> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Dalalete Gitmek Suç Mu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dalalete Gitmek Suç Mu  (Okunma Sayısı 675 defa)
24 Ocak 2011, 18:07:59
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 24 Ocak 2011, 18:07:59 »



DALALETE GİTMEK SUÇ MU

Hidayet Allah’ın elinde ise, dalalete gidenlerin suçu ne?

Hidayet: “doğru yolu göstermek. İrşat etmek. Rehberlik yapmak, hakkı hak, bâtılı bâtıl görüp doğru yola girmek, bâtıldan ve dalâletten uzaklaşmak.”

Geçenlerde yanıma iki genç geldi. Arkadaşlarıyla yaptıkları bir münakaşadan söz ederek bana bir soru sordular. Soru kadere dairdi. Yine aynı dar düşünce ve yine aynı kısır çekişme... Zihin bulandırmayı meslek edinen ve bulanık suda balık avlamak isteyenler, yine cehalet postuna bürünmüşler, yine kasıtlarını gizlemeyi ustaca başarmışlar ve işte bu iki gencin kafalarını iyice karıştırmışlardı. Nereden duymuşlar, kimden öğrenmişlerse, kur’an-ı kerim’de, Allah’ın dilediğini hidayete (doğru yola) erdirip, dilediğini dalalete (sapıklığa) düşürdüğüne dair âyetler bulunduğundan söz etmişler ve insan iradesini inkâra kalkışmışlardı.
Tuhaf bir tablo ile karşı karşıyaydım. Şöyle ki, bu adamlar şu gençlerin zihinlerini bulandırmak, fikirlerini çelmek için uygun bir zemin aramışlar, sözü dolaştırıp kader bahsine getirmişler, bütün bunları iradeleri ile bir plân dahilinde sinsice gerçekleştirmişler ve sonunda utanmadan ve sıkılmadan insan iradesini inkâra kalkışmış, günah ve isyanlarda insanın bir suçu olmadığını iddiaya cüret edebilmişlerdi.

Ben, kendi dediğine kendisi dahi inanmayan bu kişileri bir tarafa bırakıp, konuyu bir ilmî atmosferde incelemek istiyorum. Sorunun tahlilini biraz geciktirerek, önce bu ve benzeri sorular karşısında mü’mine düşen göreve kısaca temas edeceğim.

Elinize kur’an-ı kerim’i alınız. “Allah’ın hidayeti ve dalâleti dilediği kimseye verdiğine” dair bütün âyetleri birer birer bulunuz. Her âyetin geçtiği sûrenin baş tarafına doğru yaprakları çeviriniz. Sûrenin başına vardığınızda karşınıza her defasında “besmele”nin çıktığını göreceksiniz. Bildiğiniz gibi “besmele”de üç ilâhî isim zikredilmiş: Allah, rahman ve rahim. Birçok âlimlerimiz Allah isminin ism-i âzam olduğunu ifade buyurmuşlar. Allah, ism-i âzam... Yâni bütün isimler bu isim içinde dahil... Şöyle ki, Allah rahmandır, rahimdir, kadirdir, kahhar’dır, rezzak’tır ve hakeza... Şu noktaya dikkatinizi çekmek isterim: acaba niçin Allah isminden sonra kahhar, cebbar, aziz gibi celâl ve kibriya ifade eden isimler değil de, rahman ve rahîm isimleri zikredilmiş? Bu soru ile birlikte zihninizde hemen bir kutsi hadis şimşek gibi çakar: “rahmetim gazabımı geçti”

Bir müslüman, kur’an’ın hangi sûresini okursa okusun, bu hakikati unutmayacak, o sûrede ilâhî lütuflardan bahsediliyorsa, rahman ve rahîm olan Allah’a hamd edecek. Şayet müşriklerin, kâfirlerin, münafıkların acı âkıbetleri anlatılıyorsa, onların bu âkıbete kendi iradeleri ile düştüklerini, rahman ve rahîm olan Allah’ın onlara zulmetmekten (hâşâ) münezzeh olduğunu hatırından çıkarmayacaktır.

Bizleri bu vadide irşat eden şu âyet mealini birlikte okuyalım: “göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah gafur’dur, rahîm’dir.” (fetih, 14)

Allah, göklerin ve yerin yegâne yaratıcısı, sahibi ve mâliki... O’nun bağışladığına kimse azap veremez; azap verdiğini de kimse bağışlayamaz. Mutlak iradesine karşı koyacak bir başka iradenin mevcudiyeti muhaldir.

Ve âyet-i kerime “Allah gafur’dur, rahim’dir” diye son bulmakla mü’mine şu mesajı veriyor:
Gafur ve rahîm olan Allah, lütfuyle yarattığı, gökleri ve yeri hizmetine verdiği bir kuluna azap ederse, bu azap mutlaka o kulun küfür ve isyanındandır.

Bu kısa hatırlatmadan sonra, meselenin önce “tevhid” yönü üzerinde durmak isterim. Kur’an’ın insanlara verdiği en büyük ders tevhiddir. Tevhid, yâni Allah’ın birliği... Ne zâtında, ne sıfatlarında, ne mülkünde ne icraatında ortağı bulunmaması. Kur’an’ın bu dersini dinleyenler, putları bırakmış Allah’a dönmüş, teslisi (üç ilâh safsatasını) atıp tevhide ermişlerdir.

Fâtiha’nın ilk âyetinde “Allah’ın bütün âlemlerin rabbi” olduğu haber verilir. Sema ve arz birer âlem olduğu gibi, dünya ve âhiret, gece ve gündüz, canlılar ve cansızlar da ayrı birer âlem... Kezâ, her bir insan, hayvan ve bitki de birer küçük âlem. Bütün bu âlemlerin başlangıçlarını, ilk tohumlarını yaratan ve onları rahmet ve hikmetiyle, irade ve kudretiyle safha safha terakki ettirerek son ve mükemmel şekline erdiren Allah’tır. Bütün bu âlemler o’nun mülkü olduğu gibi, onlarda cereyan eden her türlü hâdiseyi, ister hayır ister şer olsun, yaratan da o’dur.

Zeminin yüzünde gece ve gündüzü o yarattığı gibi, gözlerde, uykuyu ve uyanıklığı ve nihayet insan kalbinde dalâlet ve hidayeti yaratan da o’dur. Zira, o’ndan başka yaratıcı yoktur.

Basar, yâni gözün görmesi gibi, basiret de Allah’ın büyük bir ihsanı. Birincisi ile insanın maddî gözü açılıyor ve insan dağlarla, ovalarla, yıldızlarla münasebet kuruyor. Diğeri ile de insanın kalp gözü açılıyor. Maddî olmayan o göz ile, maddeden münezzeh olan Allah’ın varlığı görülüyor ve o’na iman ediliyor. Ve kalp kâinatı çok gerilerde bırakacak bir vüsate, bir genişliğe kavuşuyor. İşte gözde görmeyi yaratmak Allah’a mahsus olduğu gibi, kalpte imanı ve hidayeti yaratmak da yine o’na mahsus.

O halde Allah’ın dilediğine hidayet vereceğine dair âyetleri okurken, öncelikle meselenin tevhid yönünü dikkate alacak, her hayır gibi hidayetin de o’nun elinde olduğuna iman edeceğiz.

“doğrusu, lütuf muhakkak Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Ve Allah vâsi’dir, alîm’dir.” (âl-i imrân, 73) Âyetin sonunda vâsi’ ve alîm isimlerinin zikredilmesi ne kadar mânâlıdır. Evet Allah vâsi’... Yâni o’nun rahmeti, ilmi, inayeti insan idrakinin kavrayamayacağı kadar geniş ve her şeyi kaplamış... Ve o her şeyi hakkıyla bilen mutlak alîm. Öyle ise lütfu, ihsanı, keremi ve hidayeti kime vereceğini o bilir. Bu veriş rast gele değil, bir ilim ve hikmet iledir.

Bu hakikati ders veren bir diğer âyet: “doğrusu sen sevdiğine hidayet veremezsin. Fakat Allah kimi dilerse ona hidayet verir. Ve hidayete erecekleri en iyi o bilir.” (kasas, 56) Evet, bizim başka varlıklar hakkındaki bilgimiz çok sınırlı... Canlı ve cansız her şey bütün faaliyetlerini Allah’ın ilim ve murakabesi altında sürdürüyor.

Şu uçan kuşu seyredelim. Kim bilir yuvasından nasıl bir his ile ayrılmıştı... Şimdi havada süzülürken nasıl bir zevk ve huzur duyuyor? Uçuşan diğer kuşları hangi gözle seyrediyor? Yerdeki binaları, insanları, arabaları nasıl değerlendiriyor? Acaba karnı ne derece tok yahut aç?

Akşam yaklaşınca, yuvasına doğru yol alırken hangi hislerle dolu olacak? Yuva yaptığı çatıyı gördüğünde içinden neler geçecek? O günkü mesaisini bitirmiş diğer kuşlarla havada son birkaç tur daha atarken o küçük ve temiz kalbi nasıl bir hazla dolacak? Bunlar ve benzeri nice haller o kuşun ruhunu sarmış durumda. O, kendi iç âleminin bütün incelikleri ile ancak ve ancak mevlâsının nazarı, himayesi, rahmeti ve murakabesi altında...

Bir ceylan, bir kelebek, bir karınca bu kuştan farklı mı? Her biri kendi âleminde ayrı bir ömür sürmekte... Bedeni, kâinatla irtibat kurarken, ruhu ve hissiyatı, bilemeyeceğimiz bir keyfiyetle, Allah’a teveccüh ve tevekkül etmekte...

Bir de şu taksi şoförünü düşünelim. Kim bilir nereye gidiyor!.. Hangi derdin sahibi? Hangi hedef için yanıp tutuşuyor? İleride neler almayı plânlıyor? Yoksa sürdüğü arabanın taksitlerinin çilesini mi çekmede!..

Beden sıhhati nasıl? Ruh huzuru ne âlemde? Düşkünlere karşı kalbi katı mı, yumuşak mı? Rabbine teveccühü ne derece? Nefsine ne ölçüde güveniyor? İnsan durmadan düşündüğüne göre, geçmiş günlerde neler düşündü ve şu anda ne düşünüyor?

İşte meçhulümüz olan böyle sayısız meseleler onun hususî dünyasını meydana getirir. Biz o dünyanın cahiliyiz, Allah ise maliki ve âlimi.

İşte kullarını böyle her halleri ile bilen Allah, sevgili habibine (a.s.m.) Hidayete erecekleri de en iyi kendisinin bileceğini yukarıdaki âyetle haber veriyor.

Hidayet ve dalâletle ilgili âyet-i kerimeler bir yönüyle de mü’minin ruh terbiyesi ile ilgili... Bilindiği gibi mü’minin ruhu havf ve reca sınırları arasında terakkisini sürdürür. Bu sınırları tecavüz ettiğinde zarara düşer yahut mahvolur.. Havf, Allah’tan korkma, o’nun azabından kendini katiyen emin bilmeme hâli... Reca ise, Allah’ın rahmetinden daima ümit var olma, günahlarının o’nun affını hiçbir zaman aşamayacağını düşünerek yeise, ümitsizliğe düşmeme hâleti.

Kur’an-ı kerim, “Allah’ın dilediğini dalalete götürebileceğini” beyan etmekle mü’mine, yaptığı iyi amellerle övünmemesini ve onlara güvenmemesini öğüt verir. Diğer taraftan, kötü halleri ve günahları için de yeise düşmemesini, “Allah’ın dilediğini doğru yola sevk edebileceğini” hatırlatır.

Konunun bir de kader yönü var. Ona da kısaca temas edelim: Bir âyet meali: “bir de müşrikler (Allah’a eş koşanlar) dediler ki: Allah dileseydi ne biz ne de atalarımız o’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık. Ve o’nsuz hiçbir şeyi haram kılmazdık. Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Buna karşı peygamberin vazifesi ancak açık bir tebliğ değil mi?” (nahl, 35)

Bu âyet-i kerimeden, şu anda karşımıza yeni bir soru gibi getirilen meselenin, aslında bir gericilik belgesi olduğunu, bu şeytanî sorunun tâ asr-ı saadette, hatta ondan önceki devrelerde ortaya atıldığını anlıyoruz. Bu soruyu soranlar, kaderi, cebir mânâsında gösterip, insanın cüz’î iradesini görmezlikten geliyorlar ve ilâhî adalet konusunda muhataplarının zihinlerini bulandırmaya çabalıyorlar. “madem ki hidayet ve dalâlete gidecekleri Allah diliyor, öyleyse kulun iradesinin ne hükmü var” demek istiyorlar.

“her şeyin kader ile takdir edildiği” bir hakikat. Ama, bu t...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dalalete Gitmek Suç Mu
« Posted on: 18 Nisan 2024, 12:44:02 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dalalete Gitmek Suç Mu rüya tabiri,Dalalete Gitmek Suç Mu mekke canlı, Dalalete Gitmek Suç Mu kabe canlı yayın, Dalalete Gitmek Suç Mu Üç boyutlu kuran oku Dalalete Gitmek Suç Mu kuran ı kerim, Dalalete Gitmek Suç Mu peygamber kıssaları,Dalalete Gitmek Suç Mu ilitam ders soruları, Dalalete Gitmek Suç Muönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes