๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 16 Eylül 2010, 08:44:19



Konu Başlığı: Burası dünya burada rahat yok
Gönderen: Hadice üzerinde 16 Eylül 2010, 08:44:19
Burası dünya, burada rahat yok!                                                                                                                                                          (http://img209.imageshack.us/img209/3078/world1fz9.jpg)                                                       “Allah’ın yaratmadığı şeyi dünyada aramayın.” demiş arif kişi. “Allah neyi dünyada yaratmadı?” diye sormuşlar. “Rahat” demiş; dünyada rahatı aramayın, bulamazsınız. Burada hiçbir şey kalıcı değil. Rahatın içine rahatsızlık, zevkin içine elem girer.

Bu kararsız dünyada rahat isteyen ne yapmalı?

Bediüzzaman Hazretleri, bu soruyu soranlara şöyle der: Yaratılıştan heyecanlı ve hareketli insanların rahatı, çalışmakta ve mücadele etmektedir.

Gayret, gayret ve yine gayret…

Hiç durmamacasına çalışmak, bir dakika bile mümkünse gaflete düşmeden temkinli olmak… İnsan olabilmek için, insan kalabilmek için, insana yakışmayan hallere düşmemek için sürekli tetikte durmak… Başka da yol yok galiba.

Allah’a varmak isteyenler, yolun başında iradeli olmalı, sona doğru ise temkinini artırmalı derler. Fert için olduğu kadar toplum için de böyle galiba. Başlangıçta tüm gayretini ilerlemeye harcayanlar mesafe kat ettikçe, enerjilerinin önemli bir kısmını parazit haline gelmemeye, parazitler tarafından sömürülmemeye harcamak zorunda kalıyor.

İnsan bu. Rahatı ve imkânları görünce geleceği unutabiliyor. Ensar olmak lazım ki, sürü sürü koyun ve sığırlar kucak kucak mücevherler hibe edilirken beklentiye girmesin. Ganimet gibi en helal kazançlarından bile vazgeçip, “Allah Resulü bizimle olacaksa, mal-mülk kime giderse gitsin.” diyebilsin.

Olunur, beklenmez ki! İnsanların muhacirin-i kiram gibi, ensar gibi olması istenir ama beklentiye gireceksek kendimizden bekleriz bunu. Muhacirler gibi, ensar gibi olmaya azmederiz. O azimle ömür boyu gayret etmek zorunda olduğumuzu biliriz. Başkaları da öyle olsun isteriz. Ama istediğimiz kişiler öyle olmak istemiyorsa dua etmekten başka elden ne gelir ki?

Hele bir de bin türlü boya ile boyanıp, görüntüyü kimseye vermeyerek içten içe dolap çeviriyorsa!

Düşman insanın azmini kamçılar ya, işte bu tipler de insanın daha ihlâslı, daha feragatli, daha beklentisiz ve alabildiğine temkinli olması için tam bir tembih yerine geçiyor.

Allah her şeyi hikmetle yarattığına göre yarı yolda kalanların, ahiret için yola çıktığını unutup, dünyaya meyledenlerin varlığının da bir hikmeti olsa gerek!

Artan her imkân Cenab-ı Hakk’ın ihsanlarının inceliklerini düşündürmüyorsa, o düşünce talebi kamçılamıyorsa, artan talep Allah’ın rızasından başka hiçbir şeyle tatmin olmayacak kadar faniyat ve zailatın ötesine geçiremiyorsa yollar çıkmaza giriyor. Bir avuç dünya, birkaç adet makam, binlerce gözün dikildiği mahdut hedefler haline geliyor. Bir kişinin bile doymasına yetmeyecek şeyler, binlerce kişinin hedefi olunca, rakipler başlıyor birbirinin gözünü oymaya.

Dünyanın kıymeti, ahretin tarlası ve İlahi esmanın aynası olmasından geliyor oysa… Dünyayı dünya olarak seven ve ona talip olana dünya zindan olarak yeter de artar bile. Bu bilgilere sahip çok insan var; yaşayan ise pek az. İşte o azlara insan deniliyor. Efe Hazretleri’nin dediği gibi “Allah bizleri insan eyleye…”

Hamdullah ÖZTÜRK / Zaman