๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 15 Mayıs 2010, 15:11:08



Konu Başlığı: Dünya hayatinin eglencesi sizi aldatmasin
Gönderen: Sümeyye üzerinde 15 Mayıs 2010, 15:11:08
DÜNYA HAYATININ EĞLENCESİ,SİZİ ALDATMASIN...



Dünya hayatına oyun ve eğlence denilmesinin sebebi ise, insan oyun ve eğlence ile meşgul olurken onlardan lezzet alır, sonra o lezzet aldığı şeyler sona erip bitince bunlardan geriye sadece bir nedamet ve pişmanlık kalır. İşte bu dünya hayatı da sona erdiğinde geriye kalan sadece bir hasret ve nedamet olacaktır.


OYUN VE EĞLENCE
MÜ'MİNE GÖRE DEĞİL
"Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka (bir şey) değildir. Âhiret yurdu ise sakınanlar için elbette daha hayırlıdır. Hâlâ anlamayacak mısınız?"(1)
Pek çok tefsirde zikredildiği üzere öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti inkâr edenlerin dünyaya olan rağbetleri ve onun lezzetlerini elde etme istekleri çok büyük olduğundan Allahu Teâlâ dünyanın değersizliğine ve önemsizliğine dikkat çekmek için bu âyet–i celileyi zikretmiştir.
Şu bilinmelidir ki; uhrevî saadetleri kazanmak ancak dünya hayatında söz konusu olabileceğinden, bu hayatın bizzat kendisini zemmetmek mümkün değildir. İşte bu yüzden âyet–i celilenin tefsirinde şu üç görüş meydana çıkmıştır:
1–Burada kastedilen kâfir?in hayatıdır. Nitekim İbn Abbas Radıyallahu Anhümâ, "Allahu Teâlâ bu âyet–i kerimede şirk ve nifak ehlinin hayatını kastetmiştir." buyurmuştur. Çünkü imanlı bir kimsenin hayatında salih ameller bulunduğundan onun yaşantısı oyun ve eğlence olamaz. Bundan dolayı Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "Ben oyun ve eğlenceden değilim, oyun ve eğlencede benden değildir." buyurmuştur.(2)
Bu âyet–i celile mü'min ve kâfir? herkesin hayatı hakkında umumî bir ifade olup, bundan murad bu hayatta elde edilen lezzetlerle aranan zevklerdir. Salih amellere gelince, onların vukuu dünyada ise de, âhiret fiillerinden sayıldıkları için burada zemm olunan dünya hayatına dâhil olmazlar.
Bunlara oyun ve eğlence denilmesinin sebebi ise, insan oyun ve eğlence ile meşgul olurken onlardan lezzet alır, sonra o lezzet aldığı şeyler sona erip bitince bunlardan geriye sadece bir nedamet ve pişmanlık kalır. İşte bu dünya hayatı da sona erdiğinde geriye kalan sadece bir hasret ve nedamet olacaktır.


OYUN VE EĞLENCE
İmam–ı Hasen'den rivâyet edildiğine göre, burada bir hazf ve takdir söz konusudur ki,buna göre mâna "Dünya hayatının ehli, ancak oyun ve eğlence ehlidir, zira onlar emrolundukları işleri bırakıp, fuzulî şeylerle meşgul olmaktadırlar." şeklindedir.
Burada "dünya hayatının amelleri" şeklinde bir takdir de yapılmıştır ki, bu amellerden murad, ibadetler gibi salih amellerle geçim zarûreti için yapılanların dışında kalan, sadece dünya hayatına mahsus faydasız ve devamsız işlerdir.
Dünya hayatının "lehv ve la'ib" (oyun ve eğlence) diye isimlendirilmesinde birçok izah şekilleri vardır.
Oyun ve eğlencenin süresi az olup, bitip tükenmesi çok çabuk olduğu gibi, dünya hayatının müddeti de böyledir.
Oyun ve eğlence ekseriyetle mutlaka istenmedik şeylere sebebiyet verdiği gibi, dünya lezzetleri de böyledir.
Oyun ve eğlence işlerin dış görünüşlerine aldanma sırasında meydana gelir, ama iyice düşünülüp işlerin gerçekleri açıklandığında, geriye oyun ve eğlence diye bir şey kalmaz.
Bundan dolayı oyun ve eğlence çocuklara ve gafil olan cahillere uygun düşen şeylerdir. Aklı başında olan zeki kimseler ise, oyun ve eğlenceye çok nadiren dalarlar.
Dünyanın güzelliklerinden lezzet alıp, iyi şeylerinden faydalanma da ancak işlerin hakikatlerinden habersiz olan gafil kimseler hakkında söz konusu olabilir. İnce düşünen hikmet sahibi kimseler ise, bütün bu iyi görünen şeylerin birer aldatmaca olup, gerçekte bunların itibar edilecek bir tarafı olmadığını bilirler.
Oyun ve eğlencenin beğenilen neticesi olmadığı gibi, dünya lezzetlerinin de iyi bir sonu yoktur. İşte bütün bu anlatılanların mecmû'undan, dünyevî hâl ve lezzetlerin bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu ve muteber bir hakikate de dayanmadığı gerçeği ortaya çıkmış olur.
İşte Mevlâ Teâlâ bunu beyan ettikten sonra:
"Âhiret yurdu ise müttakiler için daha hayırlıdır." buyurarak, âhireti hayırlı olmakla vasıflamıştır.
Kurtubî, Hâzin Ruhu'l–Beyan ve Tâcü't–Tefâsîr de zikredildiğine göre; âyet–i celilede geçen:
"Andolsun ki, dâr–ı âhiret, ittika edenler için daha hayırlıdır." kavl–i şerifindeki, "Lâm" kasem içindir. "Âhiret Yurdu" ile ne murad edildiği hususunda da birkaç görüş vardır.
İbn Abbas Radıyallahu Anhümâ ya göre, "Bu cennettir, çünkü o, küfürle günahlardan sakınan kimseler için daha hayırlıdır."
Hasan–ı Basrî'ye göre, bu ifadeden, "Âhiretin bizzat kendisi daha hayırlıdır." mânası kastedilmiştir.
İmam–ı Esamm ise, buraya, "Âhiret ameline yapışmak daha hayırlıdır." Mânasını vermiştir. Diğer bazı ulemâ da şöyle demişlerdir: "Âhiret nimetleri, şaibelerden uzak, sona erme ve bitme gibi tehlikelerden emin, bâkî ve devamlı olduğu için dünya nimetlerinden daha hayırlıdır."
Âyet–i celilede geçen, "Sakınanlar için" kavl–i şerifi, bu hayırlı oluşun ancak küçük ve büyük günahlardan kaçınanlar hakkında geçerli olduğunu, bunun kâfir? ve fâsık için olmadığını beyan etmektedir. Nitekim Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh'dan rivâyet edilen: "Dünya mü'minin zindanı, kâfir?in ise cennetidir." (3) hadis–i şerifinin de beyan buyurduğu üzere dünya onlar için daha hayırlıdır.

DÜNYA

MÜ'MİNE ZİNDANDIR
Nakledildiğine göre, Bağdat ehlinden bir kadı, etrafındaki hizmetçileri ve tâbileri ile birlikte vezir gibi heybet ve haşmetle hamam ocaklarının bulunduğu sokaktan geçerken, sanki yanaklarından katran damlayan simsiyah bir cehennemlik sûretindeki Yahudi külhancı (ocakçı), kadı efendinin önüne çıkıp, katırının yularından tutarak:
"Allah kadıyı kuvvetlendirsin! Sizin Peygamberinizin; "Dünya mü'minin zindanı, kâfir?in ise cennetidir." sözünün mânası nedir? Hâlbuki senin de gördüğün gibi dünya senin gibi bir Muhammedî mü'minin cenneti, benim gibi bir kâfir? Yahudinin ise zindanıdır. Hadis ise bunun aksini ifade etmektedir." deyince, üstün bir ilme sahip olan kadı efendi ona şöyle cevap verdi: "Allahu Teâlâ'nın bana vaadettiği cennete nispetle içinde bulunduğum ziynet ve itibarlar, benim için zindandır. Sana söz verilen cehennem ateşine göre de, şu içinde bulunduğun hâl cennettir."
Dünya âhiretten önce insanlara yakınlığı veya denâeti (alçaklığı) itibarıyla bu ismi almıştır. Âhiret ise ehlinden teehhur'u (geri kalması) münasebetiyle böyle adlandırılmıştır.
Allahu Teâlâ gayba iman teklifi ortadan kalkmasın diye, âhireti gözlerden uzak yapmıştır. Çünkü göz önünde hazır olsaydı, kimse onu inkâr edemezdi.
Mevlâ Teâlâ kullarını imtihan için dünya üzerindeki eşyayı bir ziynet yapmıştır. Dünyanın gerçek tarifi ise, "insanı Rabbisinden alıkoyan her şey"dir.

ALLAH KULUNU SEVDİ Mİ

ONU DÜNYADAN KORUR
Muhakkik âlimlerin beyanına göre, yaratılıp yok olma âleminden olan gökler, yerler ve içlerindeki her şey, dünya tarifine dâhildir. Arş, Kürsî ve onlarla ilgili salih amellerle temiz ruhlar, cennet ve içindekiler âhiretten sayılırlar. Allahu Teâlâ dünyayı yarattığında ona:
"Ey dünya! Bana hizmet edene sen de hizmet et, sana hizmet edeni ise yor (kendine hizmetçi yap)"(4) diye hitap buyurmuş olduğundan bunu mecazı manasını şöyle açıklamışlardır, "dünya bazı Allah dostlarına kocakarı sûretinde gelerek evlerini süpürür, bazılarına da her gün pide getirir."
"Eğer Allahu Teâlâ bu dünyayı mü'minler için yarattığı hâlde niçin ona karşı isteksiz olmayı emretmiştir?" denirse, buna şöyle cevap verilir:
"Düğün şekerleri de damat için hazırlanmış olduğu hâlde, başına saçılan şekerleri damat toplamaz, zira milletin huzurunda onları alacak olsa ayıp olur." Bundan dolayı "Firdevs ziyafeti için nefislerinizi aç bırakın." buyrulmuştur. Nitekim hikmet sahibi olan bir misafir, sonunda helva gelecek ümidiyle yemekten doymadan el çeker.
Katade b. Numan Radıyallahu Anh'dan rivâyet edilen bir hadis–i şerifte Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Allah bir kulunu sevdiği zaman, sizin birinizin, hastasını sudan korur olduğu gibi o da onu dünyadan korur."(5)
Doktorlar bazı hastalara su içmeyi yasaklarlar, bu durumda hasta sahipleri, hastaları ne kadar su içmek istese de ona su vermezler, almak istese de mani olurlar. İşte böylece Mevlâ Teâlâ da sevdiği kullarını dünyadan korur, onlara azdıracak zenginlik vermez, verse de dünya sevgisini kalplerine sokmaz, bu suretle onları dünyanın fitnesinden korumuş olur.
Ebû Musa el–Eş'arî Radıyallahu Anh'dan rivâyet edilen bir hadis–i şerifte Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Dünyasını seven âhiretine zarar verir, âhiretini seven de dünyasına zarar verir, o halde bâkî olanı fânî olana tercih edin!"(6)
İmam Rabbânî Kuddise Sırruhu'nun yetmiş üçüncü mektupta naklettiği şu rivâyet de bu hadis–i şeriften mânen alınmış olsa gerektir. "Dünya ile âhiret iki kuma gibidir, biri razı olursa mutlaka öbürü kızar."(7)
Abdullah b. Ömer Radıyallahu Anhümâ şöyle demiştir: "Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm benim omzumdan tuttu ve:
"Sen dünyada sanki bir garip (vatanından uzak bir yabancı) gibi yahut bir yoldan geçen (yolcu) gibi ol." buyurdu.
Abdullah b. Ömer şöyle derdi:
"Akşamladığın zaman sabahı bekleme (daha evvel ölebileceğini düşün), sabahladığında ise akşamı gözleme. Sıhhatinden hastalığın için, hayatından da ölümün için bir miktar al, hasta olup da yapamayacağın ibadetlerin yerine, sıhhatli iken fazla ibadetlerle meşgul ol. Hayatının günlerini de, ölümünden sonra Allahu Teâlâ indinde sana faide verecek amellerle geçirerek ganimet bil."(8)


DÜNYANIN SİVRİSİNEK
KANADI KADAR DEĞERİ YOK
Dünyanın zemmiyle alâkalı olarak, Sehl b. Sa'd Radıyallahu Anh'dan rivâyet edilen bir hadis–i şerifte Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Eğer Allah indinde dünya, sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı, kâfir?e ondan bir yudum su içirmezdi."(9)
Ebû Hüreyre'den rivâyet edilen başka bir hadis–i şerifte ise Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "Dünya lânetlenmiştir, içinde ne varsa onlar da mel'ûndur. Ancak Allah'ın zikri ve ona yakın olan (zikirle alâkalı şeyler), bir de âlimle müteallim (hoca ile talebenin dini ilimlerle meşguliyetleri) müstesnadır." buyurmuştur.(10)
Ruhu'l–Beyan tefsirinde, sadedinde olduğumuz âyet–i celileye şu işârî mânalar verilmiştir:
Dünyevî ve nefsânî zevklerle çocuk oyunu ve isyan ehlinin eğlencesi hâline gelen hayat, Allahu Teâlâ ile kul arasındaki perdeleri artırır. Şehvetleri terk edip Hak Teâlâ'nın gayrından yüz çevirerek Allahu Teâlâ'ya yönelmek ise, Allah ile, Allah'ın gayrinden sakınanlar için daha hayırlıdır. Mevlâ Teâlâ'nın:
"Ben seni kendim için seçtim."(11) kavl–i şerifinde buyurduğu üzere, Allahu Teâlâ'nın sizi başka bir şey için değil, sadece bu iş için yarattığını hâlâ anlamayacak mısınız?
Ey Allah'ımız! Bizi, ömrümüzü zayi etmekten muhafaza eyle ve işin gerçeğine hidâyet eyle, çünkü muhakkak sen son derece hibe eden, karşılıksız veren ve hidâyet buyuransın


ALINTI