๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 13 Nisan 2011, 13:49:18



Konu Başlığı: Düğünlerimiz Nasıl Olmalı?
Gönderen: Zehibe üzerinde 13 Nisan 2011, 13:49:18
Düğünlerimiz Nasıl Olmalı?


Cafer Durmuş


Ahzab sûresinde 53. âyet-i kerimeyi okurken başlıktaki soruyu düşünüyorum. Çünkü o, Rasûlullah (s.a.v)’ın mübarek hayatından bir hatırayı düşündürürken, oradan hayata taşıyacağımız ölçüleri hatırlatıyor…

Buyruluyor ki; “Ey iman edenler! Siz bir yemeğe çağrılmadıkça, zamanını gözetmeksizin, Peygamber’in evlerine gitmeyin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber’i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) hayâ etmektedir. Halbuki Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır…” (33/53)

Merhum Hamdi Yazır şöyle diyor: Âyetten anlaşıldığına göre, bazı kimselere zaman zaman Rasûlullah (s.a.v)’in hane-i saadetlerinde yemek veriliyordu. Bunlar bazen yemekten evvel gelip pişinceye kadar bekliyorlar ve yemekten sonra da hemen çıkıp gitmiyorlardı. Efendimiz (s.a.v) de bundan sıkılıyordu. Fakat bunu belli etmeyerek affediyor veya unutuyordu. Nihayet bu ayet-i kerime nazil oldu. Ayetin Hz. Zeyneb’i tezevvüc ettiği zaman nazil olduğu Buhari, Tirmizi ve sairede Hz. Enes (r.a)’dan nakledilmiştir…

Bu ayetin “perde ayeti” olarak adlandırılmasına sebep olan “Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır” cümlesine dair tefsirde şöyle deniyor: Şeytanî hatıralardan ve vesveselerden uzaklaşırsanız, hem kadınların hem de erkeklerin iffet ve ismet hisleri daha ziyade yükselir; cemiyette edep, takva ve ihtiram artar…

Şimdi, burada verilen mesajı anlamak için şu sorular etrafında düşünüyorum: Kıyamete kadar yaşanması ve yaşatılması gereken Müslümanca sadeliği ne kadar muhafaza edebiliyoruz? Cömertlikle iktisadı, nezaketle yeri geldiğinde incitmeden hakikati söyleme cesaretini bir arada ne kadar sürdürebiliyoruz?” Bunlarla ve benzeri sorularla nefsimizi test etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ve öyle inanıyorum ki, bu günkü tercihlerimizi dinin şaşmaz terazisinde tartma duyarlığını koruyabildiğimiz ölçüde İslamlığımızın bir anlamı olacaktır...

Sonra Hazrte-i Fatıma annemizin birkaç parça eşyadan oluşan çeyizini tahayyül ediyorum. “Ey gençler topluluğu! Kim içinizden evlenmeye muktedirse evlensin. Çünkü gözü haramdan en çok saklayan, ırzı en iyi muhafaza eden evliliktir.” (Buharî, “Nikâh”, 3) buyurduktan sonra buna “Nikâhın en hayırlısı en kolay olanıdır” (Ebû Davud, “Nikâh”, 32) buyuran Sevgili Peygamberimiz’in  külfetsiz olmak gibi bir ufuk çizmesindeki inceliği anlamaya çalışıyorum.

Gösterişte yarışma, israf ve lağviyata verilen ruhsatların hangi kerih işlere kapı açtığına bakıyorum. Başlangıçta günahlardan sakınmamanın aile yuvalarına nasıl tesir ettiğini tahmin etmeye çalışıyorum…

“Velîme”nin manasını düşünüyorum; “Bir koyunla da olsa ziyafet vermeyi” tavsiye eden nebevî işareti gerçek manasından nasıl uzaklaştırdığımıza bakıyorum. Efendimiz (s.a.v)’in sanki bu günleri görür gibi, “Bir zaman gelecek, kişinin helâki, karısının, anne-babasının ve çocuklarının elinde olacaktır. Bunlar onu, fakirlikle ayıplarlar ve gücünün yetmediği şeyleri kendisinden isterler. Adam, bu sebeple tehlikeli işlere girerek dini gider ve kendisi de helak olur” (Beyhakî, Zühd, 2/183) buyurmuş olması beni sarsıyor. Ve Müslüman bir milletin, hiçbir zorlama olmaksızın sadece özenti peşine takılarak aile yuvasını tesis eden en önemli günleri heder etmesini anlayamıyorum. Müslümanlık düğünde, nişanda, piknikte çıkarılıp, cenazede bayramlarda giyilen bir elbise olmamalı diyorum.

Âlimler, meşrû sınırlarda icra edilen düğüne davet edilen bir kişinin, icabet etmesinin vacip olduğunu söylerken, bu davetlerde İslâmî âdaba ve genel ahlâk kurallarına ters olmayan eğlencelere de izin vermişlerdir. Fakat davette dinin haram kıldığı yasaklar işleniyorsa, bu tür cemiyetlere iştirak etmenin doğru olmadığını beyan etmişlerdir. Bu sebeple kişi, İslâmî hassasiyetlerin gözetilmediği cemiyetlere katılamayacağını uygun bir lisanla söylemelidir.

Başlıktaki soruya belki şu cevabı verebiliriz: Rasûlullah (s.a.v)’in sünnet-i seniyyesine imtisâlen nesilden nesile intikal eden “nikâh” ve “sünnet” gibi merasimleri icra ederken gayr-i meşru sayılan eğlencelerden ve israftan sakınmalıdır. Ve herkes sözünün geçtiği, elinin uzandığı yere kadar, bu tür hassasiyetlere riayet etmenin önemini anlatmalıdır. Bir sünneti yerine getirirken farzlar ihlâl edilmemeli, bid’atlara düşmemeli. Hiçbir âdet, dinin emirlerini hafife almaya mazeret olmamalı.

Râcife Ne Demek?

Nâziât sûresi kasem cümleleriyle başlıyor: “söküp çıkaran veya çekip alan” manaları verilen bazı meleklere yemin ediliyor. Tefsirde bunların, ruhları bedenlerden söküp almaya müvekkel melekler olduğu belirtiliyor. “Kafirlerin vücutlarının derinliklerine gömülmüş olan ruhlarını alarak cehenneme sürüklerler, mü’minlerin ruhlarını da cennete ulaştırırlar” deniyor.

Sure-i celilede adlarına yemin edilen meleklerden sonra, “râdife” ve “râcife”den söz ediliyor. Bu konuda merhum Üstaz Mahmud Sami Ramazanoğlu’nun Musahabe 5 adlı kıymetli eserinde Übey bin Ka’b (r.a)’dan nakledilen rivayette şöyle deniyor: Rasûlullah (s.a.v) gecenin üçte ikisi geçtikten sonra kalkıp dua ederek “Ey insanlar! Allah’ı zikredin. Râcife geldi, onun ensesine binecek olan râdife de gelecek; ölüm bütün şiddetiyle geldi…” buyurdular. Hadis-i şerifin devamından şunu öğreniyoruz ki, Rasûlullah (s.a.v) ümmetine, dualarında salât-u selama çokça yer vermeleri gerektiğini öğretiyor. Üçte ikiden başlayarak, duanın tamamını salât u selama hasredecek bir Peygamber sevgisini hedef olarak önümüze getiriyor. Ayet-i kerimede geleceği bildirilen “râdife” ve “râcife”nin dehşetini imanla karşılamak için uyanık olmayı öğretiyor.

Bu açıklamalardan sonra merakım daha da artıyor: Râcife ve râdife, can çekişme anında yaşanan “kişisel sarsıntı”ları da kapsıyorsa eğer; herkes kendi sarsıntısına hazır olmalı ve onu hafifletecek tahkimâtı şimdiden yapmalı diye düşünüyorum.


Konu Başlığı: Ynt: Düğünlerimiz Nasıl Olmalı?
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 15 Nisan 2011, 19:49:15
Rabbim razı olsun kardeşim paylaşımından dolayı.


Konu Başlığı: Ynt: Düğünlerimiz Nasıl Olmalı?
Gönderen: Ruhane üzerinde 20 Şubat 2016, 16:38:12
Rabbimizin rızası cercevesinde,israfa kaçmadan makul çerçevede,helal çerçevede dünya evine girilmeli..Rabbim herkese sevdigiyle  Hayirli yuva kurmak nasip eylesin..Amin..


Konu Başlığı: Ynt: Düğünlerimiz Nasıl Olmalı?
Gönderen: Mehmed. üzerinde 20 Şubat 2016, 20:30:42
Düğün ağlama yeri değildir ancak aşırıya kaçma yeri de değildir.  Rabbim bizleri rızasına uygun yaşayanlardan eylesin. Rabbim paylaşım için razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Düğünlerimiz Nasıl Olmalı?
Gönderen: İkraNuR üzerinde 20 Şubat 2016, 21:03:20
selamun aleyküm.
çok güzel bir paylaşım olmuş. Rabbim hayırlısını nasip etsin. inş . Rabbim bilzeri rızasına uygun bir şekilde yaşamayı nasip etsin.
ALLAH C.C. RAZI OLSUN.


Konu Başlığı: Ynt: Düğünlerimiz Nasıl Olmalı?
Gönderen: Sevgi. üzerinde 19 Ekim 2019, 16:03:53
Herşeyi Rabbimizin rızasına uygun şekilde yaşıyan güzel kullarından oluruz inşaAllah