> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Dildeki hançer gıybet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dildeki hançer gıybet  (Okunma Sayısı 555 defa)
01 Kasım 2010, 22:34:29
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 01 Kasım 2010, 22:34:29 »



Dildeki Hançer: Gıybet


İnsandaki bütün haslet ve istidatlar, bir yönüyle nîmet, diğer yönüyle âfet olabilecek özelliktedir. Bunlar, insanın olgunluk seviyesine göre ortaya çıkar. Yani Cenâb-ı Hak, bizlere bütün kabiliyet ve imkânları, tabiri câizse, müspet veya menfî her iki şekilde de işlemeye müsait bir "ham malzeme" olarak vermiştir. Yine insanoğluna lutfedilen her bir nîmet, ayrı bir külfet ve sorumluluk yükler. Sorumluluğun derecesi, nimetler nisbetindedir. Bu durumda insana düşen, sahip olduğu bütün kabiliyet ve imkânları, en doğru bir sûrette ve tam yerinde kullanabilme maharetini göstermek ve onları nîmet hüviyetinde değerlendirebilmektir. Aksi hâlde başını âfet ve musîbetlerden kurtaramaz.

Bu hakîkat, Allah'ın kelâm sıfatının bir tecellîsi olarak insana verilmiş bulunan, en çok kullandığımız lisan kabiliyetimizde daha çok bârizdir. Bir kimse, eğer onu zikir ve şükür gibi hayırlı amellere âmâde kılarsa bir cennet bülbülü olur; fakat yalan, hakaret ve gıybet gibi kötü fiillere âlet ederse, o zaman da bir cehennem sermayesine dönüşür.

Bu bakımdan dilin hangi şekilde ve nasıl vazife göreceği, yani bir nîmet mi, yoksa bir âfet mi olacağı hususu, daha ziyâde kalbin kıvamına bağlıdır. Çünkü dilimiz, kalbimiz ve hissiyâtımızın tercümanlığı vazifesini îfâ etmektedir. Bir atasözünde "Küpte ne varsa, dışarıya o sızar." denilmiştir. Bu sebeple kalbin durumuna göre şekillenen hayır ve şerrin en müthişi olan Rabbe yaklaşmak veya O'ndan uzaklaşmak hususunda dilin ortaya koyduğu amellerin büyük bir yeri vardır. Yani dil; terfîde de, tenzilde de en müessir vâsıtadır.

Îmânın kalb ile tasdikle beraber bir de dil ile ikrar edilmesinin şart olduğu gerçeğine dikkat edersek, dilin ne kadar büyük bir nîmet olduğu ortaya çıkar. Aksi istikametteki kullanılışı da ne büyük bir âfet ve hüsrana dönüşeceğini göstermektedir. Gerçekten de insanoğlunun başına gelen büyük musîbetlerin çoğu, aslında hep dil nîmetinin yanlış kullanılmasından kaynaklanmıştır. Öyle ki büyükler:

"Belâ, ağızdan çıkan söze bağlıdır." demişlerdir.

Dünya ve âhiret musîbeti ahlâksızlıklardan olan kötü zan, kusur gözetleme, ayıp araştırma, hasetleşme, arkadan çekiştirme ve dargınlık gibi rezâletlerin tamamı, bir bakıma zehirli kalplerde ve özellikle de dilde toplanır. Bunlar, ferdi ve topluluğu içinden yıkan ve musîbetler getiren en korkunç âfetler ve tehlikelerdir.

Sayısız kötü vasıflarla âfet hâline dönen bir dil, artık öldürücü bir zehir gibidir ki, hem sahibini mahveder, hem de çevresini...

Hâsılı dil terbiyesi, insan hayatında en mühim eğitimlerden biridir. Çünkü âfet hâlinde zehir kusan bir dili, iyi yolda kullanmak bile isteseniz, o yine zarar vericidir. Fakat nîmet hâlindeki bir dil ise, her zaman feyz ü bereket kaynağıdır. Bu hakikati eskiler:

"Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır." diyerek ne güzel ifade etmişlerdir.
Nitekim âyet-i kerîmede de buyurulur:

"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle dâvet et!" (en-Nahl, 125)
Bu itibarla Hak dostları, bilhassa Allah yolunda dâvet ve tebliğde dilin nasıl kullanılacağı hususunda:

"Sakın yılanların zehirli diliyle konuşma!" diye îkaz etmişlerdir.
Demek ki, insanın olgunluğunun en bâriz alâmeti, dilini kullanabilme sanatına âşinâ olmasıdır. Zîra dil, Rabbimiz tarafından hemen her insana ihsân edilmiş ve ilâhî bir hikmet tecellîsi olarak imtihan vesîlesi kılınmıştır. Hikmet nazarıyla seyredildiğinde görülür ki, yersiz ve mânâsız konuşmaması için dilin etrafına otuz iki diş ile âdetâ bir hisar çevrilmiştir. Bu hâle ilâveten iki dudak da dişlerin önüne konularak sanki ikinci bir bent örülmüştür. Bütün bunlar, dilin muhâfaza zarûretinin bir ihtarı mâhiyetinde değil midir?

Diğer taraftan «Kılıç yarası geçer, fakat dil yarası geçmez!» ifadesi ile de dildeki âfete dikkat çekilmiş ve onun terbiyesine son derece îtina gösterilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Dolayısıyla dilin âfetlerini çok iyi bilmeli ve onlara karşı gerekli tedbirleri almalıyız. Bu tedbirlerin başı, sükûttur.

Dilin âfetleri içerisinde en başta dikkat edeceğimiz husus, hiç şüphesiz ki "gıybet"tir. Çünkü gıybet, dildeki en zehirli hançerdir.

"Gıybet nedir?" sorusunun cevabını Peygamber Efendimizin lisânından dinleyelim.

Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-'ın rivâyetine göre, Peygamber Efendimiz ashâbına şöyle sormuşlardır:

"-Gıybet nedir bilir misiniz?"

Ashâb-ı kirâm:

"-Allah ve Rasûlü daha iyi bilir!" dediler.

Bunun üzerine Allah Rasûlü:

"-Gıybet, müslüman kardeşinin hoşlanmadığı şeylerle arkasından çekiştirmendir." buyurdular.

Denildi ki:

"-Ya Rasûlallâh! Arkasından söylediğim o fenâ şey, ya kardeşimde varsa..."

Cevâben:

"-Söylediğin şey, onda varsa gıybet etmiş olursun; eğer yoksa ona iftira ve bühtanda bulunmuş olursun!.."

Bu hadîs-i şerîfe bakıldığında, insanların her türlü kusurunu söylemenin gıybet hükmünde olduğu anlaşılabilir. Lâkin bazı hâller vardır ki, insanların eksik ve kusurlarını söylemek îcâb eder. Meselâ evlenmek isteyen ve nikâh için namzed gördüğü bir şahsı araştıran kimseye veya ticârî bir ortaklık teşebbüsü için bilgi toplayan bir şahsa; gıybet olur korkusuyla bilinen doğruları söylememek, neticede cemiyet hayatı açısından daha büyük yanlışlara sebep olmaktadır. Öyleyse, bu tür hâllerde umûmun menfaati, şahsın hürmetinden önde gelir. Zararlı bir insanın kusurlarını açığa koymak sûretiyle diğer insanları ondan korumak, vicdânî ve insânî bir zarurettir. Bu gerçekleri açıklamak da, ancak ilgili şahıslarla sınırlıdır. Kişinin îcâb etmeyen mahrem hâllerini ortaya koymak veya ilgili-ilgisiz herkese anlatmak, haramdır.

Yine hakkın tesbit ve tevzî edildiği yerler olan mahkemelerde, adâletin tam ve eksiksiz yerine getirilmesi için, şâhitlerin, hakikati olduğu gibi nakletmesi de zarûridir. Burada da gıybet endişesi taşınmamalıdır. Bu sebepledir ki, bir kimsenin kusurundan bahsederken, bu söylenen sözlerin dînî cevaz hudutları içinde olup olmadığına son derece dikkat etmek lâzımdır.

Bu istisnâî hâllerin dışında insanların kusurlarını örtmek ve affetmek, her mü'minin şiârı olmalıdır. Bu, en mühim ahlâkî vasıflardan biridir ve insanın kemâlini gösterir. Başkalarının ayıplarını meydana koymadan önce şahsî kusurlarımızı gözden geçirmeliyiz. Her mü'min düşünmelidir ki; Cenâb-ı Hak, merhameti muktezâsı, kullarının kusurlarını örtmekte ve onlara af ve mağfiret vaad buyurmaktadır. Allah, ayıp örtenlerin nice kusurlarını örter. Ne mutlu o mü'mine ki, kendi ayıplarını görmekten başkalarının kusurlarını araştırmaya vakit bulamaz.

Hucurât Sûresi'ndeki âyet-i kerîmelerde, mü'min kulların birbirlerine karşı gözetecekleri edeb ve ahlâka temas edilirken bu hususta dilin muhâfaza ve terbiyesinin ehemmiyetine de işâret edilmektedir:

"Ey mü'minler! Bir topluluk, diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da, kadınlarla alay etmesin!.. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lâkaplarla çağırmayın. Îmandan sonra fâsıklık ne kötü isimdir! Kim de tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerdir."
"Ey îman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz, diğerinizi arkasından çekiştirmesin (gıybetini etmesin). Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O hâlde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir; rahîm (sonsuz merhamet sahibi)dir." (el-Hucurât, 11-12)
Âyet-i celîlede:

Gıybet edenler ve insanları nâmus ve haysiyetleri bakımından çekiştirenler, ölü bir mü'min kardeşinin etini yiyenler şeklinde tasvir ve temsil olunmaktadır.

Bu Kur'ânî teşbihte pek ince ve derin nükteler vardır. Gerçekten gıybet olunan kişi, yanımızda olmadığı için, hakkında konuşulanları duyamamak ve kendisini müdafaa edememek bakımından bir ölüye, mü'min olmak itibariyle de bir kardeşe benzediği açıktır.

O kardeşimizin yokluğundan istifâde ederek gıybet etmek sûretiyle onun haysiyet ve şerefine tecavüzde bulunmak, çekiştire çekiştire onun etini yemek şeklinde bir saldırış ve canavarlığı andırır. İnsanın şeref ve haysiyeti, âdeta vücud iskeletini örten bir et gibidir. Onu ayıplarını ve kusurlarını dökmek sûretiyle didiklemek, bir köpeğin herhangi bir leşi çekiştire çekiştire dişlemesinden daha câniyâne ve gaddarâne değil midir?

Hucurât Sûresi'ndeki bu âyet-i kerîmelerde:

-İnsanların birbiriyle alay etmemesi,
-Başkasını küçük görmemesi,
-Kötü lâkaplar takmaması,
-Sû-i zanda bulunmaması,
-Başkasının kusurlarını araştırmaması,
-Gıybet etmemesi emredilmektedir.
Görüldüğü üzere zikredilen ahlâkî zaafların çoğu, dil ile gerçekleşmektedir. Bu sebeple insanın dilini muhâfaza etmesi, dinin, ahlâkın ve kardeşlik hukukunun icabıdır. Nitekim Fudayl bin Iyâd der ki:
"Gıybetin girdiği yerden kardeşlik çıkar gider."

* * *

Selmân-ı -radıyallahu anh-Fârisî bir defasında Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in ashabından iki kişi ile beraberdi. Onların hizmetlerini görür ve yemeklerinden yerdi. Bir gün insanlar yürüdüğünde Selmân uyuyakalmış ve onlarla birlikte gidememişti. İki arkadaşı, onu arayıp bulamayınca çadırlarını kendileri kurarak konakladılar ve:

"-Selmân pişmiş yemeğe ve kurulmuş çadıra gelmekten başka bir şey bilmiyor." diyerek Selman'ı hafife aldılar.

Selmân geldiğinde de onu, kendilerine katık istemek üzere Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e gönderdiler. Selmân, elinde bir kabla Rasûlullâh -sallâllâhu ale...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dildeki hançer gıybet
« Posted on: 26 Nisan 2024, 02:23:13 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dildeki hançer gıybet rüya tabiri,Dildeki hançer gıybet mekke canlı, Dildeki hançer gıybet kabe canlı yayın, Dildeki hançer gıybet Üç boyutlu kuran oku Dildeki hançer gıybet kuran ı kerim, Dildeki hançer gıybet peygamber kıssaları,Dildeki hançer gıybet ilitam ders soruları, Dildeki hançer gıybetönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes