๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 02 Aralık 2010, 20:45:34



Konu Başlığı: Büyüklerimizmi yaşlı bizmi
Gönderen: Hadice üzerinde 02 Aralık 2010, 20:45:34
BÜYÜKLERİMİZ Mİ YAŞLI, BİZ Mİ?



Hepimiz bir yolculuk içindeyiz. Hayatımızda çocukluk, genç­lik, ihtiyarlık, kabir gibi konaklara geliyoruz. Şimdi bu yolculu­ğun ihtiyarlık konağına gelmiş yaşlılarımızı anlamak ve anlat­mak istiyoruz.

 

"Kime uzun ömür verirsek, onu ihtiyarlığa uğratır zaafa dü­şürürüz. Hiç düşünmüyorlar mı? YâsinSûresi 68.

 

Özellikle biz gençler bol bol fotoğraf çektirir, resimlerin arka­sına dörtlükler, duygulu cümleler yazar, "unutulmamak dile­ğiyle" deriz. Bu halimiz de gösteriyor ki insandaki ebediyet his­si doğuştandır. Resim çektirmemiz, geçip giden zamanın bir iki karesini dondurmak isteyişimizden, yıllar sonra hatırlanmak, yâd edilmek isteyişimizden kaynaklanıyor.

 

Zamanın su gibi akıp geçişini resimlerimizde daha iyi anlıyo­ruz. Yıllar önce ya da geçen sene çekilmiş bir resmimize baksak, şimdiki halimizle resimdeki halimiz arasında dağlar kadar fark görüyoruz. Ya da annemizin-babamızın gençlik fotoğraflarıyla şimdiki hallerini kıyasladığımızda zamanla güçten düştüklerini ve yaşlandıklarını görüyoruz. O zamanın gençleri bugünün yaşlıları oldular.

 

Şimdinin gençleri olan bizler de ileriki zamanın yaşlıları ola­cağız- Yaşlılarımız, "Neydik, ne olduk" derken, biz gençler de hiç yaşlanmayıp hep aynı kalacağımızı zannediyoruz. Ve bir za­man sonra yaşlanacağımızı unutuyoruz. Bu yüzden de yaşlıları­mıza gereken değeri vermiyoruz. Ne dersiniz? Acaba yaşlıları­mıza yeterince saygı gösteriyor muyuz? Onları anlamaya çalışı­yor muyuz?

 

Yaşlılarımız gün geçirmiş, hayatları boyunca pek çok tecrübe­ler edinmiş, ibretler almış insanlardır. Gün gelir biz gençler on­ların nasihatlerini fazla dikkate almaz, kendi fikirlerimizin daha doğru olduğunu düşünürüz. Onlar ne söylese aksini yapar, öğütlerine zıt bir hayat çizgisi çizeriz. Çünkü bu konuda başka­larının bizi yönlendirmesine tahammül edemeyiz. Kendi fikirle­rimize değer verilmesini ister, ne kadar kişilikli ve en doğruyu bilen biri olduğumuzu ispatlama ve kabul ettirme çabasına gi­reriz. "Amca o senin dediğin eskidenmiş, şimdi zaman değişti" der, o eşi bulunmaz; fikirlerimizi uygulamaya koyuluruz. Ken­di fikirlerimizle hareket ederken bazen öyle musibetlerle karşı­laşırız ki, büyüklerimizin nasihatlerini hatırlarız, aklımız da ba­şımıza gelir. Sonra da "Onun dediğini yapsaydım böyle olma­yacaktı" deyiveririz yakınmalarımız ve pişmanlıklarımız başlar.

 

Tecrübelerine, bilgilerine her zaman muhtaç olduğumuz bü­yüklerimiz olmasaydı, hatalarla ve yanlışlarla dolu bir yaşantı­mız olurdu. Hatta telafi edilemeyen çıkmazlara, dönüşü ol­mayan yollara düşerdik.

Onlara ihtiyacımız var. Onların himayesine, nasihatlerine, dualarına, bilgilerine ihtiyacımız var. Hayatımızda daha verim­li/ daha başarılı bir insan olabilmemiz için, bize yol gösterici, ışık tutucu olan yaşlılarımızın değerini maalesef bilemiyoruz.

 

Kur'ân-ı Kerim geçmiş kavimlerden, onların başına gelen helak edici olaylardan, onların yaşadıklarından yani tarihten ibret almamızı istiyor. Çünkü geçmişteki insanların yaşadıkları tüm olaylar, onların iyi-kötü hayat tecrübeleri ve geleceğe ilettikleri öğütleridir. Yaşlılarımız da aslında bize bir tarihi anlatır. 20-30 yıl öncesinin tarihini...

 

"Bizim zamanımızda odamıza bir yaşlı gelse hepimiz ayağa kalkar, onu başköşeye oturturduk." "Babamızın yanında ayak­larımızı uzatarak oturmaktan utanırdık" diyen büyüklerimiz, bize tarihimizi ve kültürümüzü, hatta ahlâkımızı öğretmeye ça­lışırlar. Bizler, büyüklerimizin yanındaki kendi davranışlarımı­za baktığımızda, onlara yeterince saygılı olamadığımızı görüyo­ruz. Meselâ, otobüste otururken yanına bir yaşlı gelecek de, kendisinden yer isteyecek diye ödü kopan insanlar var. Böyleleri olaya çözüm yollan da getirirler. Ya pencerenin camından ba­şını içeri çeviremez, ya gazetesine gömülür, ya da uyuma pozis­yonlarına geçer.

 

Belki gerçekten yorgundur. İşten gelmiş, ya da okuldan çık­mış, yorgun argındır. Nedense yeni gelen nesil daha pasif, daha yorgun, daha bezgin ve çelimsiz... Nice yaşlılar görüyoruz ki, iki üç gence taş çıkartır. Görüyoruz bazen, yer vermek istediği­miz pek çok büyüğümüz de bizi rahatsız etmek istemiyor. Yo­rulmuş olabileceğimizi, bizim oturmamızı söylüyor. Yaşlıları­mız ayakta bile dinç, bizler oturduğumuz koltukta bile yorgu­nuz. İşten eve dönen, okuldan çıkan gençler, ilmin edeple baş­ladığını unutuyor, hazır büyüğümüz "sen yorulma" demişken, bu vesileyle elimize geçen tembellik fırsatını değerlendirmeyi düşünüyoruz.

 

 Aslında daha geniş düşünecek olsak çok şey kay­bettiğimizi göreceğiz. Yaşlımıza yer vererek ona duyduğumuz saygıyı ispatlamış ve onun hayır duasını kazanmaya yol açmış oluyoruz. Başkasının nefsini kendi nefsimize tercih etmek bir mü'mini sevindirmek bizim için çok önemlidir. Ve bu fırsatlar her zaman karşımıza çıkıyor.

 

Peygamberimiz (a.s.m.) "Bir genç bir yaşlıya yaşından dolayı hürmet ederse, onun yaşına varınca Allahü Teâla ona gençleri hürmet ettirir." buyuruyor.

 

Her iyi davranışımızla geleceğe yatırım yaptığımızı unutma­malıyız. Ve, "Bu dünya yaptıklarımızın yankılanıp tekrar bize döndüğü dağdır." Büyüklerimize ne yaparsak, çocuklarımız­dan onu görüyoruz.

 

Günümüzde Batı ülkelerinde hastalar ve yaşlılar için huzu­revleri, bakım müesseseleri açılıyor. Yaşlı insan, sağlıklı bile ol­sa, kendi çocukları tarafından kabul edilmiyor, ya tek yaşıyor ya da huzurevlerine yerleştiriliyor.

 

Bizim ülkemizde de huzu­revleri var ne dersiniz? Acaba insanlar yaşlıları istemedikleri için mi huzurevleri açılıyor, yoksa huzurevleri açıldığı için mi insanlar yaşlılarını oraya yerleştiriyor? Sebebi ne olursa olsun her iki cevap da bizler için çok acı...

 

Rabbimizin yarattığı varlıklar arasında en kıymetlisi insandır. Ve insanların da en hürmete lâyık olanı yaşlılardır. Bu yüzden de yaşlılar Rabbimiz katında çok değerlidir. Rabbimiz onların hürmetine belaları def ettiği gibi, rızıkta da bereket ihsan eder.

 

 Yani, yaşlıların rızkı bir aile için yük değil, aksine bereket vesi­lesidir. Bu yüzden geçim sıkıntısını, şunu bunu bahane ederek yaşlılardan kurtulmaya çalışmak, birçok hayırdan mahrum ol­mak demektir. Hele yaşlılar anne baba ise durum daha da önemli bir hal alıyor. Zira insanın en kıymetli varlığı kendi ha­yatı olduğu halde, anne baba gerektiğinde hayatlarını evlatları­na feda etmekten çekinmezler.

 

Küçükken kendisi için ana-babasının çektikleri zahmeti düşü­nen bir insan, hiç değilse bunun için ihtiyarlan düşünmeli, ge­reken hürmeti göstermelidir. Bir gün biz de yaşlanacağız. Ve gençken yaşlılara yaptıklarımız, yaşlandığımızda gençlerin bize yapmalarını istediklerimizdir. Yarının gençleri bugün yaptıkla­rımızın hesabını sormak üzere bekliyorlar. Nasıl muamelede bulunursak, öyle mukabelede bulunacaklar.

 
Hülya Kartal