๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Mayıs 2010, 12:01:54



Konu Başlığı: Dosdoğru olmak
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Mayıs 2010, 12:01:54
Dosdoğru Olmak




Allah Teâlâ buyuruyor:

“O halde sen, maiyyetindeki tevbe edenlerle beraber emrolunduğun şekilde dosdoğru hareket et! Aşırı gitmeyin. Çünkü o, ne yaparsanız hakkıyle görücüdür. (Hûd suresi, 112)

 * * *

Ebû Ali es-Sünüsi -rahmetullahi aleyh- demiştir ki: Rü’yamda Rasûlullah (s.a.v)’ı gördüm. Dedim ki:

- Ya Resalallah, senden “Hud sûresi beni ihtiyarlattı” meâlindeki hadîs-i şerîf rivâyet olunmuştur.

-Evet.

-Orada sizi ihtiyarlatan enbiyâ kıssaları ve ümmetlerinin helâk haberleri midir?

-Hayır. Oradaki:

“Emrolunduğun gibi istikamette ol!” âyetidir, buyurdu.

Burada istikametin hakikati bütün ahidlere sadakat ve sırât-ı müstakime mülâzemettir. Îtidalden ayrılmamak gerekir. Yeme ve içme, giymeden tut, bütün dinî ve dünyevi işlerde sırat-ı müstakime mülâzemet lâzımdır. Buradaki sırat-ı müstakim, âhiretteki sırat-ı müstakim gibidir. Bu yolda îtidal üzere yürümek cidden zor iştir.

Muhammed bin el-Fudal’e sual edildi ki:

-Âriflerin ihtiyacı neyedir? Cevâben:

-Bir şeyedir ki, onunla bütün güzellikler tamam olur. O da istikamettir. Kimin ma’rifeti daha tamam ise onun istikameti daha tamamdır. Bunun için ahlâk-ı İslâmiyye ile mütehallık olmak lâzımdır. Ahlâkını düzeltmeyen hakikate eremez, dedi.

* * *

İbn-i Atâ demiştir ki, İstikamette ol! Yani kendi kuvvetinden teberri ederek Allah’a acz ü fakrını arzet.

Ebû Ali el-Cürcâni (k.s.) demiştir ki, istikamet tâlibi ol, keramet talibi olma. Nefsin seni keramet talebine tahrik eder. Senden istenecek olan ise istikamettir ki aslında en büyük keramet odur. İstikamet de Hâlik’ın kulluğunda ve O’nun dininin hizmetinde bulunmakla olur. Harikalar izhâr etmekle değil!

Hazret-i Hüdâyi (k.s.) demiştir ki, İstikamet, şeriatın, tarikatın, ma’rifetin ve hakikatın mertebelerinden her birinin hakkını tamamıyle ifâ etmeksizin tahakkuk etmez.

Şerîatin hakkına riâyet, ahkâmı doğru anlayıp her birini yerli yerince yaşamaktır. Tabiat mertebesinde istikamet şeriate riâetle olur. Nefs mertebesinde istikamet tarikata riayetle olur. Ruh mertebesinde istikamet ma’rifeti riayetle olur. Sırr mertebesinde istikamet ma’rifet ve hakikate riayetle olur. Bunlara yerli yerince ve birbirine karıştırmadan riayet etmek son derece zordur. Bu sebeble Rasûlullah (s.a.v):

“Hûd sûresi beni ihtiyarlattı” buyurmuşlardır.

*

Şeyh Ebû Said’e:

-Filan zât su üstünde yürüyor, dediler.

-Balık ve timsah da yürüyor, dedi.

-Filan zât havada uçuyor, dediler.

-Kuşlar da uçuyor, dedi.

-Filan zat ân-ı vahidde maşrıkden mağribe vâsıl oluyor, dediler.

-İblis de varıyor, dedi.

-Sana göre kemal nedir? denildikde.

-Zahirde halk ile, batında Hakk ile olmakdır, dedi. (Ruhul Beyan, 2/127)

*

Bid’at ve hevaya uymanın zararı, ma’siyetin zararından daha çoktur. Çünkü ma’siyette olan yaptığının çirkinliğini bilir tevbe ve istiğfar eder. Fakat bid’at sahibine ve hevasına ittiba’ edene bir çok vakit müyesser olmaz.

Bize göre bid’at sünnet-i seniyyeye, ashâb-ı kirâmın ve meşayih-ı izâmın sîretlerine uymayan hareketlerdir.

Sâlik bunlardan kat’ı sûrette sakınmalıdır. Selef-i sâlihinin asârına tabi’ olup bu hususda ağyarın ta’nına îtibar etmemelidir. Çünkü Hak’tan başka ittibâ edilmeğe layık bir şey yoktur. (Ruhul Beyan, 2/126)



Ramazanoğlu M. Sâmî, Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsiri, s.142-145


M. Sâmi Ramazanoğlu