๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Temmuz 2010, 15:41:24



Konu Başlığı: Çok bilen cahiller ve ilim
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Temmuz 2010, 15:41:24
Çok Bilen Cahiller ve İlim



Garaz tahsîl ü ilm ü fazldan kesb-i mehâsindir
Mehasin olmayınca ma'rifet mahz-ı musibettir
Asım Mustafa Bey



İlim En Yüksek Paye
İlim, Allah marifet ve sevgisine ulaştıran şehrahların en emini, cehalet, iman gibi bir nurdan mahrumiyete en büyük sebep; ilim, adalet ve müsamahanın en sağlam teminatı, cehalet, zulüm ve bağnazlığa götüren yolların en seviyesizi; ilim, edep ve güzel ahlaka çağıran, Cenab-ı Allah'a layıkınca saygı gösterilmesine biricik vesile, cehalet, edepten, dolayısıyla da Allah'ın lütuflarından mahrumiyetin yegane sebebi ve mesavî-i ahlakın en tahrikçi dâîsi; ilim tekmil güzellik ve iyiliklerin asıl menbaı, cehalet bütün çirkinlik ve kötülüklerin temel kaynağı; ilim, en vefalı yoldaş, cehalet en zararlı arkadaş; ilim Cennet'e uzayıp giden bir ana cadde, cahillik sahibini üst üste zulmetlerin yaşandığı azap yurduna sürükleyip götüren bir patika

İmam Malik hazretleri ''İlim çok şey bilmek, onları anlatıp nakletmek demek değildir; ilim Allah'ın insan gönlüne vaz' buyurduğu bir nurdur'' der Bu, ilim bir dedikodu malzemesi değildir demektir İlim dediğimiz faydalı bilgi öyle bir nurdur ki, onu elde etmeye muvaffak olmuş talihliler onunla yürüdüğü yolları aydınlatır, görülmezleri görür, başkalarına karanlık gelen noktaları apaçık müşahede eder ve takılıp kalmadan yürür Rabbinin kendisi için çizdiği rotada, belirlediği hedefe doğru

Cenab-ı Allah Kitab-ı Kerîm'inde, ''Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Elbette olmaz)'' buyurarak ilimle cehaletin, alimle de cahilin arasındaki dağlar cesametindeki farkı açıkça ortaya koyar Kur'an-ı Kerim'e göre, okuyarak, sorup araştırarak, gezip görerek, aklederek, tefekkür ve tedebbürde bulunarak öğrenmek, öğrendiklerini başkalarına öğretme cehdi içinde bulunmak, her zaman ve zeminde cehaletten ve cahillerden olabildiğine uzak durmak, o mukaddes Kitab'ın müntesipleri için öncelikli vazifelerden birisidir; hem asla ihmal edilemez bir vazife

Hazreti Üstad-ı küll ve mukteday-ı ekmel, ilimlerin varıp kendisine dayandığı kilit insan Efendiler Efendisi'nin mübarek lisanında ilim, sahibinin hazinesine oluk oluk sevap akıtan bitmez tükenmez bir kaynak, ilim yolcusu, denizlerdeki semeklerden ulvî âlemlerdeki meleklere kadar bütün varlığın kendisi için yakarışa geçtiği bir Allah yolcusu, tuttuğu yol da, hatalarına, kusurlarına keffaret, dolayısıyla kendisi de kıymetler üstü bir derecenin sahibi ve gıpta edilecek birisidir

Ölçüler'deki ifadesiyle söyleyecek olursak, "İlim ve ma'rifetle elde edilen mansıp ve pâye, başka yollarla elde edilen makamlardan daha yüksek ve daha uzun ömürlüdür Zira ilim, sahibini, dünyada fenalıklardan uzak ve fazîletli; öbür âlemde de, irfanıyla aydınlattığı makamların temâşasıyla mest ve mutlu kılar"

Hangi İlim?
Mutlak ilim değil elbet Çünkü Kur'an helak olup giden bazı ilim sahiplerinden bahsediyor; ''Bilirim, bildim, kendim yaptım, kendi ilmimle kazandım'' deyip de yere batanlardan Allah Rasûlü de (aleyhi efdalüssalavât ve ekmelüttahiyyât) ''faydalı ilim'' diyor ve Allah karşısında iki büklüm olmayan kalbden, bir türlü doyma bilmeyen nefisten, ağlamayan gözden, reddedilen duadan ve kabul edilmeyen amelden Rabbine sığındığı gibi faydası olmayan ilimden de yine O'na sığınıyor İlmiyle böbürlenip, caka satan, onu kendini pazarlamaya bir araç yapan bir bahtsızın Cehenneme tepetaklak yuvarlandığını da yine O'nun lâl ü güher sözlerinden öğreniyoruz
Bugün bizler ilmin ve bilginin en büyük güç olarak nitelendirildiği bir çağda yaşıyoruz İrili ufaklı her bir yerleşim biriminde kütüphaneler, enstitüler, araştırma merkezleri, üniversiteler inşa ediliyor ve bu uğurda tahmin etmesi bile güç meblağlar harcanıyor Daha ötesinde bir takım akademik ünvanlar, diplomalar, sertifikalar uğruna ömürler tüketiliyor Kötü mü? Elbette değil? İyi mi? Neticeye bakınca, insan birden de 'iyi' diyemiyor: Eğitim müesseseleri şiddete, anarşistliğe, bozgunculuğa körük çeken rûhen fesada uğramış insanlar yetiştirirken sûreten gelişmiş memleketler araştırma enstitülerinde insanlığı kökten kazımaya matuf mel'un gayretlerin peşindeyken yani insanlık büyük bir kesimi itibariyle ''okumuş'' fakat adam olamamamış kimselerin elinde ızdırap yudumluyor, can çekişiyorken bu soruya hemencecik müsbet cevap vermek biraz fazla iyimserlik olsa gerek

Hal böyle olunca da başkalarına şu anda bir şey anlatabilmemiz, onları iyiye, doğruya kanalize edip, güzelliklere, sevgiye, sulha, barışa yönlendirmemiz hayli zor gözüküyor Kendimizi ifade edip ''biz de varız'' diyebileceğimiz zamana kadar da bu durum böyle devam edeceğe benzer Öyleyse şimdilik biz kendimize dönüp bakalım ve önce kendimiz için doğruyu araştırıp bulmaya çalışalım
Pekâlâ ne okuyacak nasıl okuyacak hangi bilgiyi kovalayacak elde ettiğimiz malzemeyi hangi yönde kullanacağız?! Bize fayda verecek olan bilgi hangi bilgidir?

Faydalı İlim
İrşad Ekseni'nde ilme şöyle bir tarif getirilmiştir: "İlim, nefsini bilme adesesiyle, Rabbini bilme keyfiyetidir İnsanın kendini rasat ederek Rabbini görmesi, duygularında keşfettikleriyle "sıfat" ve "esma"yı müşahede etmesi ve böylece Rabbini anlamaya, bilmeye çalışması işte gerçek ilim budur Evet, yararlı ilim öncelikle insana kendini bildiren, kendi varlığının asıl anlamını duyuran, kendini keşfedip tanımasına vesile olan ilimdir Yunus'un da,

"İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır" diyerek işaret ettiği, insanın ilim sayesinde kendini bilmesini bir kaç manaya hamletmek mümkün olabilir:
Evvelâ, insan okuyup öğrendikçe, ilim vadisindeki müktesebatı arttıkça Cenab-ı Hak katındaki, aczini, fakrını, zaafını yani bir sıfır oluşunu daha iyi idrak eder Sonsuz karşısında hiçliğini idrak ettikçe de tevazu ve mahviyeti arttıkça artar ve nihayetinde tam bir edep âbidesi haline gelir Bu anlamıyla ilim, marifettir, Allah bilgisidir, vicdan kültürüdür Evet, böyle biri neticede öyle bir seviye ve inceliğe ulaşır ki, bir Allah dostunun ''ben Rabbime karşı olan hayamdan dolayı kırk küsur senedir kaşlarımı kaldırıp yukarıya bakamıyorum'' demesi fehvasınca hep iki büklüm ve yüzü yerde gezer İşte makbul ve faydalı ilimdir ki, arttıkça sahibindeki tevazu, incelik, haya ve haşyeti de artırır Cenab-ı Hak da gerçek bilgiye sahip olan kullarının Kendinden hakkıyla korktuğunu ve tahkikî manada iman sahibi olduklarını ifade ediyor Zaten Allah katından muştu da yine böyle, ilimde rüsûh sahibi olanlara gelir: " Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler; Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz " (Nisa, 162)
Saniyen, insan ilim sayesinde, kendi donanımına yerleştirilen hassas, hassas olduğu kadar da lüzumlu uzuvların farkına varır, benliğine yerleştirilen esrarın derinliklerine muttali olur; olur da meccanen lutfedilen bütün bu armağanları hatırladıkça Rabbine karşı hamd ve şükür duygularıyla bir kez daha gerilir Tabiî, haliyle de o âzâ ve cevarihe yüklenen vazife ve misyonu bihakkın yerine getirmeyi böyle bir şükür ve hamd duygusunun en birinci şartı sayar Bu duyguya uyandıktan sonradır ki, kişinin yolu artık 'doğru yol' olur
Yararlı bilgidir ki, insanın, Rabbini daha fazla tanımasına, sevmesine ve hayvanî yanlarının baskılarından sıyrılarak insanî yönlerinin inkişaf etmesine, kemâlât zirvelerinde gezinmesine ve kendini Allah'a hizmete, yani yıkılmış din abidesini ikame etmeye daha fazla bağlamasına vesile olur Hiç şüphe yok ki '' Allah'a hizmetle bütünleşememiş ilim faydasız ilimdir ve Kur'an'ın ifadesiyle tıpkı bir merkebin sırtındaki yükler gibidir"

Evet, ilim o ilimdir ki, insan gönlünde Allah sevgi ve aşkının kıvılcımlarını tutuşturur ve sürekli canlı tutar Yine Yunus'un ifadesiyle söyleyecek olursak ''gerisi bir kuru emektir'' Fuzulî merhum da,

"İlm kesbiyle paye-i rif'at
Bir gaye-i hayal imiş ancak
Aşk imiş her ne var alemde
İlm bir gaye-i hayal imiş ancak" der

Zararlı bilgidir ki, insana Allah'ı unutturur, kendini unutturur, vazifelerini unutturur, âfakta âvare dolaştırır, gönüllere şüpheler salar, ruhları karartır, nefsanî ve beşerî arzuları kamçılar ve insanı ye'sin, karamsarlığın ve mesavî-i ahlâkın derin vadilerinde dolaştırır

Öğrenilmesi ve peşinde olunması gerekli olan faydalı ilmin bir diğer hususiyeti de Allah'ın, kainatın bağrına attığı sırları ortaya çıkarmaya matuf olmasıdır Bundan çıkacak neticenin de elde edilen bilginin her zaman insanlığın faydasına kullanılması olacağı açıktır Bir şeyler öğrenmek, icat ya da keşiflerde bulunmak, sonra da onları insanlığın zararına kullanmak apaçık bir cehalet ve bu cehaletin ürünü olan zulümdür İşte bugün ekseriyeti itibariyle beşeriyet bu türden bir zulmün paletleri altında ezilip durmaktadır

Bir diğer mühim husus da hakikî ilmin, insanı dünyanın dünyaya bakan yönlerinden uzaklaştırıp Allah'a yaklaştıran önemli bir yol ve vesile olmasıdır Efendimiz (aleyhisselam) bir mübarek ifadesinde ''Her kimin ilmi artar da dünyaya karşı zühd ve istiğnası artmazsa, onun sadece Allah'tan uzaklığı artar'' buyurur İşte pek çok âlim gibi Abdullah ibn-i Mübarek hazretleri de ''Biz başlangıçta ilmi biraz da dünya için talep etmiştik ama, o bizi bütün bütün dünyanın sûrî güzelliklerinden uzaklaştırdı" der Selef-i salihînin hayatlarına bakıldığında görülecektir ki, onların parlak ve berrak hayatları hem ilimde hem de zühdde zirvenin sayılamayacak kadar örnekleriyle doludur

Gerçek ilim insanı hep salih amel vadilerinde dolaştırır; ilim ve salih amelin biraraya gelmesiyle de hikmet dediğimiz büyük sermaye ortaya çıkmış olur Onu ihraz eden de Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle nezd-i ilahiden ''çok büyük bir hayra'' mazhar olmuş sayılır

Faydası Olmayan Bilginin Zararı Var
Bunu tebe-i tabiînin büyüklerinden Süfyan ibn-i Uyeyne söylüyor: "El-ilmü in lem yenfa'ke yedurruke / Şayet elde ettiğin bilgi sana bir fayda vermiyorsa, dikkat et, mutlaka zarar veriyordur"
Aslında beytini sözlerimize berceste yaptığımız şairimiz Asım Efendi* de Hazreti İbn-i Uyeyne ile aynı noktaya parmak basıyor Bu şairimizin ifade etmek istediği husus özetle şu:

İnsanın ilim yolunda olmasının, bilgisini ve kültürünü artırmak istemesinin temel gayesi genel çerçevesiyle 'mehasin' tabir edilen güzellikleri hazmetmesi, onları benliğine mâletmesidir Bir güzel sözde:

"Edeb ehl-i ilimden hâli olmaz
Edebsiz ilim okuyan âlim olmaz" demişler ve edep çizgisini tutturamamışların ilmini boş saymışlardır Şayet insan okumuş, öğrenmiş, diploma sahibi olmuş, en büyük (!) unvanları elde etmiş, fakat ilimle elde edilmesi gereken asıl kazancı, yani güzel ahlakı, edebi, tevazuyu, mahviyeti elde edememiş, adil olmayı, varlığın her bir cüz'üne sevgi ve anlayışla yaklaşmayı, hoşgörmeyi öğrenememişse emeğini bâd-ı hevâ harcamış demektir Yani o kadar cehd ve gayretten sonra eline geçen yarar bir zarardan ibarettir Ve insan için ne büyük bir hasarettir ki, kazanma kuşağında kaybeder

Bize düşen bir yandan Rabbimizin emrine imtisalen ellerimizi her açtığımızda ''Rabbim! İlmimi ziyadeleştir!" diye dua etmek, diğer yandan da neyi, niçin ve hangi yolla öğrendiğimizin farkında olmak ve elde edeceğimiz malumatın, marifetimizin artmasına nasıl bir katkıda bulunacağını, insanlığa ne şekilde bir yarar sağlayacağını ve Allah'a hizmet yolunda işlerimizi kolaylaştırıp daha fazla muhtaç gönüle ulaşmamıza yardımcı olup olmayacağını iyice düşünmektir

Biz yine sözlerimize bereket katacağını ümid ediyor ve bu faslı da M Fethullah Gülen Hocaefendi'nin güzel bir ifadesiyle bağlamak istiyoruz:

"  zaten eğer, içinde bulunduğumuz şu kritik günlerde, bütün bilgi, görgü ve müktesebâtımızı insan, kâinat ve Yaratıcı münasebetlerine bağlayarak gerçek ilim ve mârifete yönelmezsek, ilim adına bir kısım vehimlere kurban gitmemiz, kazanma kuşağında kaybetmemiz ve "Onlara, kendisine âyetlerimizi verip duyurduğumuz densizin kıssasını da anlat; anlat ki o, sahip olduğu bilgisine rağmen, sıyrılıp (tekvînî veya tenzîlî) âyetleri (idrak çerçevesinin) dışına çıktı Derken şeytan onu kendine uydurup kendine benzetti; o da onun arkasına takıldı ve azgınlardan biri oldu" (A'raf, 175) âyetinde anlatılan talihsizin durumuna düşmemiz kaçınılmaz olacaktır İlimlerin evhama dönüştüğü, hikmetin abeslere inkılâp ederek tam bir tereddüt kaynağı oluşturduğu, bütün varlık ve eşyanın ürperten cenazeler halini alıp içlerimize korkular saldığı bir duruma düşmenin ise, düz cehaletten daha tehlikeli olduğu açıktır
İnsanı, haktan, varlığın hakikatından uzaklaştırıp kendi özüne de yabancılaştıran gâyesiz, hedefsiz bilgi ve müktesebâtı, bir meçhul şairimiz şöyle ifade eder:

Ümmî kalıp cazibe-i dîne incizâb,
Evlâ değil mi âlim olup çekmeden azâb
Öyle ise gelin, bilmeyi bilelim; kendi özümüzü keşfetmeye çalışalım ve vicdanlarımızı mârifetle harekete geçirerek el ele, gönül gönüle hep beraber Hakk'a yürüyelim " (ÖKHareket, sh 32)

*Asım Mustafa Efendi 18 yüzyılda yaşamış bir Osmanlı şeyhülislamı olup, aynı zamanda bir vak'anüvis (resmi devlet tarihçisi) ve şairdirKüçükçelebizade veya sadece Çelebizade diye de anılır İstanbul'da büyümüş ve orada tahsil görmüştür Bir divanı olup, şiirlerinde histen ziyade fikri ön plana çıkarmıştır



Furkan SYılmaz