๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 09 Aralık 2009, 23:17:41



Konu Başlığı: Dünya Hayati ve Nefis
Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Aralık 2009, 23:17:41
Dünya Hayati ve Nefis

Rasul-i Ekrem (a.s.) Efendimiz, bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Mü’min beş güclük arasındadır. Karşisındaki mü’min olur, kendisine hased eder. Münafık olur, gizli düsmanlık eder. Kafir olur, kendisiyle savaşir. Şeytan saptırmaya çalisir. Nefsi ise kendisi ile çekisir durur.”
Şeytanın saptırmaya çalismasi o derecede olur ki, mü’mini kafir etse dahi hıncını, intikamını alamaz. Kafir ettikten sonra insanın yüzüne tükürür ve “ Sen bendende aşağı imişsin. Ben Allah’a küfrettim am inkar etmedim. Sen Allah’ı inkar edecek kadar siddetli küfre girdin.” der.
İskender Ataullah Hazretleri (k.s.), Hikemü’l-Ataiyye’de, “şeytana düşmanlık edildi, yardım ve rahmete ulaşildı. Dost olundu, ama hicbir dostuna vefa ve merhamet ettiği görülmedi” buyuruyor.
Mü’minin beşinci güçlüğü, nefsinin kendi ile çekisip durmasıdır demiştik. Nefsin mizacı da şeytandan aşağı değildir. Onun da merhameti yoktur. Emmare makamında bulunuyorsa insanı azdırmaya çalisir. Allah’ın dinini asla sevmez. Kur’an-i Kerim’in hükümlerini beğenmez ve düşman kesilir.
İnsanın nefsi, esfel’i safilinde yani aşağıların aşağısında bulunduğu ve kötülüklerin anası olduğu için, kötülükle ortaya çikmaya başlayınca, şeytanda yaklaşmaya başlar.
İnsan bu beş zorluk arasında daima mücadele halinde ve uyanık bulunmalıdır. Onun icin Allah’u Teala, “…nefsini hevasından men ederse varacağı yer cennettir” (Nazait/40-41) buyuruyor. Heva nefsin sıfatıdır. Gazap ve şehvet lezzetine heva denir. Bu asır insan hevasını körükleyen bir asırdır. Kim nefsini hevasından uzak tutarsa cennetle müşerref olur.
Anlaşilacağı üzere, nefsin meydanı dünyadır. İnsanın üç büyük düşmanından birincisinin dünya, ikincisinin nefis, üçüncüsünün şeytan olduğunu biliyoruz. Allah’u Teala ayet-i kerimelerle, Rasulullah (a.s.) Efendimiz de hadis-i şeriflerle dünyanın gidişatına uyarak ahiret bozgununa uğramamamızı istemiştir.
Ulemanın belirttiğine göre dünya Allah’a ve Allah’ın dostlarına düşmandır. Dünya perdedir. Dünyanın asliyeti geçici, yaratılıştaki sıfatı cazibeli, aldatıçı ve nefsin yaratılışına uygundur. Dünya şeytanın yemidir. Dünyanın cazibe ve güzelliği olmasaydı, ne şeytan insana hucum edebilir, ne de nefis insanı ahiret yolundan alikoyabilirdi. Anlaşilıyor ki dünyanın hakikati, faniliği ile birlikte aldatıcıdır da.
Bir kimse Hazret-i Ali (r.a.) Efendimiz’e “dünyayı anlatır mısınız?” diye sorulduğunda, Hz. Ali şöyle buyurdu: “Sağlamı hasta, emniyette olanı pişman olacak. Fakiri mahzun, zenginin ise helalinin hesabı, haramının azabına düşecek. Şüpheli şeyler içinde azarlanacaktır. Size bunun daha neyini anlatayım.”
Rasulullah (a.s.) Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu: “kıyamet gününde bir adamı Allah’ın huzuruna getirirler. Kazancı haram, masrafı da haramdır. “Bunu cehenneme götürün” denir. Başka bir adamı getirirler. Helal kazanmış, haram sarf etmiştir. Onu da cehenneme gönderirler. Bir diğeri de haramdan kazanmış, helale sarfetmiştir. Onu da cehenneme gönderirler.
Sonra başka birini getirirler. Helalden kazanmış, helale sarfetmiştir. Ona bu serveti kazanırken farzlardan bir ibadeti geçirip geçirmediğini sorarlar. Hiçbir farzı bırakmadığını açıklar. Bu servete birinin hakkı geçti mi; mesela işcilerinin ve hayvanlarının hakkını verdin mi? die sorarlar. Onları da verdiğini söyler. Bakmakla mükellef olduğu kimselere vaktinde nafakalarını ulaştırıp ulaştırmadığını sorarlar. Bu sırada çalistirdigi kimseler getirilir, hakları karşilaştırılır. O da temiz çikinca, Verdiğimiz nimetlere karşi ne gibi şükürde bulundu? “Onun hesabını görelim.” derler.
Şükür, Allah’ın verdiği nimetlere Allah’a isyan etmemektir. Bir kimse parayı Allah’ın rızası olan yerlerde şükrederek kullanmadıysa cennete giremez. Anlaşilıyor ki, insan hayatı nefsin, şeytanın ve dünyanın türlü halleriyle meşgul edilmektedir. Dünya, önce yaldızlı şeylerle insanı alatır, sonra helak eder.
İsa (a.s)’a dünya, yaşlı, zayıf, çirkin fakat süslenmiş bir kadın suretinde görünmüş ve irfanla şöyle konuşmuştur. İsa (a.s) soruyor:
-Kaç kere evlendin?
-Sayılmayacak Kadar çok evlendim.
-Bir kadın ömründe şu kadar evlenir. Sen sayılmayacak kadar çok evlendiğini söylüyorsun. Kocalarına ne oldu? Öldüler mi, boşandılar mı?
-Hiç boşama olmadı. Hepsini ben öldürdüm.
-Geçmiş kocalarını teker teker nasıl öldürdügünü düşünmeyip, onlardan ibret almadan seninle evlenecek yeni kocaların vay haline!
A’la bin Ziyad (r.a) şöyle buyuruyor: “Rüyamda yaşlı, derisi buruşmuş, fakat üzerinde türlü süs ve zinet eşyası bulunan bir kadın gördüm. İnsanlar etrafında toplanmış, şaşkın şaşkın onu seyrediyorlardı. Ben onların bu haline şaşirdım ve kadına kim olduğunu sordum. Kadın, “yazık sana beni bilemedin mi? Ben dünyayım” deyince, ben “senin şerrinden Allah’a sığınırım” karşilığını verdim. Bunun üzerine kadın, “benden kurtulmak istersen, mala, paraya, şöhrete önem verme” diye konuştu.
Kur’an-ı Hakim’de, “Bu dünyada ama olan, ahirette de ama olur…” (İsra/72) buyrulmuştur. Yani bu dünyada güzel ahlak ve sünnet-i seniyyeye sarılmadınsa, basiretini açıp aklını işletemedinse, öbür dünyada da öyle dirileceksin. Bu bakımdan tasavvuf ehli, baş gözünün değil kalb gözünün görmesini gerekli görür. Onun icin kalb gözü açılmayan amadır ve ehl-i dünyadır. İşte dünya ile nefis meselesi budur.
Kemalat, dede olmakta, çok para kazanmakta değil reşid olmadadır. Medeni kanuna göre reşidlik onsekiz yaşina basmak ile kazanılır. Ehl-i tasavvufta reşid olmak, Rabbini bilmekle ve iman hakikatlarini idrak ile mümkündür. Onun için, yetmiş yaşinda çocuklar, yirmi yaşinda er kişiler vardır.
Rasul-ü Ekrem (a.s) Efendimiz buyuruyor: “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” Yani gafletten kurtulamazlar ve tabii ölümle diğer aleme geçerler. Gerçekte iki türlü ölüm vardır: Tabii ölüm ve kişinin kendi iradesi ile ölüm. Bu hadis-i şerife göre, tabii ölümle uyanmayı bekleme. Şimdiden rahmete ulaşacak hallere yapış ve iradi ölümle öl. Yani nefsi arzularını kırmak için bir mürşid-i kamilde terbiye ol.
İtminan makamına ulaşmak, dünya vataninda iken nefse hakim olmakla olur. Bu da kalb görüşü yani ferasetle olur. Kalb gözünün görmesinden maksat, nefsin ıslahıdır. Bunun caresi gurur yurdundan çikmaktir.
Ey ehl-i dünya! Gurur sahiplerinin halleri, onların perdesidir ki bağ, bahçe, köşk, havuz vs. ile meşgul oluyor, gönüllerini onlara bağlıyor ve ömürlerini onlara sarfediyorlar da, Kur’an-i Kerim’de yazılı olan şu ilahi kelamı hiç görmüyorlar: “Onlar dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise tamamen gafildirler.” (Rum/7)
Bu asırda nefsi eğlendiren safa çok fazladır. Sabahleyin gazete ile başlayan gafflet, gece yarısına Kadar televizyonla devam ediyor. Siyaset çekismeleri ile mü’minler birbirine küsüyor. Allah’u Teala cümlemize inayet eylesin ve anlayış versin.

AMİN

(Kaynak/Mehmet Ildirar/Nefs terbiyesi ve ilahi huzur/S.13-1)


Konu Başlığı: Ynt: Dünya Hayati ve Nefis
Gönderen: zahdem üzerinde 22 Aralık 2009, 02:34:13
ey Rabbimiz,bir göz açıp kapayıncaya kadar bileolsa bizi nefsimize yenik düşürme.(amin)


Konu Başlığı: Ynt: Dünya Hayati ve Nefis
Gönderen: akmina üzerinde 22 Aralık 2009, 08:30:13
ALLAHIM müslüman olarak doğduk iman ile ölmeyi nasip et.ALLAHIM içimdeki nefsin şerrinden senin yarattığın ve hükmettiğin mahlükatın şerrinden sana sığınırım. ALLAHÜMME ECİMA MİNEN NAR  (Yarabbi (c.c) bizleri koru! Paylaşımların için teşekkürler Allahın selamı üzerine olsun.