> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Can ve mal
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Can ve mal  (Okunma Sayısı 598 defa)
31 Ekim 2010, 15:50:59
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 31 Ekim 2010, 15:50:59 »



Can ve Mal


“Allâh mü’minlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır...” (et-Tevbe, 111)

İmtihan için gönderildiğimiz şu fânî âlemde, insanoğluna lutfedilen kıymetlerin başında “can ve mal” gelir. Mü’minler, bu kıymetleri ciddî gâyeler ve ulvî idealler uğrunda kullanmaya mecburdurlar. Zîrâ âyet-i kerîmede:

“Allâh mü’minlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır...” (et-Tevbe, 111) buyrulmuştur.

Allâh Teâlâ’nın insanoğluna lutfettiği can ve mal gibi her türlü imkân birer emânettir. Bütün nîmetler O’ndandır ve O’na âittir. Bu yüzden ârif gönüllerin Hakk’a karşı duyguları dâimâ:

“Alan Sen’sin, veren Sen’sin, kılan Sen!.. Ne verdinse odur. Dahî nemiz var!..” ifâdeleri istikâmetinde olmuştur. Bunun netîcesinde Allâh dostları, bir kul olarak Hak katındaki hiçliklerini idrâk hâlinde olup, nâil oldukları nîmetleri, o nîmetlerin gerçek sâhibi olan Allâh’tan esirgemek gafletinden son derece kaçınmışlardır.

Allâh’ın, kendisine yaklaşmaya vesîle kıldığı nîmetleri Cenâb-ı Hakk’ın emrinin hilâfına yanlış yerlerde kullananlar içinse acı bir îkâz-ı ilâhî vardır. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız meskenler size Allâh’tan, Rasûlünden ve Allâh yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise, artık Allâh emrini getirinceye kadar bekleyin. Allâh, fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.” (et-Tevbe, 24)

Âyet-i kerîme muktezâsınca dünyâ hayatında bizlere bir imtihan vesîlesi olarak emânet edilen can ve mal nîmetlerini rızâ-yı ilâhî istikâmetinde kullanabilmek, Cenâb-ı Hak ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbetimizin en bâriz ölçüsüdür. Zîrâ seven, sevdiği uğruna, sevgisi ölçüsünde fedâkârlık yapmayı en büyük zevk olarak telakkî eder. Bu hâl, sevginin şiddeti nisbetinde tâ candan yapılacak fedâkârlıklara kadar ulaşır.

En ağır ve meşakkatli bedel, îmân muhabbetinin bedelidir. Zîrâ o sâyede kalbin ufukları açılır, can da mal da bu bedeli ödemek için Hakk’ın râzı olacağı en isâbetli yerlere cömertçe ve seve seve sarf edilir. Îmânın lezzet, heyecan ve hazzıyla can ve mal gibi her türlü imkânlardan fedâkârlık yapmak, gönülde bir huzur kaynağı ve kalbde bir meslek hâline gelir.

Yine bir âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allâh yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları sîmâlarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allâh bilir.” (el-Bakara, 273)

Allâh yolunda fedâkarlık yapanların kalblerinde, âyet-i kerîmede buyrulan “Sen onları sîmâlarından tanırsın.” beyânının tecellîsiyle bu hususta bir firâset, yâni ince düşünüş hâsıl olur, infak duygusu bir meslek hâline gelir. Her meslek sâhibi, mesleğiyle ülfet hâlindedir. Yukarıdaki âyet-i kerîmenin şümûlüne girebilmek için kendisini Hakk’a adayanların ve bilhassa Kur’ân-ı Kerîm hizmetinde bulunanların durumlarına gönül gözüyle nazar edip onlarla ülfet hâlinde olmak gerekir. Zîrâ âyet-i kerîmenin mefhûm-ı muhâlifine dikkat edersek, Allâh yolunda gayret eden mahfiyet sâhibi gönül insanlarına duyarsız bir kalb ile onlardan uzak durmanın en fecî bedbahtlıklardan biri olduğunu kolayca anlayabiliriz.

Bu itibarla îmanlı zenginler servetlerini ilme, ahlâka ve bilhassa kendilerini Kur’ân hizmetine adayanlara seferber etmeli; muhtaç yoksullarla ilgilenip garip yaşayan çilekeş mü’minlerin civârından kaçmamalıdırlar.

Malı ve canı yanlış yere sarfedenler, Allâh’ın vermiş olduğu nîmetlerin ziyanlığı içindedirler. Cenâb-ı Hak, bu gaflete düşenlerin fecî âkıbetini âyet-i kerîmede şöyle beyan buyurur:

“…Altın ve gümüşü yığıp da onları Allâh yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azâbı müjdele! (Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): «İşte bu, kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azâbını) tadın!»” (et-Tevbe, 34-35)

Bu itibarla; kazançlarımızı ve ömür nîmetini, ebedî hayâta elverişli bir şekilde düzenlemekle mükellef bulunmaktayız. Şeyh Sâdî’nin dünyâ metâına aşırı düşkünlükle cimrilikte bulunanlara yaptığı şu îkaz ne kadar ibretlidir:

“Para yığmakla yükseleceğini sanma. Duran su fenâ kokar ve kurur. Bağışlamaya ve akıtmaya çalış. Akan suya gök yardım eder. Yağmur yağdırır, sel gönderir, onu deryâ eder.”

Dolayısıyla asıl mârifet, cömertlik ve diğergâmlıkla gönlü deryâ hâline getirip Hakk’ın lutfettiği nîmetleri ve dünyâ ticâretini âhiret zenginliğine dönüştürebilmektir. Bu bakımdan malın hayırlısı, sâhibinden önce âhirete gönderilen; canın hayırlısı da Allâh rızâsı istikâmetinde kullanılabilendir.

Nitekim Ebû Zer -radıyallâhu anh-’a âit şu hikmetli sözler, aynı zamanda bir mü’minin dünyâ nîmetlerine bakış tarzının nasıl olması gerektiğini de hulâsa etmektedir:

“Bir malda üç ortak vardır. Birincisi mal sâhibi, yâni sen, ikincisi kaderdir. O, hayır mı, yoksa felâket ve ölüm gibi şer mi getireceğini sana sormaz. Üçüncüsü mîrasçıdır. O da bir an önce başını yere koymanı (yâni ölmeni) bekler, ölünce malını alır götürür, sen de hesâbını verirsin. Eğer gücün yeterse sen bu üç ortağın en âcizi olma.

Allâh Teâlâ: «Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe birre (hayrın kemâline) eremezsiniz…» (Âl-i İmrân, 92) buyuruyor. İşte benim en sevdiğim malım şu devemdir, (âhirette karşıma çıkması için) onu kendimden önce gönderiyor (sadaka olarak veriyor)um.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 163)

Bu bakımdan Allâh’ın lutfettiği nîmetler, kulu Rabbine yaklaştıracak bir ebediyet ışığı olmalıdır. Zîrâ can ve mal nîmetleri Allâh yolunda sarf edildiği takdirde Kur’ânî ifâdeyle bir “zînet” olurken, aksi hâlde “fitne”ye dönüşmektedir.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ümmetinin müstakbel fitnesi hakkında şöyle buyurur:

“Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi de maldır.” (Tirmizî, Zühd, 26/2336)

Bizler için birer imtihan sebebi kılınan can ve mal nîmetlerini doğru kullanabilmeye dâir pek çok îkâz-ı ilâhî bulunmaktadır. Nitekim bu husustaki birkaç âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihâd ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (et-Tevbe, 88)

“Ey îmân edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticâreti size göstereyim mi? Allâh’a ve Rasûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allâh yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” (es-Saff, 10-11)

Birgün bir bedevî Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:

“–Yâ Rasûlallâh! Hayırlı insan kimdir?” diye sorar.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“–Canı ve malı ile Allâh yolunda çalışan mü’mindir.” (Buhârî, Cihâd, 2; Müslim, İmâret, 122) buyurur.

Âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde ifâde buyrulan mal ve can ile cihattan maksat, yalnız kılıç harbi değildir. Kılıç, zulmü kaldırmak, hakkı tevzî etmek gibi zarûret hâllerinde kullanılan bir demir parçasıdır. Esas fetih, gönüllerin fethidir.

Nitekim cihad âyetlerinin çokça indiği Mekke döneminde mü’minlerin henüz ciddî bir harp gücü yoktu. Câhiliye insanlarının terörüne karşı İslâm’ı, yâni insanlığı, hakkı, adâleti tevzî ve tebliğ adına yalnız bir mü’min yüreği sergileyebiliyorlardı. Târihte hidâyet fütûhâtlarını seyrettiğimiz zaman bunu daha bâriz bir şekilde görmekteyiz. I. Murad Han’ın Kosova’yı, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın da Bosna’yı fethinden sonra bu mıntıkalara gönül ehli, temiz Anadolu halkı yerleştirilmiş, Arnavutlar ve Boşnaklar, onların gönül güzelliklerine meftûn olarak hidâyetle şereflenmişlerdir.

Çanakkale harbi esnâsında Müslüman Türk askerlerine esir düşerek gördüğü şefkat, merhamet, fazîlet ve îmân nezâketi karşısında öldürmeye geldiği mü’min askerlerin gönül iklîminde rûhu dirilerek hidâyetle şereflenen Josef Miller (Anzaklı Ömer) ve daha niceleri, gönül fütûhâtının târihî misâllerinden sadece birer örnektir. Fethettikleri beldelerin halkını selâmete garkederek muzdarip ruhlara hayat veren ecdâdımız, kan dökücü olarak değil, kalb kurtarıcı olarak savaşmışlardır.

Kur’ân-ı Kerîm’de insanları hidâyete kavuşturma gâyesiyle “Allâh yolunda cihâd etme”ye dâir pek çok ifâde yer almaktadır. Ancak bunların mahdud bir kısmında sıcak savaş demek olan kıtalden bahsedilir. O da zarûret hâlindedir. İslâm’da müdâfaa veya îlâ-yı kelimetullâh, yâni Allâh’ın kelimesini yüceltmek gâyesi dışında yapılabilecek bir harp yoktur. Sırf toprak elde etmek için yapılan savaşlar, insanlığın yüz karası bir zulümdür. Hâlbuki İslâm’da savaş mutlakâ hakkı tevzî, hidâyetlere vesîle olmak ve zulmü bertaraf etmek gibi ulvî gerekçelere istinâd eder. Zîrâ Kur’ânî ifâdeyle:

“…Kim, kâtil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim (de) bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” (el-Mâide, 32)

İşte bu ölçüler dâhilinde ve İslâmî gâyeler uğrunda mü’minlerin mallarıyla ve canlarıyla yapacakları her türlü fedâkârlık, Hak katında cenneti satın almak gibi büyük bir ilâhî lutfa medâr olacak davranışlardır.

Diğer taraftan, canı ve malı Hak yolunda kullanabilmek, güze...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Can ve mal
« Posted on: 27 Nisan 2024, 01:46:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Can ve mal rüya tabiri,Can ve mal mekke canlı, Can ve mal kabe canlı yayın, Can ve mal Üç boyutlu kuran oku Can ve mal kuran ı kerim, Can ve mal peygamber kıssaları,Can ve mal ilitam ders soruları, Can ve malönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes