๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Aralık 2010, 16:12:42



Konu Başlığı: Dünyada eşi olmayan adâlet
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Aralık 2010, 16:12:42
Dünyada Eşi Olmayan Adâlet


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Ey iman edenler! ALLAH için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, ALLAH korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. ALLAH'a isyandan sakının. ALLAH yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”
(Mâide, 8 )

Rasûlullah (sav) buyuruyor:

“Verdiği hükümlerde, ailesinin ve halkın yönetiminde adaletli davranan yöneticiler, kıyamet gününde ALLAH Teâlâ’nın yanında nurdan yüksek koltuklar üzerinde otururlar.”
(Müslim, İmaret 18)


“Suç Murâfaası Üzresin, Ayağa Kalk!”

Fâtih, İstanbul’un fethinden sonra, vazîfesini emrinin hilâfına (zıddını) yapan bir hıristiyan mîmârın kolunu kestirmişti. İstanbul kadısı Hızır Bey, Fâtih’in en yakın arkadaşı ve dostu idi. Kendisini İstanbul kadılığına da Fâtih tâyin etmişti.
Eli kesilen hıristiyan mîmâr, Kadı Hızır Bey’e gidip Fâtih’i dâvâ etti. Fâtih’e hitap tarzı “es-Sultân ibnü’s-Sultân el-Gâzî Ebu’l-Feth MUHAMMED HAN-ı Sânî” iken kadı Hızır Bey, teb’anın herhangi bir insanına kullanılan hitâbla:

“Murâd oğlu Mehmed, şu saatte mahkemeye gelin!” celbini gönderdi.

Fâtih, murâfaa (duruşma) günü mütevâzî bir ferd-i millet gibi âlâyişsiz (gösterişsiz) bir surette mahkemeye gitti. Maznûn (sanık) sandalyesine oturdu. Hızır Bey, yerini aldı. Ve muhâkeme başladı.

Mahkemelerde hâkim adâlet tevzî ettiği için oturur, diğerleri ayağa kalkarak, ayakta ifâde verirdi. Hızır Bey, Fâtih’i otururken görünce, O’na:

“–Suç murâfaası üzresin, ayağa kalk!” diye ihtâr etti.

Bu îkâz üzerine Fâtih, ifâde için ayağa kalktı. Kadı Hızır Bey, muhâkeme neticesinde Fâtih’i suçlu, hıristiyan mîmârı mazlûm buldu. Kısas âyetini okudu. Ve Fâtih’in kolunun aynı şekilde kesilmesine karar verdi.

Bütün dünyâyı dize getiren cihan pâdişâhı Fâtih, kararı sükûnet ve tevekkülle karşılayarak:

“–Hüküm şer’-i şerîfindir!..” dedi.

Hıristiyan mîmâr, bu ulvî adâlet sahnesinden fevkalâde duygulanarak gözyaşları içinde:

“–Hakkımdan vazgeçiyor, diyet kabul ediyorum!..” dedi.

İş, bu suretle tatlıya bağlandıktan sonra Fâtih, Hızır Bey’e:

“–Benden değil de Allâh’dan korktuğun için seni tebrik ederim!..” dedi.

Kadı Hızır Bey de, oturduğu minderin altından bir topuz çıkardı:

“–Eğer verdiğim hükmü kabûl etmeseydin, bununla kafana vuracaktım.” dedi.

Fâtih de, buna cevaben kaftanının altında sakladığı kılıcı gösterdi ve:

“–Sen de eğer adâlet üzre hükmetmeseydin, bununla kafanı vuracaktım…” dedi.

Ayrıca Fâtih, şahsî malından hıristiyan mîmâra bir ev bağışladı. Bunun üzerine hıristiyan mîmâr:

“–Dünyâda böyle bir adâletin eşi yoktur. Ben artık bu andan itibaren müslümânım…” diyerek kelime-i şehâdet getirdi.


(Osman Nûri Topbaş, Abide Şahsiyetleri Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yay.)