> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar  (Okunma Sayısı 615 defa)
15 Ekim 2010, 15:20:59
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 15 Ekim 2010, 15:20:59 »



Doğu Kökenli Bazı Dinsel Düşünce ve Uygulamalar


Hint dinlerinden Budizm, özellikleri bakımından rasyonel ve hümanist kültür ortamında yetişen ve kendi geleneksel dinleri konusunda eleştirel olan birçok aydına cazip gelen bir dindir. Meselâ, Erich Fromm’un Psikanaliz ve Din isimli eserinde bu dine dair şu ifadeler yer alır: “İlk dönem Budizm’i, hümaniter dinlere en iyi örnektir. Budda aydınlanmış, büyük bir öğretmendir ve insan varlığının gerçeğini bilir. Doğaüstü bir gücün adına değil, akıl yolunda konuşur. Aklın temsilcisidir ve bunu kendi başına ilk bulan olduğu için, diğer insanları da kendi akıllarını kullanmaya ve gerçeği tanımaya çağırır... Onun şu öyküsü konumuz açısından güzel bir örnektir:

Bir mango ağacının altında uyuyan bir tavşan, birden büyük bir gürültü duyar ve dünyanın sonunun geldiğini düşünerek koşmaya başlar. Onun böyle koştuğunu duyan diğer tavşanlar ‘Neden koşuyorsun?’ diye sorduklarında, koşan tavşan ‘Dünya batıyor da ondan.’ cevabını verir. Buna inanan tüm tavşanlar da var güçleriyle koşmaya başlarlar. Onları gören diğer hayvanlar ‘Ne oluyor?’ diye sorarlar ve aldıkları cevap da: ‘Dünyanın sonu geldi ve dünya batıyor.’ olur. Böylece tüm hayvanlar birbirlerine sora sora korku içinde koşuya katılırlar. Hayvanların bu durumunu gören Budda, son gruptaki hayvanlara bu kaçışın nedenini sorar. Onlar ‘Dünya batıyor.’ der. Bunun üzerine o, ‘Hayır, bu doğru olamaz.’ diye karşılık verir. Budda hayvanlara ‘Dünya batmıyor, gelin bu korkuya neden kapıldığınızı araştıralım.’ der. Bütün hayvan türlerini ardı ardına soruşturan Budda, sonunda tavşanlara ulaşır. Onlar da Budda’ya dünyanın battığını ortaya atan tavşana getirirler. Budda tavşana, ‘Dünyanın battığı düşüncesi aklına geldiğinde neredeydin ve ne yapıyordun?’ diye sorar. Tavşan: ‘Mango ağacının altında uyuyordum.’ deyince Budda: ‘Sanırım sen bir mangonun düştüğünü duydun. Gürültü seni uyandırmış olmalı ve sen de dünyanın battığını sandın. Şimdi altında uyuduğun ağaca gidelim ve durumu öğrenelim.’ der. Beraberce ağacın yanına vardıklarında, tam tavşanın yattığı yerde bir mango meyvesi bulurlar. Böylece Budda bu akılcı çözümlemesi ile hayvan soyunun yok olmasını önler.”

E. Fromm, Budda’nın burada hayvanlara karşı gösterdiği şefkatin, insanın kendine güveni konusunda gösterdiği tavrın ve olaya akılcı yaklaşımının dikkat çekici olduğunu ifade ediyor.1 Aynı şekilde çağdaş İslâm düşünürlerinden Muhammed Arkoun, W. Rahula’dan aktardığı şu öyküye dayanarak Budizm’in her türlü dogmatik öğretiden uzak, bireyi her bakımdan özgür bırakan bir din olduğunu söyler.

“Evet, Kalamas, kuşku içinde olduğun belli oluyor. Çünkü bir kuşku, ancak ona yol açacak bir noktada ortaya çıkar. Şimdi kendine iyi bak Kalamas. Kendini dışarıdan gelen sözlere, geleneğin ya da sana denilenlerin savlarına teslim etme. Kendini ne dinsel metinlerin yönlendirmesine, ne basit mantığa ve çıkarsamalara, ne görünüşe, ne spekülatif görüşlerin verdiği zevke, ne açıkça görünen olasılıklara ne de efendimizi görme düşüncesine teslim et. Ancak, Kalamas, bazı şeylerin sağlıksız olduğunu, yanlış ve fena olduğunu anlayabilirsen onları terk et. Ve bazı şeylerin sağlıklı ve iyi olduğunu bilirsen, onları kabul et ve izle...”2

Budizm’e hayranlığı dile getiren bu ifadeler, gerek ülkemizde gerekse Batı’da Budizm’in yayılması için uygun bir ortam hazırlamıştır denilebilir. Zaten Hint kökenli dinlerin misyonerlik konusunda en başarılı olanı Budizm’dir. Onu, Neo-Hinduizm denilen ve 1893 yılından sonra Swami Vivekenanda ve öğrencilerinin gayretleriyle Amerika ve Avrupa’da yayılmaya başlayan Advaita Vedanta düşüncesi ile yirminci yüzyılın ikinci yarısında aynı dünyada yaygınlık kazanan Yoga ve meditasyon dernekleri takip eder. Bu anlayışların ülkemizdeki uzantıları ise bize doğrudan doğruya Hint’ten değil, Avrupa veya Amerika’dan intikal etmiştir. Bu sebeple onlar çeşitli aerobik ve jimnastik hareketlerinin yanı sıra yararcılık ve hümanizm gibi Batı kaynaklı birçok düşünceyi de bünyelerinde taşırlar. Başka bir ifadeyle bunlar, Budist veya Advaita düşüncesi ile Hint yoga ve meditasyon tekniklerinin modern Batı kültürüne uyarlanmış biçimleri olarak görülebilir.

Bununla birlikte, ülkemizde doğrudan Hinduizm veya Budizm propagandası yapan kişi veya kuruluşlar çok fazla değildir. Ayrıca Budist düşünceyi Türk halkına anlatmak maksadıyla İstanbul-Taksim ve İzmir’de açılan bazı bürolarda dinî eğitimden ziyade parayla medyumluk eğitimi verildiği veya Tarot falı açıldığı bilinmektedir. Meselâ, Tempo dergisinde T. G. 1–7 Şubat 2001 yılında yayımlanan bir röportajda, İstanbul/Taksim’de büro açan Bedri Korkmaz isimli sözde Türk Budist rahibi, ziyaretçilerine rahiplik, medyumluk ve guruluk tecrübelerini aktarmasının yanı sıra ücretsiz olarak Budist felsefesi öğrettiğinden söz etmektedir. Ancak günümüzde kendilerini bir din veya inanç sistemi olarak tanımlamaktan kaçınan, fakat temelde Budizm ve Hinduizm’e dayanan birçok grup veya hareket vardır. Batı’da Yeniçağ hareketleri veya yeni dinî hareketler olarak tanımlanan bu grupların en dikkat çekicileri arasında Reiki, Sahaja Yoga, Transandantal Meditasyon (TM), Spiritualistler, Ananda Marga, Dünya Kardeşlik Birliği Mevlâna Yüce Vakfı, Yeni Yüksektepe Derneği ve Feng Sui gibi akımlar sayılabilir. Özde Hint veya Uzakdoğu kökenli olan, ancak bize Batı’dan intikal eden bu hareketler daha ziyade düzenledikleri kurslar, seminerler, toplantılar; muhtelif yayınlar ve internet sayfalarındaki reklâmlarla tanınmakta ve taraftar toplamaktadır. Ayrıca çoğunluğu Batı dillerinden tercüme kitaplar ve televizyon dizileri vasıtasıyla da karma, avatara, samsara, nirvana, yoga ve dairesel zaman gibi Hint dinî düşüncesine ait kavram ve anlayışların son yıllarda Türk halkı arasında yayıldığı dikkati çekmektedir.
Bu gruplara mensup üyelerin genelde inançlarını açıklamaktan ve kendilerini belli bir dine bağlı olarak nitelemekten ısrarla kaçındıkları gözlenmektedir. İlk anda Batı’dan ziyade ülkemize özgü bir tutum olarak görülebilecek bu tavrın sebeplerini gazeteci Levent Cantek, Reiki ile ilgili olarak şöyle ifade eder: “Birincisi, Müslüman bir toplumda oluşabilecek tepkilerden uzak kalmaya çalışıyor veya daha önemlisi yasal bir kovuşturmadan çekindikleri için böyle davranıyor olabilirler. İkincisi ise söz konusu sistem veya anlayışların bir din olduğuna gerçekten inanmadıkları için böyle davrandıkları söylenebilir.”3 Biz, diğer akımlar için de geçerli olduğunu düşündüğümüz bu sebeplerden birincisine kısmen katılmakla birlikte, ikincinin en azından bütün üyeler için söz konusu olmadığını düşünüyoruz. Başlangıçta müritlerin, bu sistemleri bir din veya farklı bir hayat tarzı olarak algılamadıkları düşünülebilir, ancak zaman içerisinde, meselâ Reiki’nin Budizm, TM veya Sahaja Yoga uygulamalarının klasik Hint dinsel düşüncesiyle ilgili olduğunu kavrayamadıklarını varsaymak doğru ve inandırıcı değildir. Nitekim kendini Buda rahibi olarak tanımlayan Bedri Korkmaz’ın, yukarıda sözü edilen söyleşide, Budizm için bile “… Dinle ilgisi yok. Anadolu sufiliği ile örtüşmektedir.” dediği düşünüldüğünde, bunu bir çeşit taktik olarak görmek bile mümkündür. Yani, James Dittes’in yarım asır önce Anadolu’da görev yapacak Hristiyan misyonerler için önerdiği “zımnî dinî öğretim” tekniğinin, bugün söz konusu gruplarca başarıyla uygulandığı söylenebilir.4

Ülkemizde faaliyet gösteren yeni dinî/dinimsi düşünce ve gruplar hakkında güvenilir bilgiler elde etmek son derece güçtür. Ferdî görüşmeler ve dışarıdan gözlemler sayesinde elde edilen bilgilerin de doğrulanması epeyce zor görünmektedir. Bundan dolayı biz bu yazımızda söz konusu grupları yaptıkları genel tanıtım konferansları veya gazete ve internet sayfalarındaki ilânlarında yer alan bilgiler veya bu hareketlerden bir şekilde ayrılan eski üyelerin yazdıkları muhalif yazılar ışığında tanımlamaya, daha sonra onlara ilginin muhtemel sebepleri üzerinde durmaya çalışacağız.

Reiki
Japonca, Rei, (her yerde var olan) ve ki (ruhsal yaşam enerjisi) sözcüklerinden oluşan ve “Tanrısal/Aşkın enerji veya kozmik yaşam enerjisi” anlamına gelen Reiki terimi, yediden yetmişe herkesi maddî-mânevî sağlığa/tekâmüle götüren bir yol/uygulama olarak tanımlanır. Bazen de herkeste var olduğuna inanılan ve bilhassa avuç içinden yayıldığı kabul edilen gizemli enerjiyi kullanarak uygulanan bir çeşit tedavi yöntemi olarak görülür. Reiki uygulamalarının daha ziyade İstanbul ve Ankara’da özellikle “sosyete” muhitleri denen, ekonomik durumları genellikle iyi veya Türkiye ortalamasının üzerinde olan ve çoğu yüksek öğrenim görmüş kentli nüfus arasında yaygın olduğu söylenebilir.
Reiki uygulayıcıları ısrarla kendilerinin bir din veya tarikat olmadıklarını söylerler. Ayrıca onlara göre Reiki kimyasal veya fiziksel enerjilerden farklı, dünyanın dışındaki yüce katlardan gelen ve tac çakrasından5 vücuda giren bir enerjidir; uygulaması kolay ve kişiye hiçbir zararı olmayan bir şifa tekniğidir.6 Buna rağmen sessiz ve loş ışıklı seans salonları, ayinleri, duaları, sembolleri, masterları-müritleri, vaat ettikleri ruhsal ve bedensel huzur göz önüne alındığında Reiki’yi yeni bir din veya Budizm’in Batı’da oluşmuş yeni bir versiyonu olarak tanımlamak mümkündür. Zaten Reiki’nin kurucusu Mikao Usui, Mahayana Budizmi’nin Çin ve Japonya’da yayılan Tendai ekolüne mensup bir aileden gelmektedir. 15 Ağustos 1865 yılında Japonya’da dünyaya gelen Mikao Usui, küçük yaşlarında manastıra gönderilmiş ve burada Budist felsefesi ve ruhsal eğitim almıştır.

Hatırlanacağı üzere 1860–1890 arası, Japonya’da önemli siyasî ve kültürel değişimlerin yaşandığı yıllardır. Bilhassa Katolik ve Protestan misyonerlerin ülkeye girişlerine ve faaliyetlerine izin verilmesi dinî hayatta önemli değişimlere yol açmıştır. 1900 yıllarında a...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar
« Posted on: 27 Nisan 2024, 06:43:42 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar rüya tabiri,Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar mekke canlı, Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar kabe canlı yayın, Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar Üç boyutlu kuran oku Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar kuran ı kerim, Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar peygamber kıssaları,Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar ilitam ders soruları, Doğu kökenli bazı dinsel düşünce ve uygulamalar önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes