๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 23 Haziran 2010, 11:53:06



Konu Başlığı: Doğru anlaşılmak
Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Haziran 2010, 11:53:06
Doğru Anlaşılmak



İslamiyetin kelime olarak emniyet manasını içinde bulundurması dikkat çekicidir Türkçe’de kullandığımız “selamette olmak”, “selamete çıkmak” vb tabirler bu manayı hatırlatmaktadır Zaten selamet ve İslam aynı kökten gelmektedir Emniyet anlamını da buradan çıkarıyoruz İnsanlara üzerinde yürüyebilecekleri en doğru yolu gösteren ve onları eğri yollarda perişan olmaktan koruyan bir dinin, temelde böyle bir kelimeyle ifade edilmesi manidardır
Emniyet ve huzur bir toplumun hayatında vazgeçilmez unsurlardan sadece ikisidir Aslında bunlar, yapılması gerekli olan şeyler –asayişin sağlanması gibi- yapıldıktan sonra elde edilecek neticelerdir Ama üzerinde biraz düşünüldüğünde görülecektir ki, onlara ulaşmak da yine ilk önce o toplumu oluşturan fertlerde emniyet duygusunun yerleşmesi sayesinde mümkün olabilecektir Mesela yukarıda bahsettiğim asayişin sağlanması meselesinde, vatandaş olma seviyesine çıkamamış ve gerektiği şekilde eğitimden geçmemiş insanların çok olduğu bir toplumda her türlü işin zorlaşacağı gün gibi açıktır Tek tek bütün fertleri, herkese güven verecek şekilde davranmak gerektiğine inandırmadan toplumda bugün de şikayet edip durduğumuz bir çok problemi çözemeyiz
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, daha peygamber olmadan “Emin” yani güvenilir olarak anılıyordu ve bu yaşadığı çevredeki herkesin kabul ettiği bir husustu Kimse O’nun yalan söylediğini görmemişti Daha sonra peygamberliğini yalanlayanlar çok farklı sebeplerden dolayı inkara sapıyorlardı Bunlar arasında elinden liderlik ve zenginliğin gideceğini düşünenler olduğu gibi, körükörüne başkalarının sözlerine kananlar da vardı Ama katiyyen Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in insanları kandırdığını yani yalan söylediğini düşünmüyorlardı Çünkü, Allah Teala O’nu bu iş için hazırlamış ve ileride yapacağı şeyler için ne gerekiyorsa kendisine ihsan etmişti

Burada dikkat çekmek istediğim bir husus var: Cahiliye döneminde uzun yıllar süren ve adına Ficar harpleri denilen mücadeleler sırasında, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de aktif olarak rol oynamıştı O sıralar genç yaşta olmasına rağmen, o savaşlarda kendi kabilesi adına elinden geleni yapmıştı Ok toplamış, değişik şekillerde amcalarına yardımcı olmuştu Peygamberliği döneminde de, bu yaşadıklarını ashabına anlatarak, o günkü tutum ve davranışlarını yad etmişti Bence burada gözden kaçmaması gereken şey şudur: O harpler adından da anlaşılacağı gibi, fitne ve fücurun sebep olduğu, bir hiç uğruna çıkan savaşlar olmasına rağmen, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem böyle bir durum karşısında kendi yaşadığı çevreye yüz çevirmemişti Bizzat savaşmamıştı ama yukarıda anlatılanlardan çıkarılabileceği gibi, tamamıyla geride de durmamıştı

Allah Rasulü’ne o dönemde yaşayan insanların emin demeleri boşuna değildi Çünkü O, hem toplumla iç içe yaşıyor hem de kendi doğrularını bizzat yaşayarak onlara gösteriyordu Bahsettiğim harplere katılması ve peygamberliğinden sonra da onlardan bahsetmesi gösteriyor ki, insan hangi çevrede yaşıyorsa yaşasın oraya faydalı olmaya çalışmalıdır Takdir edilecektir ki, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem o dönemde yapılan bir çok şeyden rahatsız oluyordu Zayıflara yapılan haksızlıklardan alın da, Kabe’nin içine doldurdukları yüzlerce putun orada durması ve onlara ibadet edilmesi O’nu derinden derine düşündürüyordu Buna rağmen O, çevresinden uzaklaşmıyor ve oradakileri incitici şeyler yapmıyordu Bilakis yeri geldiğinde onlara yardımcı oluyordu; başka türlü kendisini tanımaları mümkün değildi Ficar harpleriyle ilgili olarak bahsettiğim şeyler Allah Rasülü’nün hayatından çok küçük bir kesittir Peygamberlik öncesi hayatı incelendiği zaman buna benzer bir çok şeyle karşılaşılacaktır

İslam’ın kasıtlı olarak olduğundan farklı gösterilmeye çalışıldığı günümüzde, Müslüman her ferdin dinini temsil ederken çok dikkatli olması gerekiyor Temsilin en iyi görüldüğü alan ise, içtimai hayatın bizzat kendisidir Yani günlük olarak yaptıklarımız ve ettiklerimizle kendimizi, kim olduğumuzu ve tabii ki karakterimizi sergilemiş oluyoruz Şahsımızı değil, mensup olduğumuz dini düşünüyorsak, bundan da ne çıkar demeden, yanlış anlaşılma ihtimali olan en küçük hatalardan bile uzak durmak zorundayız Şimdiye kadar Avrupa’da, Uzakdoğu’da ve Amerika’da –belki bütün dünyada dense yeridir- komedi ve karamizah ölçüsüne varan İslamı yanlış tanıttırmaların önüne geçmek için, tek tek herkesin bu işe sahip çıkması dışında çıkar yol görünmüyor Bu yüzden özellikle yabancı memleketlerde yaşayan insanımızın, bizlerin çok aşina olduğu Müslüman-Türk imajını herkese göstermesi, bu açıdan önem arzetmektedir Bunu yaparken tavırlarımızın esasını, karşı tarafa güven verme, emniyet edilebilecek bir insan olduğumuzu gösterme oluşturmalıdır Böyle bir şeyi meydana getirecek olan da, suni bazı davranışlar olamaz Bunu gerçekleştirmek için en çok ihtiyacımız olan şey, içimizden gelen ve ölesiye inandığımız, herkese gönlümüzü açma ve bütün dünyayı sevgiyle kucaklama duygu ve düşüncesi olacaktır
 

İsmail Güder