> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Diriliş
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Diriliş  (Okunma Sayısı 703 defa)
18 Kasım 2010, 16:15:31
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 18 Kasım 2010, 16:15:31 »



Diriliş


Derince kazılan çukurun etrafını dolandı. Uzun uzun baktı içine, sanki bir şeyler görecekmişçesine… Sonra ütülü, siyah pantolonunun kırışmasına ve tozlanmasına aldırmadan kenarına oturdu mezarın…

Sevdiğinin başına dokunurmuşçasına, dokundu toprağa usulca:

Beni mi bekliyorsun? Geldim işte… Her şeyi geride bıraktım, herkesi… Sana geldiğimi kimselere söyleyemedim. Kimseler bilsin istemedim. Belki de çekindim, delirdiğimi düşünecekler diye… Oysa kiralamak istediğim bir evi göstermek için hangi arkadaşımı çağırsaydım gelirdi benimle. Ancak ‘hadi gelin de mezarımı görmeye gidelim” diyemedim. Hâlbuki burada da kalacağız bir zaman… Niçin önemsemiyorlar ki bunu? İşte burada kalacağız, şu toprağı altında. Gelip de görmek lazım değil mi ama?

Ey sevgili mezar! Ucu- bucağı görünmeyen, yürümekle bitmeyen yollardan geçtim. Metrekarelerce geniş evlerde yaşadım. Sınırsız göğün maviliğine baktım. Hep aynı yerde kalmaktan, hep aynı şeyleri görmekten sıkıldım. Böyle zamanlarda yolculuklar yaptım.

Lakin şimdi görüyorum ki şu kocaman dünyayı bu küçücük yere sığdırıyorsun.

Ey yaşlı dünya! Şu toprak Kimleri almadı ki bağrına?

Ey vefalı toprağım! Bir gün beni getirecekler buraya. Hayattayken çok da ilgili davranmayanlar bile omuzlarında taşıyacaklar. Kendileri de belki inanmadıkları halde “iyi” olduğum gibi bir şeyler söyleyecekler. Sevdiklerim şu toprağın üzerine gözyaşı dökecekler ve sana getirecekler. Bir evladı annesine getirir gibi. Özlediğine tez zamanda kavuşturur gibi. Emaneti teslim eder gibi. Artık yolculuğunun bitiş kısmına geldin, son durak der gibi…

Ve sonra ey toprak, senin kucağına bırakacaklar. Hayır, reddetmeyeceksin, götürün istemiyorum demeyeceksin… Aksine açtığın kollarınla saracaksın beni… Küreklerle toprak boşaltılarken üstüne sıkıca saracaksın. Üstümüzü örtecekler. Uzun uzun hasret giderelim diye örtecekler. Ve sonra bizi yalnız bırakıp dönecekler. Arkalarına bile bakmadan gidecekler birer birer. Hem baksalar n’olur ki? Sana verileni iade ettiğin odlumu ki hiç.

Belki şimdi merak edeceksin, erkenden niye geldim diye? Ne bileyim, kendi ayağımla gelmek ve dünya gözüyle seni görmek istedim. Madem sonunda sana döneceğim ve bir parçan olacağım şimdiden ziyaret edeyim dedim.

Fakat ey sevgili mezar, ey sevgili toprağım! Sana baktıkça hüzünlenmeden duramıyorum. Dünya öylesine güzel ki… Hele de bu bahar günlerinde. Çiçekleri koklamak istiyorum. Çimenlere basmak, yağmurlarda ıslanmak… Derin derin nefes almak, gezmek, dostlarımla vakit geçirmek, yeni çıkan kitapları okumak. Yapmadığım daha birçok şeyi yapmak… Yani yaşamak… Yaşamak istiyorum! Ama dur… Bunları söylediğim için bana kızmıyorsun değil mi? belki de üzülüyorsun ya da acıyorsun… Evet acıyorsun. Çünkü yüz yaşıma da gelsem ölmek istemeyeceğimi biliyorsun.

İşte bu yüzden geldim. Seni hatırımda tutmak için. Sana döneceğimi bilmek ve bunu içime sindirmek için… Niçin yaşamam gerektiğini hep anımsamak için…

Ne tuhaf… Şu an hep güzel şeyler geçiyor zihnimden. Oysa geçirdiğim birçok kötü günlerimde oldu. Kendimi yiyip bitirmelerim. Ölsem de kurtulsam demelerim. Yaşamak ne zor şey diye sitem etmelerim. Ama dedim ya, şimdi sadece iyi zamanlarımı hatırlıyorum. Demek ki diğerleri çok da önemli değilmiş. O kadar üzülmeye, üzmeye, incitmeye gerek yokmuş. Ancak bunu şu an anlıyorum. Yanımdakiler sana geldiğinde, öleceğimi düşlediğimde. Yani seni anımsadığımda. Burada sayılı gün kalacağımı fark ettiğimde…

Ölümü unutunca insan veya kendine yakıştırmayınca “hiç ölmeyecekmiş gibi” yaşamaya başlıyor. Hesabında yeterince “gün” olduğunu sanıp doyasıya harcıyor zamandan. Önemli olan esaslara kulak tıkayıp, gözlerini kapatabiliyor. Her şeyin kabuğuna takılıp onunla yetinmeye başlayınca özü kavrayamıyor. Ve en kötüsü de iyi şeyler yapıp, güzel bir hayat geçirdiğini sandığı bir anda, gerçekle yüzleşiyor. Unuttuğu ve hatırlamak istemediği ölüm sadık bir dosttur çünkü. Hiç beklemez ve bekletmez kimseleri…

Bugün parkta dolaşırken badem ağaçlarının çiçek açtığını gördüm. Bir hafta öncesine kadar kupkuru bir odun olan bu ağacın birdenbire canlanıvermesi… “Badem ağacı çiçek açmış” diye haykırdım gayr-i ihtiyari… Parktakiler dönüp bana baktılar. Hayır, o kupkuru ağacın çiçek açmasına değil benim tepkime şaşırmışlardı. Hatta gülenler oldu, “gözlerin yeni mi açıldı?” diye dalga geçenler…

Ey ölüm! Son nefeste gözlerim açık gitmeden önce, şimdi açılsın istiyorum gözlerim. Hakikati görsünler ve oyalanmaktan yüz çevirsinler. Ey ölüm! Seninle dirilmek istiyorum. O gün gelmezden evvel dirilmek…

İşte bu yüzden ey sadık dost! Sen bana gelmeden, ben seni bileyim istedim. Bilmek ve harekete geçmek… Çünkü bilmek, sadece bilmek işe yaramıyor hiçbir zaman . Şayet bilgin harekete geçirmiyorsa seni, onu sadece taşımış olursun değil mi?

Ey ölüm! Seni bilmek,kendine gelmek demek. Seni bilmek, vereceğin hesabı bütün hücrelerinde hissetmek demek. Seni bilmek, dikkatli ve bilinçli bir şekilde davranmak demek. Seni bilmek dünyaları buluşturmak, ölümsüzlüğe giden yolu bulmak  demek. Seni bilmek, gözün açılması, kalbin sahibini anması, aklın farkına varması demek. Ve  en önemlisi, seni bilmek, Rable buluşacağını ilmek demek. Yarın huzurunda yüzüne bakabileceğin bir yüzün olsun  diye, rızasını gözetmek demek… Seni bilmek… diye devam edecekken öteden gelen kalabalığı fark etti.

Önde yürüyen imamı, omuzlar üstündeki tabutu… Sağına soluna bakındı, açık olan tek mezar burasıydı. Öyleyse buraya gömeceklerdi.

Kalktı, üstünü başını sirkelerken acı acı tebessüm ederek, görüyorsun işte… Sana toprağım diyorum ya, ne sen benimsin ne de ben seninim aslında. Hepimizin sahibi Allah, diyerek, biraz uzaklaştı mezardan ve olanları seyretmeye başladı:

İmamın konuşmasını, mevtanın tabuttan çıkarılmasını, “iyi” bilirdik demelerini, haklarını helal etmelerini, mezara yerleştirmelerini, hızlı hızlı gömmelerini, kapatılan mezarın  üstüne su  dökmelerini, arkadan gelen kadınların ağlamalarını ve yavaş yavaş mezarın başından ayrılmalarını…

Nihayet herkes gittikten sonra yeniden mezarın başına geldi. Acaba bir ceset olan beden buradayken, ruh nasıl bir şekilde çıkmıştı Rabbin katına? İşte ölümün “korku”  veren yanı burası olmalıydı.

Mezarın kenarına dizlerinin üstüne çökerek devam etti kaldığı yerden konuşmasına… Ancak biraz önce boş olan mezar artık doluydu. Dolayısıyla hasbihalin seyri değişti:

Ey ölü kardeşim nasıl geçirdin bir ömrü? Neler yaptın geceleri ve gündüzleri? Kalabalıklar içindeyken yalnız kaldın şimdi. Hep bitirmeye çalıştığın işlerin vardı. Ama bak yarım kaldı. Belki evliydin. Belki çocukların vardı, bir eşin… Gözün gibi sakınırken onları, bırakıp gittin. Bir de belki hayallerin vardı. Gerçekleştireceğin günü bekliyordun. Fakat artık sen toprağın altındasın, hayallerinse toprağın üstünde…

Ancak bil ki, devam edecektir hayat kaldığı yerden.  Çocukların büyüyecek, işlerin sürdürülecek, hayallerin belki başkaları tarafından gerçekleştirilecek.

Lakin senin için yapabileceğimiz bir şey kalmadı, dua etmekten başka… Umarım Rabbin razı olacağı bir hayat yaşamışsındır. Rabbim bağışlasın seni ve bağışlasın beni, bizi… Her ne kadar “sen”   diye hitap ettiysem de, bu sualleri soruyorum aslında kendime. Ve yanıtlamaya çalışıyorum, çalışacağım yaşadığım sürece…

Ve işte gidiyorum ben de..Sessizliğinizi daha fazla bozmak istemiyorum.  Ne de olsa, sizi ziyaret etmek için kendi ayaklarımızla gelir gideriz buraya ama başka ayaklara ihtiyacımız olur öldükten sonra…

Lakin henüz vakit varsa, henüz ben de değilse sıra yapılacak işler de var demektir. O işleri yapmak için gidiyorum şimdi. Bir gün yanınıza geleceğimi hatırımda tutmaya çalışarak…

Ve ey bahar! Ey güzel mevsim! Gelişin ne güzel… Bil ki sadece toprağı, ağacı değil beni de diriltiyorsun sen!

Hayatımın amacını tazeliyorum seninle yeniden. Ve yaşama isteği doluyorsa içime, bu Rabbimle buluşacağım gün, yüzümün aydınlık olması için çalışma isteğidir. Yaşama fırsatını, en güzel şekilde değerlendirmek içindir.

Ve yine bil ki ey bahar, güzelliklerin artık farklı görünüyor gözüme… Çünkü senden değil bu güzellikler, bakan gözlerden değil, bizi var edenden. Ve bırakmak çok da acıtmayacaktır canımı artık. Çünkü daha güzeli yaratılmıştır madem, onun için çabalamalı ve ona özlemle geçirilmelidir her dem…

 
 

Besime Özgür

 

 
 
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Diriliş
« Posted on: 29 Mart 2024, 05:31:11 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Diriliş rüya tabiri,Diriliş mekke canlı, Diriliş kabe canlı yayın, Diriliş Üç boyutlu kuran oku Diriliş kuran ı kerim, Diriliş peygamber kıssaları,Diriliş ilitam ders soruları, Dirilişönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes