๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Temmuz 2010, 18:51:39



Konu Başlığı: Din kimsenin tekelinde olmamalı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Temmuz 2010, 18:51:39
Din kimsenin tekelinde olmamalı  


İSLAM’ın insana ulaşmadaki metodu "sevdirmek ve müjdelemek"tir "Zorlaştırmak" veya "korkutmak" değil

Dini anlatanların, ilahiyatçıların despotça ve dinin tek temsilcisi gibi konuşmaları yanlıştır Birilerine sataşmaları, şahsi yatırımcılık yapmaları, politik göndermelerde bulunmaları doğru değildir Halkın anlayamayacağı tarzda ağdalı, ağır ve sınırı zorlayan akademik çalışmaları halka değil, özel ilmi toplantılarda gündeme almaları gerekir 1400 senelik İslami mirastan kopmadan, modern dünyayı da iyice tanıyıp ihtiyaca göre halka gitmeleri gerekir

Gençleri kazanacak, onları zararlı felsefelerden uzak tutacak bir yöntem seçmeleri gerekir Kendilerini yenilemeleri, camiye gelen halkın ayağına gitmeleri şarttır Konuşurken, yazarken; Allah için Allah’a sığınarak, takvayla, samimiyetle, hissederek, hissettirerek, hurafe ve bidatten uzak, her kesimi kuşatacak bir yol bulmaları gerekir Sipariş fetva değil, dinin istediğini söylemeleri gerekir Aksi takdirde gençleri satanizme, olgunları nefislerine itmiş olurlar

* * *

Diyanet görevlileri, ilahiyat fakültelerinin öğretim üyeleri, özel olarak kendilerini yetiştirmiş olanlar, dini kaynaklara ulaşabilenler, kendi birikimlerini halka yansıtma hakkına sahipler Bu ülkede kimseden de icazet almamalılar Hiç kimse bu konuda tekel hakkına sahip değildir Din de bu tekel hakkını tanımaz Tanısaydı bu kadar mezhep çıkar mıydı? Aksi halde içtihadın kapısını kapatırsınız Dini, kazuistik, yaşanmaz, uygulanmaz bir hayal haline getirirsiniz

Muhteşem bir dini; kim, ne adına, hangi yetkiyle temsil eder! Hiç kimse Bunun sınırları herkesi aşar Adı-sanı, makamı, mevkii, ilmi, birikimi vs ne olursa olsun hiçbir fani Kuran ve Hz Muhammed (SAV) adına konuşamaz Ancak ondan aldığını anlatır, o kadar Ötesi boş sözdür, iddiadır, tutarsız ve hoş bir avuntudur Hz Peygamber’in (SAV) bir sefer sonrası, anlaşma-sözleşmeye "Allah ve Resulü adına imza atıyorum" diyen sahabeye, "Hayır, kendi adına anlaşmaya imza at, benim adıma değil" demesi yeterli bir ders vermiyor mu?

Hz Peygamber (SAV), namazı uzattığı için arkadaki cemaati yormuş olan Muaz bin Cebel’i(RA) yanına çağırır ve şöyle buyurur: "Sen bu hareketinle insanları fitneye mi uğratıyorsun Muaz! İhtiyar olabilir, hasta olabilir cemaatte"

Namazlarda daha çok ayet okuyayım çizgisini, yeterli kadarınca oku çizgisine çeken bir muhteşem uyarı

Geçenlerde gazetelere yansıyan bir röportajda en güzide kuruluşlarımızdan olan Diyanet’in bir görevlisi, "tele vaizlerden" şikáyetçi olmuştu Televizyonlarda dini anlatmak veya sorulara cevap vermek "tele vaiz" olarak nitelenecekse bunu yıllarca Diyanet de yürüttü Ve yürütülmeli de Hálá da haftalık periyotlarla yürütüyor Bizde genel tespitler yapmak, vitrine çıkmaya çalışmak hastalığı vardır Belki, şu tarzdaki dini temsiller hatalıdır denseydi problem olmazdı

Peki, şikáyet niye! Biz etkili olamıyoruz da başkası neden etkili oluyor diye televizyonlara çıkan hocalarımıza ve ilahiyatçılarımıza sitem etmek neden? Siz de etkili ve faydalı olun Kavga etmeden, magazine malzeme olmadan, duruşunuzu bozmadan televizyonlarda din anlatmak tabii ki sizin de hakkınız Hakkınız gasp edilmedi ki!

Burada şu sorunun cevabını vermeli bu tür röportajı verenler: Biz neden etkili olamıyoruz? Neden program yaptığımız televizyonlarda istenilen izlenme oranlarını yakalayamıyoruz? Veya neden programlara çağrıldığımızda hemencecik ürküyoruz, korkup siniyoruz? Çarşıda, sokakta bizi görenler neden koşup bizleri kucaklamıyorlar? Eksiğimiz nerede? Belki de bu makamları hak edemiyoruz Düşünüp özeleştiri yapalım

Bunu düşünmeli herkes Sabah kuşağında program yapan bir hanımefendi, beni programına çağırdığında, "Magazin ağırlıklı programa katılamam" demiştim de şu cevabı vermişti: "Biz gelecek ilahiyatçı buluruz o halde Siz gelmezseniz bizi başkasına mahkûm edersiniz Din adına konuşma yetkisini temsil ettiğini zannedenler ya konuşmalılar veya oturup konuşanları dinlemeliler"

* * *

Televizyon ekranı; cami, Kuran kursu, konferans salonu değildir Bu yerlerin her birinin kendine göre hitap üslubu ve tarzı vardır Bunları karıştırırsanız, karışırsınız Kenarda kalırsınız Televizyonlara çıkan ilahiyatçı arkadaşların da; vakur, hassas, saygın, mesafeli ve ne verdiğinin veya vereceğinin farkında olması gerekir Magazinleşmemeli, şov malzemesi olmamalı, ısmarlama fetva vermemeli, Allah ne buyuruyorsa onu iletmeli

Dini anlatmak, her ilahiyatçının görevi ve hakkıdır Yeter ki doğru ve faydalı konuşsun veya yazsın Bundan rahatsız olup, eyvah tekeli kaptırdım diye hayıflanmak ilim adamına değil, şahsi yatırımcılık yapan hesap adamlarına yakışır



ALINTI