> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Büyük bir günah: Gulûl
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Büyük bir günah: Gulûl  (Okunma Sayısı 833 defa)
04 Kasım 2011, 16:44:16
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 04 Kasım 2011, 16:44:16 »



BÜYÜK BİR GÜNAH:GULÜL

   
Âl-i İmrân sûresindeki; “Emanete hıyanet etmek, bir peygamberin yapacağı iş değildir. Her kim hıyanet edip de ganimetten veya kamuya ait hâsılattan bir şey aşırır, bunu da gizlerse, kıyamet gününe o vebalini aldığı şeyler, boynuna asılı olarak gelir. Sonra her kişiye kazandığı şeylerin mükâfatı veya cezası eksiksiz verilir. Ve onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.” (Âl-i İmrân, 3/161) âyet-i kerimesiyle çirkinliği anlatılan ve kebâirden kabul edilen “gulûl” ne demektir? “Gulûl”ün çerçevesini ve günümüz insanının söz konusu âyet-i kerimeden alması gereken mesajları lütfeder misiniz?

Umumi mânâsıyla gulûl, hakkı olmayan bir şeye el uzatma, ondan yararlanma, emanete hıyanet etme demektir. Daha hususi çerçevede ise, taksimât yapılmadan önce ganimet malından bir şeyler aşırma, kamu malından gizlice bir şeyler alma, devlet malında suistimalde bulunma mânâlarına gelir.
İffetin eşsiz hahramanı

Âyet-i kerimenin başında وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ buyrulmuş, bütün peygamberleri içine alan umumî bir ifade kullanılmıştır. Böyle bir üslûbun tercih edilmesiyle şu iki önemli hususa dikkat çekilmiştir:

Bir; sadece Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhu aleyhi ve sellem) değil, hiçbir nebi gulûle girmemiştir. Evet, ne Hz. Âdem, ne Hz. Nuh, ne Hz. Hud, ne Hz. Salih, ne Hz. Musa, ne Hz. İsa ne de diğer peygamberler, içinde umumun hakkı bulunan hiçbir şeye el uzatmamışlardır. Onlar ancak yüzde yüz hakları olduğuna inandıkları şeyleri almışlardır.

İki; peygamberlerden hiçbirisi gulûle girmediğine göre, bütün bu şecere-i mübarekenin en münevver meyvesi olan Hz. Muhammed Mustafa’nın (sallallâhu aleyhi ve sellem) gulûle girmesinin söz konusu olamayacağı evleviyetle anlaşılır. Zira peygamberlik halkası bir tesbihin taneleri konumundaysa, İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhissalâtü vesselâm) o tesbihin imamesidir. Tesbih ancak O’nunla tesbih olmuş, O’nunla tamamlanmıştır. Zira varlık O’nunla başlamış, O’nunla kemale ermiştir. Neyin nerede başlayıp nerede bittiği O’nunla anlaşılmıştır. Eşya ve hadiseler O’nunla şerh edilmiş, O’nun sayesinde doğru okunabilmiş ve mârifet adına değerlendirilerek onlardan doğru mânâlar çıkarılabilmiştir. O hâlde her güzel hasleti zirvede temsil eden İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) iffetin de serdarı, sernüması, serkârı, pîşuvası ve rehnümasıdır.

Âyet-i kerime için muhtelif nüzul sebepleri rivayet edilmiştir. Bunlardan biri de, bu âyetin Uhud muharebesi münasebetiyle nazil olduğu şeklindedir. Buna göre bir kısım toy insanlar, belki ekseriyeti itibarıyla da münafıklar –hâşâ ve kellâ– Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) savaşta elde edilen ganimetleri alarak kendi hesabına değerlendireceği şeklinde uygunsuz düşüncelere kapılmışlardı. İşte âyet-i kerime beliğ bir ifadeyle daha başta bütün hayatını kemal-i hassasiyetle yaşayan o Kâmet-i Bâlâ için gulûlün asla söz konusu olamayacağını ifade ediyor. Esasında sadece şu vak’a dahi O’nun o baş döndüren iffetini gösterme adına yeterlidir: Düşünün ki, Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz ruhunun ufkuna yürüdüğü zaman mübarek kalkanı bir Yahudi’nin elinde rehin bulunuyordu. Evet, O, eşlerinin nafakalarını temin edebilmek için kalkanını bir Yahudi’ye vermiş, ondan borç para almıştı. Zira O, kendi iç dünyasında hayat-ı seniyyelerini çok engin ve derince yaşadığı gibi, hakkında en küçük bir şüphenin meydana gelmemesine de kemal-i hassasiyetle dikkat ediyordu.
Gayr-i meşru harcamalara meşru görünen kılıflar

Âyet-i celilenin devamında

وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

buyruluyor. Gulûl, ganimet mallarından gizlice bir şeyler alma mânâsına geldiği gibi, insanın hakkı olmadığı halde el uzattığı her şey gulûl kategorisine girer. Meselâ insanın, iş başına geçtiği zaman bir kısım spekülasyonlarla mal edinmesi, tahsisât-ı mestureden (örtülü ödenek) kendi hesabına bir şeyler kaydırması ve bu tür haksızlıkları irtikâp ederken, bir de kılıf bularak, “Ben de burada çalışıp çabalıyorum. Ben olmasaydım bunca birikim yapılamazdı” gibi ifadelerle gayr-i meşru fiilleri meşru gibi göstererek kendi hesabına bazı şeylerden istifade etmesi gibi hususların hepsi gulûl kategorisi içine girer. Hatta hakkı ve liyakati olmadığı hâlde milletin idaresine talip olan bir insan da milletin hukukunu gallediyor, onların hukukuna tecavüz ediyor demektir.

Vaz-ı has, mevzûun leh âmm şeklinde anlaşılması gereken bu âyet-i kerimeye göre madem peygamberler bunu yapmamışlardır, o hâlde ümmetleri de yapmamalıdırlar. Bu mevzuda onlar, hep kararlı olmalı ve hep doğru çizgiyi takip etmelidirler. Aksi takdirde âyet-i kerime onların gallettikleri şeylerle birlikte kıyamet gününde ALLAH’ın huzuruna getirileceklerini haber veriyor. Dolayısıyla âyet-i kerimeye, ALLAH (celle celâluhu) enbiya-yı izâmın şahsında ümmet-i Muhammed’i talim buyuruyor, şeklinde bakabiliriz. Nitekim ALLAH Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu âyet-i kerimenin tefsiri, tebyini sayabileceğimiz bir hadis-i şeriflerinde bir gün sahabe-i kirama gulûlden bahsetmiş, onun ne kadar büyük bir günah olduğunu ifade etmiş ve sonra da şöyle buyurmuştur:

لاَ أُلْفِيَنَّ أَحَدَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى رَقَبَتِهِ بَعِيرٌ لَهُ رُغَاءٌ يَقُولُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَغِثْنِى أَقُولُ لاَ أَمْلِكُ لَكَ شَيْئًا قَدْ أَبْلَغْتُكَ

“Sakın sizden birini, kıyamet günü, boynunda böğürmekte olan bir deve olduğu halde bana gelmiş: “Ey ALLAH’ın Resûlü, bana yardım et!” diye yalvarıyor ve kendimi de cevaben: “Senin için hiçbir şey yapamam, ben sana tebliğ etmiştim!” der bulmayayım...” Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) hadis-i şerifin devamında bu tarz hayvanları ve ganimet mallarını tek tek zikrederek onlar için de aynı hususları dile getirmiştir. (Buhâri, Cihâd 29; Müslim, İmâret 24)

Âyet-i kerimenin sonunda ise şöyle buyruluyor:

ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

“Sonra her nefse kazandığı şeyler (kazanılan bu şeyler, seyyie veya hasene, kötülük veya iyilik, güzellik veya çirkinlik olabilir) tastamam verilir. Ve onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.” Cenâb-ı Hak hepimizi gulûl gibi bir çirkinlikle öbür tarafa gitmekten, hakkı olmayan şeylere el uzatmaktan muhafaza buyursun. Bazı dönemlerde bankaların boşaltılması, milletin malının çarçur edilmesi, devletin sırtına yüklenen borçlarla insanların fakr u zaruret içine itilmesi gibi hâdiselere bakılacak olursa, gulûlün uzak durulması gereken nasıl büyük bir günah olduğu daha iyi anlaşılır, zannediyorum.
Gulûle düşmemek için her daim muhasebe

Esasında bu mevzuda adanmış ruhların daha bir hassas, daha bir dikkatli olması gerekir. Meselâ, hizmet veya ibadet ü taat için bile bir araya gelinmiş olsa, oturulan şu halının üzerinde oturma hakkımızın olup olmadığını içten içe alıp vermiyorsak, bunun hesap ve muhasebesini yapmıyorsak, bu mevzudaki hassasiyetimiz sönmüş demektir. Ben size ‘böyle bir hakkınız yok’ demek istemiyorum. Çünkü bu müesseseleri yapanlar, buralarda hizmet edilmesi niyet ve mülâhazasıyla yaptılar ve yine aynı düşünceye binaen bu halıları aldılar. Bu ayrı bir meseledir. Fakat biz muhasebemizi yaparken şu soruları kendimize sormamız gerekiyor: “Acaba bizim bu halılar üzerinde secde etme hakkımız var mı? Acaba bunların aşınması bizim için bir vebal olur mu? Acaba çanağına kaşık çaldığımız bu yemekler bizim için meşru mudur, onları hak ediyor muyuz?” İşte bu mevzudaki endişe, tereddüt ve hassasiyet çok önemlidir. Zira ağzına koyduğu bir lokmanın nereden geldiğini, kime ait olduğunu, bunun, kendisi için meşru olup olmadığını araştırması ve bu konuda kılı kırk yararcasına kemal-i hassasiyetle yaşaması bir mü’mine düşen çok önemli bir vazifedir.

 Siz dinimize, milletimize hizmet adına değişik hizmet sahaları içinde bulunabilirsiniz. Fakat ben, şu an aklıma “Kimse Yok mu Derneği” geldiği için onu misal vereyim. Bilindiği ve görüldüğü üzere “Kimse Yok mu”, günümüzde çok önemli bir hizmet ifa ediyor. Dünyanın her neresinde bir kırılma ve çatlama olsa hemen onu tamir etmek ve ona bir sargı sarmak için bütün imkânlarıyla seferber oluyor. Ancak unutulmamalıdır ki, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan insanların yardımına koşan bu kurumun arkasında milletin himmeti vardır. Çünkü televizyonlar bu konuda reklam yapıyor, telefonlarla yardımın önü açılıyor ve böylece falan 3 kuruş, filan 5 kuruş vererek yardıma koşuyor. Derken yapılan bu yardımlar teraküm edip birikiyor, belli bir yekûn teşkil ediyor. Şimdi aslında böyle bir yerde çalışan bir insanın şayet imkânı varsa bu çalışmayı, herhangi bir ücret talep etmeksizin, herhangi bir karşılık beklemeksizin sırf ALLAH rızası için yapması gerekir. Fakat burada vazifeli olan bir şahsın başka bir geliri yoksa ona belli ölçüde bir maaş takdir edilebilir. Ancak takdir edilen bu maaşın da mukannen (miktarı belirlenmiş ödenek, tahsisat) olması gerekir. Yoksa “Nasıl olsa burada böyle bir imkân var. O hâlde biz de, çalışanlara üst seviyede bir gazetecinin aldığı kadar maaş verelim. Çünkü biz dünyanın birçok farklı ülkesine giderek ciddi fedakârlıklara katlanıyoruz. Dolayısıyla alacağımız bu yüksek maaş bizim hakkımızdır!” şeklindeki bir düşünce gulûlün bir başka şeklidir.

Burada yapılması gereken bu organizasyonu yöneten ekip veya kurulun tespit ettikleri belli kurallar çerçevesinde, “Senin hakkın budur. Ancak bu kadar maaş; şu kadar harcırah alabilirsin” vs. demeleridir. Artık bunun dışında ekstradan bir şey alınması caiz değildir. Aksi takdirde insan hak yolunda bulunuyorken kaybeder, ALLAH’a doğru giderken –hafizanallah– şeytanın çelmesine hedef olur ve netice itibarıyla doğru yolda yürüme imkân ve fırsatı yakalamışken dökülüp yollarda kalır.
Topluma hesap verme...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 04 Kasım 2011, 16:51:29 Gönderen: Sümeyra »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Büyük bir günah: Gulûl
« Posted on: 29 Mart 2024, 13:05:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Büyük bir günah: Gulûl rüya tabiri,Büyük bir günah: Gulûl mekke canlı, Büyük bir günah: Gulûl kabe canlı yayın, Büyük bir günah: Gulûl Üç boyutlu kuran oku Büyük bir günah: Gulûl kuran ı kerim, Büyük bir günah: Gulûl peygamber kıssaları,Büyük bir günah: Gulûl ilitam ders soruları, Büyük bir günah: Gulûl önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes