan kitaba uzanan bir okumanın daha bereketli ve etkin sonuçlar tevlid edeceğine inanıyorum. Karşıtını geriletmeyen hiçbir çaba, fikir, inanç ve kişilik hak-batıl savaşımında işlevsel olmayacaktır. Tavır yoksa karar ve tercihler de yok demektir. Öyleyse zihnin berrak tercihlere ulaştığı bir ilim ve fikir cehdi içinde olmak gerekir. İslam, aslında, hak-batıl mücadelesi demektir. Her Nemruta bir İbrahim, her Firavuna bir Musa, her Ebu Cehil’e bir Muhammed karşı çıkmış ve onları mağlup etmiştir.Bu saklanamayacak kadar apaçıktır.Mesele bunu fıtri ve doğru bir biçimde hayatta mümkün kılmaktır.Diğer yani karşıt taraftan da mesele böyle görülmektedir.Küfrün hayatın gerçeği haline geldiği bir dünyada gereksiz tartışmalardan uzak durmak basiret belirtisidir.
Bir fikir bilince değmemişse o fikir insan için bir önem taşımaz. Farklı fikirlere sahip Müslümanlar birbirlerinin fikirlerine, bilinçlerine değecek şekilde yer vermelidirler.
Karşıt fikirleri anlarım. Ama farklı olup karşıt olmayan fikirlerin çatıştırılmasını yadsıyorum.
Yeni bir insan inşa edilmelidir. Bu insan ‘’Maksad’’ının dışında kalan her şeyden uzak durmalıdır. Bu noktada ahlak kavramı başat mevkidedir.
Ahlaki sorumlulukla davranmak kaydıyla eleştirel ve analitik bir kuşağa ihtiyaç vardır. Allah’a karşı sorumluluk bilinci yapıp etmelerimizin odağında olmalıdır. Bu bilinç belli yetenek ve donanımın eşliğinde önemli tablolar ortaya çıkarabilecektir. Doğrulardan ve sınırlardan hiçbir zaman ve gerekçeyle ayrılmamak gerekir.
Batılılar bilim ve teknolojide ileridirler. Onlar bunu istediler.İstemek, çok önemli bir olaydır.İsteyince Allah verir.İstemek sonucu amel olan dinamik bir iç dünya durumunun ifadesidir.İnsana ancak çalıştığı, emeğinin karşılığı vardır.Bu bir ilahi kuraldır.O halde batılıları kıskanmamıza gerek yoktur.Çünkü hak etmişlerdir.Her şey şaşmaz bir ilahi kurallar sistemi dahilinde işlemektedir.Batılıların yaşadıkları, kazandıkları ve başarıları da bu yargıya uygun bir biçimde gerçekleştiğine göre yapılması gereken onların bu sonucu hak ettiğini görmektir.Uhud savaşını müşriklerin kazanmasının onlarca hak edilmesi gibi…Olup biten her şey belli bir düzen ve mantık çerçevesinde tezahür etmektedir.İnsanın akılsal kapasitesi oranında bu düzeni algılaması mümkün olacaktır.Yanlış bir zihin tüm hayatı ve olayları hep yanlış algılayacak ve hüsrandan kurtulamayacaktır.
Bir meseleyi anlamanın en sağlıklı yolu o meselenin kökenine inmektir. Vahyin bize aşıladığı bu yöntem izlenmedikçe doğru sonuçlara varılamaz. Sosyal, siyasal, inançsal ve doğal tüm meselelerin doğru kavranması, arka planlarının, yani kökenlerinin idrakiyle mümkündür. Müşrikleri şirke mahkûm eden temel neden, atalarına bağımlı olan zihniyetleriydi. İşte bu sebep kökendeki en temel nedendir. Daha alta doğru kazılamayacak en dip yönlendirici itikat... Kur’an insanı anlatırken onun bir damla nutfeden yaratılmış olmasını biyolojik varlığının temeli / kökeni sayar. Ehl-i Kitabın inançlarındaki ısrarının kökenini Kur’an ‘’Biz, bize indirilene uyarız’’(Araf:91) şeklinde ifşa etmektedir. Örnekleri çoğaltmak mümkünse de bu kadarı maksadı ifadeye kâfidir. Doğru arayışımızda izlememiz gereken yol budur. Köke, en köke inmek…
Hayatın iyi kavranmasının vahyi anlamanın en iyi yollarından biri olduğu hususu, hayati önemi haizdir.Kur’an soyut bir lafızlar kitabı değildir.Zihnin varlığı ve fikri meselelerle sancılanmışlığı vahyi anlamak için elzem olan bir zemindir.Deyim yerindeyse, Kur’an, karşısında partnerlik yapacak bir zihin istemektedir.Zihinse, dış dünyayla, vakıayla, olgularla iyice haşır neşir olan bir zihin olmalıdır.
Kur’an sürekli ‘’kâfirlerden’’ söz etmektedir. Bu bilinçli bir şekilde M.Esed’in ifadesiyle hakikate karşı şartlanmış olarak İslam’a tavır alan bir zümreyi ifade etmektedir. Bu zümrenin ‘’düşman’’ olarak kimliklendirildiği de başka bir gerçektir. İşte bu zümreye karşı mücadele, İslam’ın temel tekliflerinden biridir. Bir Müslüman’ın kendini oturttuğu zemin de bu Hak-Batıl mücadelesi olmalıdır. Bu Kur’an’ın ısrarla vurguladığı bir husustur. Bunu yapmayan mücadele sahasından diskalifiye olur. Ama söz konusu mücadeleyi verecek topluluklar her zaman olacaktır. Hak gelince batıl yıkılır. Hak kendiliğinden gelmez. Hak onu temsil edecek belli güçlerin varlığını gerektirir. Bu mücadelenin varlığını ve gerekliliğini yok saymakla, onun önemi ve gerekliliği ortadan kalkmaz.
Bir yönde gelişen insan diğer yönlerde noksan kalabilmektedir. Her insanın katkısı bir yöndedir. O yönde katkıda bulunmaktır onun hizmeti.
Peygamberleri yüceltenler peygamberleri de, amaçlarını da anlamamış kişilerdir. Peygamberlerin kendileri çok fıtri insanlardır. Onlar asla izleyicilerinin söz konusu tutumlarına dayanak olacak bir şey yapmadılar. Gerçek âlimler için de bu yargı geçerlidir.
Dava hak olduğu için, baştanbaşa davanın değerlerine uygun olan insanlarla yola çıkılabilir. Yoksa sonuçlar olumsuz olacaktır.
Hayat imtihandır. İki adımda bir imtihan sorularıyla ve olaylarıyla karşılaşırız. İmtihan bir liyakat ve basiret sınanışıdır. Karşı çıkmalar, savunmalar, okumalar, retler, tercihler, çalışmalar tümüyle bu imtihanın kazanım veya kaybını yansıtan tezahürlerdir. Yaşadığımız müddetçe de imtihan devam eder.

Zihinsel konfor ve zihinsel olarak kendinden fazla memnun olanlar, imtihanı hissetmezler bile.    Yaşamak, insan gibi var olma gerilimini hissederek yaşamaktır. Yoksa herkes yaşıyor. Yaşamak kendisinden hesap verilecek bir sorumluluktur. Kendisi olmak, değerlerine uygun olmaktır. Yaşamanın kıymet taşıyanı budur.
Batılı anlamda birey olmak, İslam’a zıttır. Bireycilik batılı insanın hapishanesidir. Bireyi çürütecek kerte toplumu önemseyen doğunun anlayışı da, doğrusu sakattır. Bireyin biricikliği, kendisi oluşu, tercihini yapması hayati önemdedir, vazgeçilmezdir. Ancak bir ölçü dâhilinde dengenin tutturulması şarttır. Boşanmaya bakış konusunda da Batı ve Doğu iki aşırı ve sorunlu ucu temsil etmektedir. Birinde boşanma çok kolay, diğerinde imkânsız.


Abdülkadir Satış