> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Şimdi bana güzel bir sabır gerek
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şimdi bana güzel bir sabır gerek  (Okunma Sayısı 917 defa)
23 Kasım 2010, 18:39:51
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 23 Kasım 2010, 18:39:51 »



Şimdi Bana Güzel Bir Sabır Gerek

 

Dostum; sana ancak acı duyduğumda yazabiliyorum. Ama görüyorsun, hayat nasıl da koşup gidiyor. Gün başını almış akşama doğru giderken, ben sana bu defa ruhumu anlatmak istiyorum. Onu ne çok yorduğumu, yıprattığımı, daha doğrusu yıprattığımızı.

   Biliyor musun; nerede yanlış yaptığımı bulmaya çalışmak beni yordu. Gelene de, gidene de ağlamak beni şaşkına çevirdi. Duygularım karmakarışık! Artık emin değilim hiç birinden. Ve artık yaptığım çoğu şey, acı veriyor ruhuma.

   Ağlamak , gülmek, kalmak, gitmek, bağırmak, isyan etmek, kederi yudumlamak..

   Ona çok acı çektirdim. Ruhuma… Elinden tutup kaldırmak istiyorum onu, kalbime yaslamak için. Belki de kalbimi ona yaslamak için. Ama fark ediyorum ki orada da iyi değil! Ruhum, başını nereye yasladıysa huzur bulamadı. Bunca tedirgin oluşu bu yüzden, şikâyeti, handikabı, kederi, yalnızlığı, çaresizliği.

   Yoruldu, çünkü aklım, kalbim ve duygularım arasında kayboldu. Duyuramıyor sesini. Bir tek ızdırabı, onun hala hayatta olduğunu hatırlatıyor. Kalbim de, aklım da, duygularım da onu çaresiz bıraktı.

   Oysa o her halükarda şunu istiyordu. Rüzgâr ne kadar soğuk ve ne kadar şiddetli eserse essin dağlar gibi dik durmak, boyun eğmemek. Hala boyun eğmiş değil! Arzuladığı bu olgunluğu gösterebilmek! Ama duygular akılla birlikte ona öyle baskı yapıyor ki, hangisine neyi nasıl öğretmesi gerektiğini bilemiyor.

   Ruh söylenemeyen, sesi duyulmayan şarkı gibidir. Onu ancak, onun gibi hissettiğimizde duyabiliyoruz. Ve ben, bütün seslerden kulağımı alıp onun sesini duyduğum an, yumuşacık oluveriyor duygularım, aklım ve kalbim. İnce, hassas, duyarlı.. Latif’i, Hâlim’i o vakit daha iyi anlayabiliyorum.

   Onu dinlediğimde ancak dinlenebiliyorum. Ve nerelere nasıl savrulduğumu daha iyi anlıyorum. Onu duyduğumda ancak insan olduğumu, imtihanda olduğumu hatırlıyorum. Sonra kendime “yapma, bunu kendine bir daha yapma, ne olur” diyorum. “Ruhuna leke düşürme, onu bu şekilde lekeleme”

   Ve ruhumu dinlediğimde ancak hırsı, tamahı, iştihayı, vs. bir kenara bırakmak gerektiğini düşünüyorum. İşte o zaman; ne kadar yalancı, geçici, boş şeylerle uğraşıp yorulduğumu görüyorum.

   Ben ne zaman ruhumu görmeye çalıştıysam, onu dizleri üzere çökmüş, aczini itiraf ederken buldum. Duygularımın, aklımın yere düşmediği zamanlarda bile o, acizliğini itiraf ediyordu. Ama o böyleyken bile büyüktü, onurluydu, olgundu. Kime karşı niçin aciz biliyordu. Ve onu böyle gördüğüm zaman hep bir yağmur altındaydı. Bilemiyorum, onlar belki de benim gözyaşlarımdı. Kim bilir..

   Ruh, onu dökmeye çalıştığımız hiçbir kalıba sığmaz. Çünkü ruh kalıba sığmaz. Biz öyle zannederiz. Zaten o, kalıba sığdırmaya çalıştığımız için daralır, sıkılır. Bizim, dünyanın başımıza yıkılıyor hissine kapılmamız, ona biçmeye çalıştığımız bu elbise yüzündendir.

   Onu tanıdığım zaman, bir tek onun özgür olduğunu ve kalbimizin, aklımızın, duygularımızın nelere köle olduğunu daha iyi anlıyorum. Hâlbuki bizi özgür kılmaya çalışan odur. Bizdeki tek rahmani taraf. Bize bırakılan emanet! Zaman zaman adına vicdan, fıtrat, öz benlik dediğimiz şey.

   Ruh bir çağlayandır, durmaz akar, çağlayarak akar. Onu mecrasına doğru yönlendirmek lazım. Huzuru bulduğu yere! Rabbinin huzuruna! Başka yerde huzur bulamaz. Acı çeker. Acı demişken; bazen acı buluşturur bizi olgunlukla! Tecrübedir bunun adı. Ama herkese bu olmaz, acı bazılarımızı acınası hale getirebilir. Bu acıya nasıl yaklaştığımızla alakalı bir durum. Acı olgunlukla da buluşturur, acı olgunluktan da ayırır, ayırabilir.

   Kime baksam yaralı. Tepeden tırnağa herkes yaralı. Herkesin acısı büyük, herkes yaralı. Kimsenin bir diğerinin acısını görecek, dinleyecek hali yok. Herkes “anlamıyorsun beni” diyor, ya da “beni anla” diyen gözlerle bakıyor. Çoğunluk bir diğeri tarafından unutulduğunu düşünüyor, aslında herkes unutuyor. Neyi mi? Yaratanın yarattığını gördüğünü ve onu hiç unutmadığını. Unutulan bir şey daha var.  Acılarımız, taze iken unutulmaz, hep taze tutulursa da unutulmaz. Başımıza bir sıkıntı geldiğinde, dünyanın en acı çeken insanı bizmişiz gibi davranıyoruz. Bu yanlış! Başımıza gelene karşı şu söylenmeli” bana şimdi güzel bir sabır gerek.” Tıpkı başlarına sıkıntı gelen büyüklerin söyledikleri gibi.

   Yaşananlara bakınca görünen o ki, hem acılarımız bir an önce bitsin istiyoruz, hem de onları ebedileştirmek için- tabiri caizse onlardan nemalanmak için –ne lazımsa yapıyoruz.

   Şu bir gerçek acılarımızı ne kadar çok konuşursak, onları ne kadar çok dillendirirsek o kadar çok acı verecekler. Acıyı birazda gündemden düşürmek lazım. Unutmak, unutturmak.. Acı ancak o zaman acıtmaktan vazgeçer.

   “Sen çekilirsen aradan tecelli eder, yaradan” diyor Mevlana. Yakup (a.s)” ben kederimi ve hüznümü yalnız sana şikâyet ediyorum” diyordu. Ve aradan çekiliyordu.

   İşte bizdeki sorun da tam burada başlıyor. Biz herkese şikâyet ediyoruz, çare olsa da olmasa da. Artık dertlerimizi, acılarımızı dinlesin diye birilerine bir ücret bile ödüyoruz. Oysaki O’na arz etmeli ve susmalı, şikâyet etmemeli. Ve O’na, gönülden teslim olmalı.

   Biz bizimle ilgili bir meselede çok fazla aradayız. Bir başkasının acısı, derdi, sıkıntısı için “Allah yardım etsin” derken, kendimiz için bunu bu kadar basit ve kolay halledemiyoruz.

   Dualarımıza bakın. Sanki unutan ve o an bizi göremeyen, fark edemeyen bir yaratıcı varda ona orada olduğumuzu ısrarla ve devamlı hatırlatmaya çabalıyoruz. “Ben buradayım, buradayım “der gibi.

   Demem o ki biz, bizimle ilgili çok fazla devredeyiz. Aradan çıkmayı, çekilmeyi-sanki unutulurmuşuz gibi-hiç düşünmüyoruz.

   Durum böyle olursa, acılarımızdan geriye hoş bir seda kalmaz. Her şey bir gün unutulacak. Ama unutmayalım bir iz bırakarak geçip gidecek. Öyleyse bizdeki hedef şu olmalı. Acıdan olgunlaşmış olarak çıkmak!

   Baki kalan bu kubbede

   Hoş bir seda bırakmak

   Ta ki unutup, unutuluncaya kadar.

   Ve acıları birer birer yakıp gitmek

   Yine hayatın tam ortasından dalıp geçmek

   Geceleri, günleri sayıp

   Sadece kendi derdine değil, başkalarının derdine de yanıp

   Başkaları ağlarken, gülmemek

   Ve ruhu acıyla değil, ümitle beslemek lazım. 



Halise Ekemen

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şimdi bana güzel bir sabır gerek
« Posted on: 01 Mayıs 2024, 12:59:30 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şimdi bana güzel bir sabır gerek rüya tabiri,Şimdi bana güzel bir sabır gerek mekke canlı, Şimdi bana güzel bir sabır gerek kabe canlı yayın, Şimdi bana güzel bir sabır gerek Üç boyutlu kuran oku Şimdi bana güzel bir sabır gerek kuran ı kerim, Şimdi bana güzel bir sabır gerek peygamber kıssaları,Şimdi bana güzel bir sabır gerek ilitam ders soruları, Şimdi bana güzel bir sabır gerek önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes