๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Kasım 2010, 12:01:01



Konu Başlığı: Dilin sığlaşması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Kasım 2010, 12:01:01
Dilin Sığlaşması



Düşüncenin sığlaşmasının nedenlerinden biri, belki de en önemlisi, dildeki sığlaşmadır. Düşünülen şeyler dil aracılığıyla ifade edilir. Düşüncelerin açık-seçik ve anlamlı bir şekilde ifadesi sözcükler aracılığıyla mümkündür. Dolayısıyla, konuşma ile doğru düşünme arasında oldukça derin ve sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bu iki unsur olmadan insanın zihinsel bakımdan olgun ve tamam bir varlık olduğu düşünülemez. İnsanın diğer varlıklardan ayrılan en önemli özelliği de budur.

Klasik eğitimin dil ve mantıkla başlamasının nedeni dil ve düşünce arasındaki bağlantıdan ileri gelmektedir. Kullanılan dilin özelliklerinin bilinmesi ve bu bilginin doğru düşünce üretebilmek için kullanılabilmesi gerekir. Bir dilin sözlük ve yazım kurallarının bilinmesi teknik bir ayrıntı olamaz. Dil üzerindeki çalışmalardan amaç yalnızca etimolojik sonuçlar çıkarmak da değildir. Dil ile ilgili bilgiler insana gerçekliğin kavranmasını ve ifade edilebilmesini sağlar. Bu ise, insan olmanın en alt koşuludur.

Yaratıcının eşref-i mahlukat olarak yarattığı insanla iletişim kurmak için dili seçmiş olduğunu anımsamakta yarar var. Kitabi vahiy Yaratıcı ile yaratılan arasında kurulan bir ilişkidir. Şöyle ki, Yaratıcı kullarına doğruyu, yanlışı, emir ve yasaklarını bir kitap yani dil aracılığıyla anlatır. Dua da dil aracılığıyla Rabbimizle kurduğumuz bir iletişimdir.

Dil, diğer insanlarla iletişim kurmak için de muhtaç olunan önemli bir araçtır. Bir arada yaşama iradesini gösteren insanlar barışı, kardeşliği ve dostluğu dilin sunduğu imkânlarla sağlarlar. Birbirilerinin söylediklerini anlamayan insanların ortak bir ideal etrafında toplanmaları, uygarlık kurmaları düşünülemez.

Sözcükler yalnız başına düşünce için yeterli değildir. Onları anlamlandıran, onlara renklilik ve canlılık katan ise düşüncelerdir. Bir insanın düşünce dağarcığı ne kadarsa, başkalarına sunacağı şeyler o kadardır. Ağızdan dökülen sözcükler belli bir düşünce sisteminin sonucunda ortaya çıkar. Düşünülmeden ve ölçülüp biçilmeden söylenen söz, anlamlı bir söz değildir.

Dil, değişmeyen ve ölü bir imgeler yığını değildir. Onlar da canlıdırlar. Sözcüklere yüklenen anlamlar zamanla değişebilir, derinlik kazanabilir, güçlenebilir ya da sığlaşıp işlevsiz hale gelebilir. Tefekkür, algılama biçimi ve sosyal alışkanlıklar değiştiğinde sözcüklerin anlam alanı da değişebilmektedir.

Günümüz Türkçe’sinin giderek sığlaşması ve sekülerleşmesi çarpık modernleşme serüveninin sonuçlarından biridir. Medyanın kullandığı sığ, yavan ve bayağı üslup toplumun tüm kesimlerine sirayet etmiş durumdadır. Anadolu’daki kahvehane dilinin medyatik dilden daha büyük bir derinliğe sahip olduğunu ileri sürenler bir gerçeği ifade etmektedirler. Çünkü bu ortamlarda yerel dil ve ifadeler kullanılmaya devam etmektedir.

Dil ile düşünce arasındaki ilişki dil ile kültür arasında da bulunmaktadır. Dildeki sığlaşma düşüncedeki sığlaşmayı, o da kültürel sığlaşmayı beraberinde getirmektedir. Asıl sorun dildeki sekülerleşmenin ve bayağılaşmanın yalnızca kendilerini aydın sanan grubu değil, toplumun büyük bir kesimini etkisi altına almasıdır. Magazin diliyle konuşan insanların din, kültür, uygarlık, felsefe, sosyoloji ve ilahiyat gibi alanlarda sağlıklı ve derinlikli bir düşünce ufkuna sahip olması mümkün değildir. Seküler etki bazen dini literatürde de görülmektedir. Çağdaş düşünce akımlarının etkisinde kalanlar Rasulullah’ı büyük bir kahraman, komutan, devlet adamı, öğretmen ve sosyal uzlaşmacı olarak tasvir etmektedirler. Böylelikle Rasulullah’ın ne kadar üstün özelliklere sahip olduğu anlatılmak istenir. Oysa iyi niyete dayanan bu yaklaşım biçiminin arkasında çağdaş düşüncenin hümanist ve seküler etkisi bulunmaktadır. Rasullulah kuşkusuz diğer insanlardan daha üstün özelliklere sahiptir. O, her yönden örnektir. Ancak, Rasulullah’ı diğer insanlardan ayıran en önemli özellik onun vahiy almış olmasıdır. Onun bu niteliği diğer tüm başarılarından önce gelir.

Görülüyor ki, dilin sekülerleşmesiyle zihnin sekülerleşmesi  başa baş  gitmektedir. Sözcüklerin manevi ve metafizik anlamlarının boşaltılması zihin dünyasındaki sığlaşmayı derinleştirmektedir. Türkçe’nin bayağı bir dil haline gelmesi Türkiye’nin düşünce ufkunu daraltan önemli engellerin başında gelmektedir. Çünkü dilin sınırı, düşüncenin de sınırını belirler. Türkiye’nin kendi sesini bulabilmesi, bir zihin ve gönül dünyası oluşturabilmesi dil evrenini yeniden kurmasına bağlıdır.


 
Altan Murat Ünal