๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Kasım 2010, 13:38:02



Konu Başlığı: Derin imanın kazandırdığı akıl ve feraset
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Kasım 2010, 13:38:02
Derin İmanın Kazandırdığı Akıl Ve Feraset


Akıl, iman edenlerle inkarcıları birbirlerinden ayıran en önemli özelliklerdendir. Allah’ın iman eden kullarına ait bir özellik olarak yarattığı akıl, kişinin imanı, Allah korkusu ve teslimiyeti ölçüsünde gelişir. Allah korkusu ve samimi iman, kişiye hayatının her anında Allah’ın rızasına uygun hareket etmesini sağlayan bir anlayış kazandırır. Böyle bir kişi vicdanını kullanarak Kuran ahlakına en uygun olan tavrı seçer ve bunun sonucunda tüm hayatına hakim olan bir tavır mükemmelliği elde etmiş olur. Yüce Allah’ın sadece mümin kullarına verdiği bu üstün özelliğe Kuran’ın pek çok kıssasında dikkat çekilmiştir.

Akıl, zekanın çok üstünde ve çok daha derin bir kavrayış şeklidir. Zeka, en bilinen anlamıyla insanın düşünme, gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamıdır. İnsana zekanın çok üstünde bir anlayış kazandıran akıl ise, derin düşünebilme, doğruyu bulabilme ve her konuda çözüm getirebilme yeteneğidir. İnsana bu yeteneği kazandıran yegane özellik ise imandır. Allah, “Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29) ayetiyle iman edip Kendisi’nden korkup sakınmalarına karşılık kullarına Katından özel bir anlayış verdiğini bildirmiştir. Kuran’da bildirilen peygamber kıssalarında yer alan akılcı davranışlar, bu gerçeğin en açık delilleri ve müminler için hikmetli birer örnektir. Yüce Allah akıl sahibi kullarına, Kuran’da anlatılan kıssalar üzerinde düşünüp ibret almalarını bildirmiştir. Yusuf Suresi’nde şöyle buyrulmaktadır:

“Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kuran) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin ‘çeşitli biçimlerde açıklaması’ ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.” (Yusuf Suresi, 111)

Kuran’da bildirilen bu hatırlatma doğrultusunda ilerleyen satırlarda değerli Peygamberlerimizin kıssalarında anlatılan akılcı davranışlardan ve samimi imanları doğrultusunda Allah’ın kullarına verdiği ‘üstün kavrayış’tan bazı örnekler vereceğiz.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kıssası: Erken Hareket Etmenin Önemi

Allah Kuran’da, “Hani sen, mü’minleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir.” (Al-i İmran Suresi, 121) ayetiyle Hz. Muhammed (s.a.v.) üzerinde tecelli eden akılcı tavrı bildirmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) o dönemin mücadele ortamı içinde, müminlerin güvenliğini ve başarısını sağlayabilmek amacıyla evinden erkenden ayrılmıştır. Kuşkusuz Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaptığı bu uygulama, tüm inananlar için aklın ön plana çıktığı önemli bir örnektir.

Erken Hareket Etmek Neden Önemlidir?

Bu kıssadan da anlaşıldığı üzere önemli bir olay söz konusu olduğunda çabuk ve akıllıca harekette bulunmak gerekmektedir. Zira erken davranan bir insan yapılması gereken tüm faaliyetleri zamanından önce organize ederek, önceden fark edilmemiş olan ihtiyaçları ve detayları tespit edebilme imkanını kazanmış olur.

Geniş bir süre olduğunu bilmek, kişilerin sakin ve akılcı düşünebilmeleri için elverişli bir zemin hazırlar. Ayrıca toplu hareket edilmesi gereken bir olayda, kişiler arasında istişare edilmesi ve fikir birliğine varılması için de zaman kazanılmış olur.

Bunun yanında erken davranmak, son anda ortaya çıkabilecek bir pürüze veya beklenmedik olaya karşı önemli bir avantaj sağlar. Erken hareket edildiğinde, ortaya çıkan bir sorunu telafi etme imkanı olur.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de Allah’ın ona tecelli eden üstün aklı kullanıp, öngörülü davranmış ve erken harekette bulunmuştur. Mücadelenin gerçekleşeceği ortama erkenden giderek, burada müminler arasında bir görev dağılımı yapmış ve onları Allah’ın izniyle en elverişli yerlere yerleştirmiştir.

Hz. İbrahim Kıssası: Tebliğ Yaparken Birkaç Aşama Sonrasini Düşünmek

Kuran’da Hz. İbrahim’in gösterdiği birçok akıl örneğine yer verilmiştir. Bunlardan biri, puta tapan kavmi uyarmak ve onlara doğru yolu göstermek için uyguladığı bir plana ilişkindir.

Hz. İbrahim’in Kavmine Hasta Olduğunu Söylemesi


Hz. İbrahim, kavminin ilah edindiği putların (Allah’ı tenzih ederiz.) hiçbir şeye güç yetiremeyecek taş yığınları olduğunu ortaya çıkarmak için hazırladığı plan doğrultusunda ilk olarak bu kişileri putlardan uzaklaştırmak istemiştir. Bunun için kavmine hasta olduğunu söylemiştir. Hz. İbrahim’in bu yöntemi, Kuran ayetlerinde şu şekilde haber verilmiştir:

“Ben, doğrusu hastayım” dedi. Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar. Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: “Yemek yemiyor musunuz?” dedi. “Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?” Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.” (Saffat Suresi, 89-93)

Sadece Büyük Putu Sağlam Bırakması

Kavminin putların çevresinden uzaklaşmasının ardından, Hz. İbrahim büyük put dışında tüm putları kırmıştır. Bu davranışı, Kuran’da şöyle haber verilmiştir:

“Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.” (Enbiya Suresi, 58)

Şüphesiz Hz. İbrahim’in tüm putları kırıp geriye sadece büyük olan putu bırakmasının bir hikmeti vardı. Bu gerçek, kavmi putların başına geriye döndüğünde ortaya çıkmıştır. Tapındıkları putların yerle bir olduğunu gören kavmin bunu yapanın kim olduğunu sorgulamaya başladıkları ayetlerde şöyle bildirilmiştir:

“Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir” dediler. “Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik” dediler. Dediler ki: “Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.” (Enbiya Suresi, 59-61)

Hz. İbrahim’in Kavmine Putları Büyük Putun Kırdığını Söylemesi

Kavmi Hz. İbrahim’e putların durumunu sorduğunda, O, büyük putu işaret ederek bu durumu büyük puta sormalarını söylemiştir. Taşın konuşamayacağını ve olup biten olayları açıklayamayacağını düşünüp anlayan kavmin, bu taşların hiçbir güce sahip olamayacağını da kendilerine itiraf etmek durumunda kaldığı Kuran’da şöyle haber verilmiştir:

“Dediler ki: “Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?”“Hayır” dedi. “Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.”Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; “Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)” dediler.Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: “Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.”“ (Enbiya Suresi, 62-65)

Kuran’da Hz. İbrahim’in, bu konuşma üzerine şunları söylediği bildirilmiştir:

Dedi ki: “O halde, Allah’ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?” (Enbiya Suresi, 66)

Hz. İbrahim’in kavmine ilah edindikleri putların (Allah’ı tenzih ederiz.) hiçbir gücü olmadığını göstermesi üzerine, kavmin müşrikleri bir anlık vicdanlı düşünme sonrasında içinde bulundukları durumun ne denli aşağılayıcı olduğunu görmüşlerdir. Yüce Allah, samimi imanı ve gönülden O’na dönüp yönelen bir kul olmasıyla sebebiyle Hz. İbrahim’e üstün bir akıl ve anlayış vermiştir. Bu sayede Allah’ın kendisine nasip ettiği akıl ile onlara gerçekleri göstermiş, yanlış yolda olduklarını kendi kendilerine itiraf ettirmiştir.

Hz. Zülkarneyn Kıssası: Sağlam Tedbirler Almanin Önemi

Kuran’da Allah’ın kendisine sapasağlam bir iktidar verdiği ve “özü kapsayan bir bilgi”ye sahip olduğu bildirilen (Kehf Suresi, 83-84) Hz. Zülkarneyn’in kıssası şöyle haber verilir:

“İşte böyle, onun yanında “özü kapsayan bilgi olduğunu” (veya yanında olup-biten herşeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık. Sonra bir yol (daha) tuttu. İki seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn, gerçekten Ye’cuc ve Me’cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?” Dedi ki: “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.”“ (Kehf Suresi, 91-95)

Ayetlerde haber verildiği üzere halkın -yeryüzünde bozgunculuk çıkaran bir kavim olan- Yecüc ve Mecüc’den korunmak için talep ettiği “seddi” inşa etmeyi kabul eden Hz. Zülkarneyn bunu alışılmışın dışında bir yöntemle gerçekleştirmiştir. Halkı korumak için gerekli olan bu seddi Allah’ın izniyle öylesine akılcı bir yöntemle inşa etmiştir ki, set bir daha ne aşılabilmiş ne de delinebilmiştir. Bu gerçek, Kuran’da şöyle bildirilmiştir:

“Bana demir kütleleri getirin”, iki dağın arası eşit düzeye gelince, “Körükleyin” dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: “Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.” Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler. (Kehf Suresi, 96-97)

Hz. Zülkarneyn’in İnşa Ettirdiği Setin Sağlamlığının Sırrı Nedir?

Hz. Zülkarneyn’in bu başarısı kuşku yok ki Allah’ın lütfuyla üstün bir akla sahip olması sayesinde gerçekleşmiştir. Hz. Zülkarneyn aşılamayacak bir set oluşturabilmek için;

En sağlam malzemelerden demiri seçmiş, bu malzemeyi de olabilecek en etkili şekilde kullanmıştır.

Önce demir kütlelerini yerleştirtmiş, ardından bunları ateş haline gelinceye kadar körüklettirmiştir.

Son derece sağlam bir hale gelen seti bu haliyle de bırakmamış, ciddi bir tedbir daha alarak üzerine eritilmiş bakır döktürtmüştür. Böylece seddi, Allah’ın dilemesi dışında delinemeyecek, aşılamayacak kadar dayanıklı hale getirmiştir.

Samimi bir imana sahip olan kişiler, Allah’ın onlara lütfettiği akıl vesilesiyle her zaman Allah rızasının en çoğunu kazanmaya yönelik kararlar verirler. Akıl sahibi bir insanın en dikkat çeken özelliklerinden biri, bir tehlike karşısında geçici, zayıf çözümlere başvurmaması, aksine eldeki imkanlar dahilinde olabilecek en sağlam tedbirleri almasıdır. Bu vesileyle kişi bir tehlikeyi bir daha asla insanları tehdit edemeyecek, tek bir kişinin dahi zarar görmesine sebep vermeyecek şekilde ortadan kaldırmış olur. Hz. Zülkarneyn’in inşa ettiği sette de bu akıl alameti açıkça görülmektedir.

Hz. Yakup Kıssası: Önemli Bir Bilgiyi Kötü Niyetli Kişilerden Saklamak

Kuran’da bu konudaki akılcı tavrına dikkat çekilen peygamberlerden biri de Hz. Yakup’tur.

Hz. Yakup’un, Hz. Yusuf’un Kıskanıldığını Fark Etmesi

Hz. Yakup, oğullarından bazılarının, kendisinin Hz. Yusuf’a duyduğu sevgiyi kıskanmakta olduklarını Allah’ın izniyle fark etmiş ve bu nedenle de onların Hz. Yusuf’a bir kötülük yapabileceklerinden endişe etmiştir. Nitekim Allah, Hz. Yakup’un bu endişesinde haklı olduğunu, Kuran ayetlerinde haber vermiştir. Yusuf Suresi’nde Hz. Yakup’un oğullarının kardeşleri Hz. Yusuf için şöyle dedikleri bildirilir:

“Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.”” (Yusuf Suresi, 8)

Hz. Yusuf’a Gördüğü Rüyayı Kardeşlerinden Gizlemesini Öğütlemesi

Allah Katından kendisine özel bir ilim verilmiş olan Hz. Yakup (Yusuf Suresi, 68), oğlu Hz. Yusuf’un rüyasını kendisine anlatması üzerine ona bu rüyayı kardeşleriyle paylaşmamasını öğütlemiştir. Hz. Yakup, rüyasında yıldızların, Güneş’in ve Ay’ın kendisine secde ettiklerini gördüğünü anlattığında, bu rüyanın Hz. Yusuf’un Allah’ın seçtiği özel bir kimse olabileceğine işaret ettiğini anlamıştır. Zira Hz. Yakup bu bilginin oğullarının kıskançlıklarını daha da artırabileceğini ve bundan dolayı da onların Hz. Yusuf’a zarar vermeye kalkışabileceklerini düşünmüştür.

Kuran’da Hz. Yakup ile oğlu Hz. Yusuf arasında geçen bu konuşma şöyle haber verilmiştir:

“Hani Yusuf babasına: “Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) onbir yıldız, Güneş’i ve Ay’ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm” demişti.(Babası) Demişti ki: “Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.”“Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Yusuf Suresi, 4-6)

Görüldüğü gibi Hz. Yakup kıskançlığın doğurabileceği muhtemel sonuçları önceden tespit etmiş, bu yönde önlem almış ve kötü niyetli olabilecek kişilerden önemli bir bilgiyi saklamıştır. Müminler, bu kıssada anlatılan akıl alametlerinden de ders almalıdırlar. Ayrıca kendileri de bu akla sahip olmak ve Allah’a yakınlıklarını artırmak için dua etmeli ve samimi bir çaba harcamalıdırlar.

Yazıda bahsettiğimiz ve tüm müminlerin örnek alması gereken bu akıl örneklerini, kullarına ilham eden Yüce Allah’tır. İnsan, Allah tarafından yaratılmış bir varlıktır. Müstakil bir güce veya akla sahip değildir. Ona sahip olduğu zekayı veren üstün aklını tecelli ettiren Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir.

Allah’ın üstün aklını üzerinde tecelli ettiği müminler bu sayede içinde bulundukları dünyayı çok daha ince yönleriyle değerlendirebilirler. Evrenin hangi köşesine dönüp baksalar karşılaştıkları her detayın Allah’ın sonsuz aklının örnekleriyle dolu olduğunu görürler. Kuran’da Allah’ın bu üstün aklı ve sanatı karşısında insanın nasıl aciz kaldığı şöyle bir örnekle haber verilmiştir:

“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4)

Bu ayetlerde bildirildiği üzere Allah’ın kusursuz yaratmasında hiçbir eksiklik yoktur. Allah’ın sonsuz aklı, insanın sınırlı aklı ile kıyaslanmayacak kadar üstün ve eşsizdir. Evrendeki her sistemde karşılaşılan kusursuz yaratılış, bu üstün aklın bir göstergesidir. Allah’ın, insanlara böylesine kusursuz sistemler göstermesinin bir sebebi de, insanın aklın gerçek sahibinin Allah olduğunu bilmesi, Rabbimiz’in büyüklüğünü kavraması ve O’na teslim olup iman etmesidir.

Allah, Kuran ile insanlara doğruyu, yanlışı, iyiyi, kötüyü açıklamıştır. Insanın aklını nasıl kullanabileceğini, bu kavramlar arasındaki farkı nasıl görebileceğini ve nasıl düşünmesi gerektiğini ayetlerle bildirmiştir. Kuran’ı kendisine rehber edinen insane, bu bilgiler doğrultusunda yaşadığı için, gerçek akla ve dürüst bir vicdana sahip olur.

Allah’ın kendilerine “akıl” gibi böylesine üstün bir nimet verdiği kişiler, içinde bulundukları dünyayı çok daha ince yönleriyle değerlendirebilirler. Evrenin hangi köşesine dönüp baksalar karşılaştıkları her detayın Allah’ın sonsuz aklının örnekleriyle dolu olduğunu görürler.

Zeka ve akıl çoğu zaman aynı anlamda kullanılsa da tamamen farklı iki kavramdır. Zeka, sebep ile sonuç arasındaki bağlılıkları bulmak, benzerlik ve farklılıkları anlamaktır. Akıllı bir insane, zekanın sağladığı tüm avantajları kullanmasının yanında, zeki bir insanın sahip olmadığı bir kavrayış ve yeteneğe de sahiptir.



ilmi arastirma