๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 06 Kasım 2010, 18:18:26



Konu Başlığı: Dünya hayatının gerçeği
Gönderen: Sümeyye üzerinde 06 Kasım 2010, 18:18:26
Dünya Hayatının Gerçeği


Her ay okuyacağınız bu sayfa, sizi dünya hayatının gerçeği üzerine düşünmeye davet edecek…

Yaşlandığınızda Nasıl Görüneceksiniz?

Evrende yaratılmış olan tüm varlıklar içerisinde düşünme, karar verme, akletme, düşündüğü şeyi uygulayabilme, plan kurma, sonuç çıkarma gibi zihinsel fonksiyonlarıyla insanın üstünlüğü tartışmasız bir gerçektir.

Peki hiç düşündünüz mü, tüm bu üstünlüklerin aksine insan neden son derece korunmaya muhtaç bir bedene sahiptir? Neden yaşamı boyunca sürekli bedenini temizlemek, ona bakım yapmak zorundadır? Ve neden insan bedeni zaman ilerledikçe yıpranmakta, yaşlanmaktadır?

Her ne kadar genç, ünlü ve güzel olursa olsun, her insanın karşılaştığı kaçınılmaz son yaşlılıktır.

“Allah sizi yarattı, sonra sizi öldürüyor, sizden kimi de, bildikten sonra bir şey bilmesin diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir. Şüphesiz Allah bilendir, herşeye güç yetirendir.” (Nahl Suresi, 70)

Dünya Hayatındaki Aldanış

İnsan çok genç bir yaşta, geleceğe ait bir çok planı varken amansız bir hastalığa yakalanıp yaşamını yitirebilir. Günümüzde milyonlarca insan, kanser veya tedavisi olmayan benzeri hastalıklar nedeniyle genç yaşta ölmektedir. Tedavisi henüz bulunmamış birçok virüs vardır. Ve küçücük bir virüs insanın ölümü için yeterlidir. İnsanın bir gün böyle bir hastalığa yakalanmayacağına dair hiçbir garantisi yoktur.

Örneğin, Cambridge Üniversitesi'nde hukuk öğrencisi olan Jeremy Kaoz’un geleceğe yönelik büyük planları vardı. Ancak bir gün, profesörünün odasında çalışırken aniden fenalaştı ve yere yığıldı. Hemen hastaneye kaldırıldı. Beyin damarlarından biri yırtılmıştı ve ağır bir beyin kanaması geçiriyordu. Doktorlar onu hemen ameliyata aldılar. Ancak beyninde ağır bir hasar meydana geldi. Ve kısa süreli hafızasını tümüyle yitirdi. Akademik kariyeri ve avukat olma hayalleri tamamen sona erdi. Artık gördüğü ve duyduğu her şeyi beş dakika sonra tümüyle unutuyordu. Bu yüzden yaptığı her şeyi teybe kaydetmek zorundaydı. Öyle ki beş dakika önce yemek yiyip yemediğini bile hatırlamak için teybindeki kaydı tekrar dinlemesi gerekiyordu.

Gelecekte başarılı bir avukat olmayı planlarken, bir anda beş dakika önce ne yaptığını dahi hatırlayamayacak kadar aciz, yardıma ve bakıma muhtaç bir insan oldu.

Bediüzzaman Diyor ki: “ Faniyim, fani olanı istemem”

“Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan (aşıksan) mevtten (ölümden) kaçarsan; kat'iyyen bil ki: Hayat zannettiğin hâlât (durum), yalnız bulunduğun dakikadır. O dakikadan evvel, bütün zamanın ve o zaman içindeki eşya-i dünyeveyye (dünyaya ait olan herşey), o dakikada meyyittir, ölmüştür. O dakikadan sonra, bütün zamanın ve onun mazrûfu(muhafazası), o dakikada ademdir, hiçtir. Demek, güvendiğin hayat-ı maddiyye (maddi hayat), yalnız bir dakikadır. Hatta bir kısım ehl-i tedkik (dünyayı inceleyenler), "Bir âşiredir, belki bir ân-ı seyyâledir" (akıp giden bir an) demişler. İşte şu sırdandır ki: Bâzı ehl-i velâyet (veliler), dünyanın, dünya cihetiyle (yönüyle) ademine (olmadığına) hükmetmişler. Madem böyledir, hayat-ı maddiyye-i nefsiyyeyi (nefsin, maddi tutkularla yaşama istediği hayatı) bırak. Kalb ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına (hayat derecelerine) çık, bak; ne kadar geniş bir daire-i hayatları (hayat dairesi) var. Senin için meyyit (ölü) olan mâzi, müstakbel (geçmiş ve gelecek); onlar için "Hayy" (hayattır)dır, hayatdar ve mevcuttur. Ey nefsim!. Madem öyledir, sen dahi kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki:

"Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem.
Ruhumu Rahman'a teslim eyledim gayr istemem.
İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî (ebedi bir dost) isterim.
Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed (herşeyi nurlandıran Rabbimi) isterim.
Hiç-ender-hiçim (yokluk içinde yokluğum), fakat bu mevcudatı birden(var olan herşeyi birden) isterim."




ALINTI