๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 30 Ağustos 2012, 14:20:04



Konu Başlığı: Diline sahip olamayan şairin acı sonu
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 30 Ağustos 2012, 14:20:04
DİLİNE SAHİP OLMAYAN ŞÂİRİN ACI SONU

Eskiden İslâm dünyasında gazeteci yoktu ama gazeteciden çok daha müessir şairler vardı. Bir şâir herhangi bir devlet adamını, yahut servet sahibini, ya da ilim ehlini diline dolamaya görsün, yandı çırası onun. Bir de bakarsınız ki, aleyhinde söylenen şiirler dilden dile dolaşmaya başlamış. İslâm ülkelerinin hemen her yanında ezberlenip söylenir olmuştur.
Bu yüzden şâirlerin birçoğu devlet adamlarının iltifatına mazhar olup, itibarlara nâil olurken, birçokları da boyunlarını yağlı iplere vermekten kurtaramamışlardır.
Bu şâirlerin içlerinde hakkı, gerçeği dile getirenler bulunduğu gibi; haksızlığı, edepsizliği, daha doğrusu ahlâk anarşisini yaymayı hedef alanlar da olmuştur.

Trablus’ta doğup hicri (548)’de Halep’te ölen şâir İbn-i Münir, edepsizliğiyle bilinen şairlerden biriydi.
Bir adama kızmasın, bir devlet büyüğüne öfkelenmesin, yapmayacağı hicviye, söylemeyeceği kafiye yoktu.
İbn-i Münir, Orta Doğu’da Rafizîliğin yayılmasına çalışan bozguncuların da başında geliyordu. Bu yüzden Şam hâkimi Tuğtekin Atabey, onun dilini kesmek istemiş, fakat araya giren fuzulî şefaatçıların hatırı için Şam’dan sürmekle yetinmek zorunda kalmıştı.
Bozguncu şiirleriyle iyice başbelâsı haline gelen bu İbn-i Münir, kendisinden bir asır önce yaşamış Ebû’l-Alâ-i Maarri’den ilham almıştı.
Fevkalâde şiir kabiliyetine sahip olan Maarri, kendinden sonra gelecek şâirlere kötü örnek olmuştu. Nitekim (448)’de Şam yakınındaki Maarra’da gözleri âmâ olarak ölen Maarrî, mezar taşına itikadsızlık ve sapıklığının ifadesini şu şiiriyle hâk ettirmişti:

“İşte babamın bana işlediği cinayet
Ben ise işlemedim kimseye böyle hıyânet!”

Bununla babasının dünyaya gelmesine sebeb olduğu için cinayet işlemiş olduğunu, kendisi kimsenin dünyaya gelmesine sebeb olmadığı için bu cinayeti işlemediğini söylemek istiyordu.
Mâneviyattan mahrum Maarrî’den ilham alarak Orta Doğu’da itikadsızlık ve imansızlık cereyanını yaymaya çalışan Rafizî şâir İbn-i Münir, ayrıca içkiye de mübtelâ idi. Hem içer, hem de içkiyi medheden şiirler söyler, sarhoşluğun medhiyesini yapardı. Zaten dilinin kesilmesi için harekete geçilmesine de bu gibi şiirleri sebeb olmuştu.
Dimeşk tarihinde bu ayyaş şair hakkında esrarengiz bir rüya kaydedilir. İbretli bulduğum için arzedeceğim sizlere. Herhalde siz de ibretli bulacak, hayret duyarak okuyacaksınız.
Hâdiseyi Dımeşk Tarihi yazarı Hatib şöyle anlatır:
“Vefatından bir müddet sonra Rafizi şâir İbn-i Münir’i rüyamda gördüm. Ben bir bostanın yüksekçe odasındaydım. Şâir ise aşağıda çukur gibi derinlikte bulunmaktaydı.
Kendisine:
– Orada neden bekliyorsun, buraya çıksana, dedim.
– Çıkamam, çünkü bu pis kokulu yerde tutukluyum... diye cevap verdi.
– İçki kokusu mu? diye sordum.
– Keşke içki kokusu olsaydı, ondan da fena, dedi.
– Neymiş o içkiden de fena olan? dedim.
– Ne olacak, şiirlerimle yaptığım haksız hicviyeler, şarap üzerine düzdüğüm cazip medhiyeler...
O sırada şâirin dilini gördüm. Uzamış, toprağa kadar sarkmıştı.
– Nedir öyle ağzından sarkan? dedim.
– Sorma onu, dedi ve şöyle devam etti:
– Söylediğim her haksız şiir aklıma gelince dilim hemen böyle uzuyor, elim ucuna erişmez hale geliyor. Tam bu sırada karşımda bir köpek peydah oluyor, başlıyor dilimin ucundan ısırıp çekmeye. O çekiyor, ben peşinden sürükleniyorum. Böylece haksız şiirlerim, şarap üzerine düzdüğüm kafiyelerim yüzünden azab görüyorum.. Keşke dilime sahip olsaydım da ahlâksızlık telkin eden şiirler söylemeseydim, şarap üzerine övgüler yazmasaydım...

AHMET ŞAHİN