> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Dinî Konularda Haddini Bilmek
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dinî Konularda Haddini Bilmek  (Okunma Sayısı 706 defa)
08 Kasım 2010, 11:31:59
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 08 Kasım 2010, 11:31:59 »



Dinî Konularda Haddini Bilmek

Doç. Dr. Zekeriya Güler


Günümüz dünyasında, ihtisaslaşmanın hızla yayıldığı ve “ihtisâsa hürmet esastır” anlayışının saygınlık ve değer kazandığı görülür. Tıp, diş hekimliği, mimarlık gibi uzmanlık alanları nasıl bir eğitim ve tecrübe dönemi istiyorsa, dinî ilimler/ilahiyat tahsili de uzun vadeli bir çalışma disiplini ve ciddî bir altyapıya ihtiyaç duyar.

Nasıl, “Tıp bilgisi (ehliyet ve liyâkati, tecrübe ve ihtisâsı) olmadığı halde tabipliğe soyunan kimse, hastanın ölümünden sorumludur”1 hadis-i şerifinin öğrettiği üzere yarım doktor candan ediyorsa, “Allah kullarından ilmi birden söküp almaz. Lâkin âlimleri kabzetmek suretiyle ilmi alır. Nihayet hiçbir âlim bırakmadığı zaman, insanlar câhil başlar/başkanlar edinirler. Onlara suâller sorulur da bilgisizce fetvâ verirler. Böylece hem saparlar hem saptırırlar!”2 hadis-i şerifinin öğrettiği üzere yarım hoca da dinden-imandan edebilir. Tabii, “Yarım hukukçu haktan eder” gibi muhtelif ilim ve sanat dalları için benzer tesbitlerde bulunmak mümkündür. Ne var ki, din ve iman gibi insanı dengede tutan ve hayatı anlamlı kılan bir başka temel değer yoktur. Şüphesiz, sağlıklı bir din anlayışının oluşması, din öğretimi ve eğitiminin ciddiye alınmasına bağlıdır. Ayrıca dinin, kendine has dili, terminolojisi, usûlü, tarihi ve literatürü olduğu gerçeği ısrarla vurgulanmalıdır. Bu itibarla, dinî meselelerde ehliyet ve liyâkatten mahrum, ilim ve ciddiyetten uzak, üstünkörü araştırıp çok konuşmayı ve çok yazmayı marifet zannedenler karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi resmî veya özel kurumlar ve gönüllü kuruluşlar gerekli tedbirleri almak suretiyle rehberlik yapmalıdırlar.

Meşhur sahâbî Abdullah b. Mes’ûd’un (r.a) şu serzenişi hayli anlamlıdır: “Kendisine sordukları her konuda insanlara fetva veren kimsenin aklî dengesi bozuktur!”3. Onun, muhataplarına yaptığı şu konuşma da aynı noktayı vurgulaması bakımından câlib-i dikkattir: “Sahâbe, iç dünyaları itibariyle ümmetin en nezihi idi. İlim yönünden onlar ümmetin en derin ve insanların en külfetsiz olanları idi. Siz âlimleri çok, hatipleri (lâfazanları) az olan bir devirde yaşıyorsunuz. Sizden sonra âlimleri az fakat hatipleri (nutuk çekenleri) çok olan bir zaman gelecektir. Kimin ilmi çok, konuşması da az olursa o övgüye layıktır. İlmi az iken çok konuşan kimse ise yergiye layıktır”.

İlim ve siyaset adamı Ömer b. Abdülazîz’in (v. 101/719) şu uyarısı, bilhassa ihtilaflı olan dinî bir konunun henüz mutfakta pişirilmeden/olgunlaştırılmadan kamu önünde konuşulmasının/tartışılmasının tehlikeli bir gidişat olduğunu öğretmesi bakımından önemlidir: “Avam insanların önünde dinî bir mesele hakkında fısıldaşan ve konuşan bir topluluk gördüğünde, bilesin ki onlar, bir dalâlet peşindedirler!”4.

İmam Ca’fer es-Sâdık’ın (v. 148/765) şu uyarısı da hayli düşündürücüdür: “Allah’ın dini hakkında ince anlayış ve derin bilgi sahibi olun, (ilim ve medeniyetten uzak) bedeviler gibi olmayın. Zira Allah’ın dini hakkında ince anlayış ve derin bilgi sahibi olmayan kimseye, kıyâmet günü Allah rahmet nazarıyla bakmaz ve onun hiçbir amelini temize çıkarmaz”5.

Araştırma ve ihtisas sâhası dışına çıkarak konuşan veya yazan bir çok kimsenin oldukça gülünç duruma düştükleri bilinir. Hayretâmiz bir üslupla, “Adam, ihtisâsı dışına çıkıp konuştuğu zaman işte böyle acâip-garâip şeyler söyler!”6 diyen meşhur âlim İbn Hacer el-Askalânî (v. 852/1448) bu noktaya işaret eder.

“Ulemânın taşlaşması karşısında uzun yıllardan beri dinle ilgili konularda herkes kendini söz sahibi görmeye başlamış, belki buna mecbur olmuş bulunuyor. O kadar ki, Türkiye’de eski yazı bilen kimseler bile kendilerini İslâmiyet üzerinde selâhiyetli görmeğe başlamış, üstelik yeni nesiller onların gerçekten birer din mütehassısı olduğu fikrine kapılmıştı. Ulemâ sınıfının saygıdeğer bir sosyal grup olarak aramızdan çekilmesinden bu yana sâdece eli kalem tutan değil, ayağı iktidarda olan politikacılar da birer din reformcusu veya müctehid hüviyetinde ortaya çıkmaya tereddüt etmediler”7 şeklindeki tesbit de bu hususun altını çizer.

“Benim hedefim” diyor Mısırlı âlim Muhammed Gazzâlî (v. 1996), “Ârız olan her türlü şâibeden sünneti ayıklamak ve İslâm kültür mirasını, haklarında şöyle söylenen insan tiplerinden himaye etmektir: “Onlar, cumartesi günü ilim talebinde bulunurlar, pazar günü onu tedris ederler, pazartesi günü de o ilmin hocaları olarak çalışırlar. Salı günü ise artık büyük müctehid imamlara dil uzatarak ‘biz de ricâl, onlar da ricâl’derler!”8

Onun bu tesbiti, Mısır’a hicret zorunda bırakılan Mehmed Âkif Ersoy’u (v. 1936) hatırlatır:

“İşin racülleri kimlerse çıksın orta yere;

Ne var, ne yok, bilelim, hiç değilse, bir kere.

Sabahleyin mütefelsif, ikindi üstü fakîh;

Sular karardı mı pek yosma bir edîb-i nezîh;

Yarın müverrih; öbür gün siyâsetin kurdu;

Bakarsın: ertesi gün ictihâda pey vurdu!...

Hulâsa bukalemun fıtratında züppelerin

Elinde maskara olduk… deyin de hükmü verin!”9

Kabul edilmelidir ki, haddini bilmek ve kendini tanımak, bir kemâl ve fazilet işareti sayılır. Hz. Ali’ye nisbet edilen bir hikmet olan “Kendini tanıyan/bilen mutlaka Rabbini tanır/bilir” fehvâsınca, haddini bilen ve kendini tanıyan insanın kendini ve Rabbini tanıması, haddini bilmeyen ve kendini tanımayan insanın da Rabbini tanımak gibi bir haz ve nimetten mahrum kalması mukadderdir.

Bir yerde, insanın doğru ilişkiler ve davranış biçimleri içinde bulunması demek olan haddini bilmek, hem zihnî-teorik, hem de ahlâkî-pratik bir tavır ve davranıştır. Geçersiz ve temelsiz mazeretler ileri sürerek kendini kamufle etmek nasıl bir aşırılık (tefrit) ise, haddini aşarak büyük iddialarda bulunmak da bir aşırılık (ifrat) tır. “Her şeyi en iyi ve en doğru şekilde ben bilirim/düşünürüm/yaparım” iddiası, “hevâ ve hevesini tanrı edinen”10 anlayıştan, bencillik ve egonun isteklerinden kaynaklanır. Haddini bilen insan kibirden uzak durarak mütevazı bir üslup takip eder. Tabii bu üslup, vasat ve şartların gerektirmesi halinde, onun meydan okuyarak konuşup yazmasına engel olmaz, olmamalıdır.

Mesela günümüzde, kadının örtünmesi gibi bir meselede her kesimden insanın kendinde konuşma cüreti bulduğu ve kendi zâviyesinden bakarak konuyu tartıştığı görülür. Gerçi bu tartışmanın yeni olmadığı, bilhassa Tanzimat’tan bu yana şu veya bu şekilde konunun gündeme getirildiği bilinir. Nitekim İzmirli İsmail Hakkı (v. 1946), “Tesettür Meselesinin Turuk-ı Halli” başlıklı yazısında yaşadığı döneme ait bilgiler verir. Tesettür konusunun dayandığı delillerin Kur’an ve Sünnet olduğunu ifade eden İzmirli İsmail Hakkı şöyle der: “Emir bi’l-ma’rûf ve nehiy ani’l-münker menolunmadıkça, ilm-i şerîat erbâbı bulundukça, onlar sâkit ani’l-hakk olmadıkça kadınlar ile tatlı tatlı sohbet edilemez”11

Son derece nazik ve zarif bir şahsiyet olmasına rağmen, dinî konularda sorumsuz kimselere karşı zaman zaman sertleştiği nakledilen12 rahmetli İzmirli, karşılaştığı tuhaf yorumlar ve haddi aşan garip iddialar karşısında bir emânet-i ilmiyye gereği yukarıdaki hatırlatmayı yapmış olmalıdır.

İzmirli İsmail Hakkı’nın açıkladığı üzere kadının örtünmesi, salt örf ve âdete dayanan bir uygulama değil, dinin vazgeçilmez hüküm ve talimâtından, yani zarûrât-ı dîniyyeden biridir. Başörtüsü, politik veya ideolojik bir simge değil, dinî (temeli ve meşrûiyeti dine dayanan) bir şiâr ve tezâhürdür. İslâm âlimleri, Kur’an, sünnet, icmâ ve fiili tatbikatla sâbit olan örtünme hükmünü hafife alarak ve onu alay konusu yaparak reddetmenin, iman dairesinden çıkaran bir isyan hareketi ve küfür davranışı olduğunu belirtirler. Fakat, “Allah beni affetsin, dinin bu hükmünü yaşamakta zorlanıyorum ve hayata geçiremiyorum!” diyerek örtünmeyi ihmal etmek ise büyük bir günah olarak kabul edilir.

“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) esirgesinler, namus ve iffetlerini korusunlar! Açıkta kalan/kendiliğinden görünen kısmı müstesna olmak üzere, zînetlerini göstermesinler...”13 âyetinde geçen “Açıkta kalan/kendiliğinden görünen kısmı müstesnâ” tabiri, hemen bütün ulemâ tarafından yüz ve eller şeklinde anlaşılmış; yüz ve ellerin örtülmesi gerekli (avret) uzuvlar olmadığı ifade edilmiştir. Kur’an ve hadis metinlerinden çıkan ortak neticeye göre örtünme, iffeti koruyan, korunmaya vesile olan ve Rahmân’a yaklaştıran bir izzet ve fazilettir. Müstehcenlik, açık-saçıklık ve çıplaklık ise, şeytânî bir vesvese ve fitneye düşüren bir zillet ve rezalettir.

Bu itibarla, günümüz şartlarında üniversitelerde veya resmî dairelerde serbest bırakıldığı takdirde, başörtüsünün kamu düzenini bozacağı, bir siyasal simge ve bir tehdit olacağı, dindar-dinsiz ayırımcılığına imkan vererek farklı dinî kanaat ve inanışları olan öğrenciler veya vatandaşlar arasında çatışma doğurabileceği iddiasını kabul etmek mümkün değildir.

Toplumun huzur ve sükûnu, insan hak ve hürriyetlerine, dinin hüküm ve hikmetlerine saygı gösteren, “Eğer bilmiyorsanız ilim (zikir ve fikir) erbâbına sorun”14 âyeti gereğince bilmediğini bir bilene sorarak kendini yenileyen ve ne olduğunun farkında olan insanların varlığına bağlıdır.

Dipnotlar: 1) Ebû Dâvud, Diyât, 25; Nesâî, Kasâme, 41; İbn Mâce, Tıb, 16. 2) Buhârî, İlim, 34, İ’tisâm, 7; Müslim, İlim, 13-14; Tirmizî, İlim, 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 162, 203. 3) Ebû Yusuf, Kitâbu’l-âsâr, s. 200. 4) İbnü’l-Cevzî, Telbîsü İblîs, s. 115. 5) Küleynî, Usûlü’l-Kâfî, I, 80. 6) İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, III, 683. 7) Erol Güngör, İslâmın Bugünkü Meseleleri, İstanbul 1991, s. 239-240. 8) s. 6-9, 13-15. 9) Mehmed Âkif, Sebîlür...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dinî Konularda Haddini Bilmek
« Posted on: 26 Nisan 2024, 08:15:45 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dinî Konularda Haddini Bilmek rüya tabiri,Dinî Konularda Haddini Bilmek mekke canlı, Dinî Konularda Haddini Bilmek kabe canlı yayın, Dinî Konularda Haddini Bilmek Üç boyutlu kuran oku Dinî Konularda Haddini Bilmek kuran ı kerim, Dinî Konularda Haddini Bilmek peygamber kıssaları,Dinî Konularda Haddini Bilmek ilitam ders soruları, Dinî Konularda Haddini Bilmekönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes