> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Aşağılık duygusu üzerine
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Aşağılık duygusu üzerine  (Okunma Sayısı 900 defa)
29 Kasım 2010, 17:57:07
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 29 Kasım 2010, 17:57:07 »



Aşağılık Duygusu Üzerine

 

Hemen hemen herkes çalıştığının (yaptıklarının) karşılığını, bir şekilde, az ya da çok alıyorken, çalışmayanların, dünyayı imar etmek adına gayret göstermeyenlerin, kendince bazı şeyleri becermiş ve yine kendince mesafe katetmiş toplumlara bakarak kıskançlık duymaları, çekememezlik ve daha genel ifadeyle aşağılık duygusunu yaşamalarının hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Duraklayan, hareket edenin dinamizminden rahatsız olamaz, olmamalı. Kendi zaaflarından rahatsız olması ve rahatsızlığını yansıtan girişimlerde bulunmasıdır doğru olan.

Duygularımız, zanlarımız, ilim adına sağlam ölçüleri olmayan, içinde görecelik barındıran, tepkisel ve taklide her zaman açık bilgi biçimleridir. Gündelik hayatta bazı işlerin duygular ve zanlarla görüldüğü bir gerçektir. Ancak, sadece bu günün huzuru ve bir sonraki güne daha rahat geçiş için gerek görülen malumat türleridir bunlar. Yani insanın fiziksel ihtiyaçlarının giderilmesi anlamında sık sık kullanılan, ister istemez başvurulan rasgele bilgi öbekleri olduğu söylenebilir.

Bir de insanların ve toplumların değişik nedenlerle yaşadıkları ya da bazı amaç ve çıkarlarla kendilerine yaşattırılan psikolojik bir rahatsızlık hali olan aşağılık duygusu veya kompleksi vardır ki bu duygu bazen bilinçli olarak ortaya çıkarken çoğu kez bilinçaltından gelen dürtülerin etkisiyle gün yüzüne çıkmaktadır.

Bu duygunun ortaya çıkmasına neden olan iç ve dış etkenlerin bulunduğu bir gerçektir. İç etkenler kişinin kendisinden kaynaklanmaktadır ve çoğunlukla bilinçaltı merkezlidir. Bunda, insanın hayatı boyunca yaşadıklarının, düşündüklerinin etkisi çok büyüktür. Özellikle çocukluk dönemi içerisinde 6–12 yaşları arasına denk düşen ve ‘kritik dönem’ olarak adlandırılan zaman dilimleri çocuğun daha çok üretken olduğu ve bunun heyecanını yaşadığı bir devre olarak kabul edilir.1 Bu devrede çocuğun teşvik ve yardım görmemesi, üretkenlik duygularından habersiz olarak O’na bu konuda ilgisiz davranmak, çocuğun; bir şeyler becerememe, işe yaramama gibi düşüncelere sahip olmasına ve bunun sonucunda değersizlik, beceriksizlik duyguları edinmesine neden olduğu öne sürülmektedir.1 Yine insan hayatının 25–40 yaşları arasını kapsayan dönem de ikinci üreticilik dönemidir. Bilindiği üzere, fikri devinimin sağlamaya çalışıldığı, ev, eş ve iş sahibi olunduğu bu yaşlar, birçok alanda farklı bir üretkenliğe geçilen dönemdir. Kişinin çocuklukta yaşadığı başarısız üretkenlik girişimleri bu yaşlarda menfi sonuçları ortaya çıkarabilir. Aynı zamanda bu yaşlarda üret(e)meyen, çevresine değer adına bir şeyler katamayan insan bezginlik hissine kapılarak kendini değersiz, verimsiz görmeye başlar. Bu, psikolojide ‘orta yaş krizi’ olarak tanımlanmaktadır.

Girişte de belirtildiği üzere yapıp-eden, bunun yanında üreten, düşünen insanlar bir devingenlik yaşarlar. Öz değerlerden habersiz, akıl tutulması yaşamak, yanından geçip ilerleyenlere bazen kızılmasına ancak daha çok imrenilerek, eziklik duygusu yaşanılmasına sebep oluyor.   

İşin psikolojik boyutu ve etkilerinin doğruluk payını saklı tutarak bir de şöyle bir gerçeklik dile getirilebilir. Hayat şekli olan dinini ebeveyninden gördüğü kadarıyla bilen, İslam adına öğrendiklerinin arka planını, hasbelkader girdiği ortamlardan, iletişim araçlarından, iyimser bir tespit olarak; ilmihallerden elde eden ve ibadetlerini yerine getirmek için aldığı abdestinin dahi Kur’an’da ki yerini tespit etmeyen, aslında buna gerek var mı, yok mu, bunu dahi bilmeyen kişilerin bilinçaltıdır söz konusu olan. Bir kişi nasıl olur da sadece hissi bir sevgiyle İslam’ı ve Resulü sevebilir? diye sorulduğunda alınacak cevap; ancak hayat tarzı atalara ya da birilerine göre tanzim edilip din folklorik bir değer veya kültür olarak görülürse böyle bir hissiyat mümkün olabilir. Böyle bir kişi de oluşan ruh hali, onun bir Kâbe fotoğrafı karşısında hüzünlenmesine, hasret cümleleri kurmasına, sahabeden bahsedildiğinde kendi değersizliğini, yetersizliğini had safhada yaşayıp özlem duygularının depreşmesine sebep olabilmektedir.

Dış etkenlere gelince, bunun da sebeplerini siyasi, sosyo-kültürel, ekonomik ve teknolojik olmak üzere temelde dört sebebe bağlamak mümkündür. Bugün bunların mekân anlamında çerçevesini ‘batı’ oluşturuyor. Aydınlanma çağı adını verdikleri Reform ve Rönesans hareketlerinin, özellikle de coğrafi keşifler ve sanayi inkılâbının gürültülü etkileri sonucu doğunun görece dingin ve sessiz ortamı bir anda yerini nasıl olacağı belli olmayan bir tepkiye bırakmıştı. Aslında etki ve tepki şiddetini, tepkideki şaşkınlığın büyük olmasını ancak etki eden ve etkilenen taraf arasındaki farklar ile izah etmek mümkündür.

Siyasal olarak güçlenen ve sömürgeleri üzerinden zenginleşen batı toplumları doğudaki Müslüman halklarla ‘din’ savaşına girmiş ve girdiği yerlerde misyonerlik kurnazlıklarıyla, kültür dayatmalarıyla etki altına almaya, ifsad etmeye çalışmışlardır. Siyasi iktidarları ekonomik güç ile destekledikten sonra hızlı bir teknolojik ilerlemeye adım attılar. Bu sonuncusunun etkileri daha büyük ve güçlü oldu. Zira artık dünyanın bir ucundaki diğer ucundakinden haberdar olabiliyor, iletişim araçları mahremiyeti sınır tanımadan kullanılıyor ve herkes birbirini izlemeye, birilerine öykünmeye başlıyordu.

Bütün bunların karşısında şaşkınlık içerisinde var olageleni, hazır olanı tüketen ve yaşayan Müslüman halklar hala meseleyi anlamamış olmalılar ki olan bitene bir anlam veremeyerek; inanıyorsanız üstün olan sizlersiniz ayeti üzerinde düşünüp ve bunun sonucunda sorgu masasına ilkelerini de, kutsallarını da koymaktan imtina etmediler. İşte olan oldu ve karışık olan ruh hali yerini ruh halinin bozulmasına, bazılarında ise kronik bir rahatsızlığa bıraktı.

Bu ruh hali bazı entelektüel kesimleri ‘alternatif’ adı altında girişimlerde bulunmaya ve bu konuda ki arayışlara sevk etti. Entelektüellere; düşünüp çözüm bulmak, burjuvaya; bunların imkânlarını sağlamak, halka ise çoğu kez olduğu gibi sonuç kısmından nasiplenebildiği kadarıyla nasiplenmek kalıyordu. Helal-haram, tatil, eğlence, kapitalizmin ürünlerinin yerine ikame edilmeye çalışılan ürünler vs. hepsi alternatif adıyla girişilen arayışlar olarak göze çarpıyor. Batıdan gelen her soruya cevap yetiştirme ve orada ortaya çıkartılan her nesneye alternatif bulma merakı ve histerisi ister istemez gözle görülen birçok zararlı sonuçlar doğurduğu gibi halkları ümitsizlik, güç yetirememezlik, değersizlik duygusuna, psikozuna da sokabilmiştir. 

Bir başka entelektüel kesim ise bu duygu ile Kur’an’ın bilimsel yorumunu yapmaya, batının siyasi ve teknik ilerlemesine ön ayak olan nedenlerin ve bunlara işaretlerin aslında Kur’an’da var olduğunu, bunu İslam’ın asırlar öncesinden zaten söylediğini dillendirmeye giriştiler. Bu cevap tarzı, suçunu, bozuk ruh halini, Kur’an üzerinden aklamaya, en azından kendini rahatlatmaya(!) çalışmayı hatırlatıyor.

Genel anlamda bu duygu halk tabanında ezilmişlik ve ümitsizlik haleti ruhiyesi ile bazı arayışlara(Kurtarıcılar gibi) ve dolayısıyla da içe kapanık bir hayat tarzı yaşamaya, dayanışmanın parçalanmasına, bireysel ve bencil bir hayat anlayışına yol açtı. Ne hazindir ki halk diye bir tabanın da, böyle bir değersiz görme, yetersizlik hissi ile birlikte gündelik hayatı kurtarma endişesi sonucu ortaya çıktığı malumdur.

Böyle bir ailenin çocukları da sosyal fobi, yalnızlık, pasif bir hayat ile yüzleşecek, başarılı çıkacak olanlar, yaptıklarının karşılığını almanın umuduyla çalışacaklar, başarılı olamayanlar ise bilinçaltının fısıltılarıyla baş başa kalacaklar belki.

Ancak ne adına ve nasıl çalışılacağının cevabı unutulmadan…

Sonuç olarak:

Allah günleri(saltanatı) insanlar arasında deveran ettirmektedir.2 Bu, insanların yaptıklarının, çalışmalarının karşılığı olan, Allah’ın bir sünnetidir. Ve bu noktada kim olduğuna ve neye inandığına bakılmadan sünnetullah işlemektedir.


 
1 Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi,s.337 

2 Ali İmran, 3/140 



Yunus Polat

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Aşağılık duygusu üzerine
« Posted on: 28 Nisan 2024, 09:08:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Aşağılık duygusu üzerine rüya tabiri,Aşağılık duygusu üzerine mekke canlı, Aşağılık duygusu üzerine kabe canlı yayın, Aşağılık duygusu üzerine Üç boyutlu kuran oku Aşağılık duygusu üzerine kuran ı kerim, Aşağılık duygusu üzerine peygamber kıssaları,Aşağılık duygusu üzerine ilitam ders soruları, Aşağılık duygusu üzerine önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes