> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Bugün batıdan ne alacağız?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bugün batıdan ne alacağız?  (Okunma Sayısı 881 defa)
29 Kasım 2010, 17:30:59
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 29 Kasım 2010, 17:30:59 »



Bugün Batı’dan Ne Alacağız?


19. Asırdaki “İslamcılık” tefekküründe Batı’ya karşı  tavrı belirleyen telakki şöyle idi: “Batı’nın fennini, tekniğini almak, fakat ahlak, akide, yaşayış tarzını reddetmek”. Bu telakki tarzı bir bakıma Rönesans evvelinde Batı’nın, Müslümanlara karşı tatbik ettiği bir tarz idi denebilir. Çünki Batı Endülüs’de, Haçlı Seferleriyle Doğu’da Müslimanlardan birçok tekniği, buluşu, fenni-ilmi tefekkürü aldı. Ve bunu Roma ve Yunan’dan gelen putperest felsefeleriyle, dünya görüşüyle mecz edip, Rönesans’ı başlattı.

Tabii aslında bu, Rönesans’ın tek sebebi, medarı sayılamaz. Çünki hiçbir medeniyet tamamen başka bir medeniyeti taklid veya imtizac suretiyle oluşmaz, hamle yapmaz. Bunu bugünki İslam Aleminin haline, hassaten Türkiye’ye bakarak da teyid edebiliriz. Zira Türkiye gibi ülkelerde iktidarı elinde bulunduranlar, İslam medeniyetine mensubiyeti reddettikleri halde, kendine has veya en azından Batı ayarında bir medeniyet inşasına da kabiliyet ve istinadgahları (tarihi, ahlaki, kültürel, hayat tarzı, ilmi ve teknolojik birikim) bulunmadığından hiçbir zaman kendilerine has bir medeniyet vucude getiremezler.

Medeniyetlerarası münasebetde kuvvetli ve hakim olanın, diğer medeniyetlere tesir etmesi, tevcihatta bulunması, rengini diğerine vermesi vakidir. Ancak bir medeniyet dahili muharriklere, kendine has tasavvur ve esaslara dayanmaksızın asli bir tekamül ve inkişafa muktedir olamaz. Medeniyetler haricden aldıkları şeyi bünyevi esaslarının kalıbında eritir (kendileştirir) ve yenilikler ortaya koyarlarsa canlılığını yitirmez. Aksi takdirde geriler, belki de yok olur. Yoksa, Müslimanlara vaziyyet eden şimdiki Batı takibçisi ulus devletlerde olduğu gibi asli, kendine has bir medeniyet yerine arafta bir manzara hasıl olur.

Bu nokta-i nazardan Batı Rönesansına baktığımızda her ne kadar onlar İslam Medeniyeti’nden bir çok meseleyi öğrenip aldılar ise de, aynı zamanda Batı Medeniyeti’nin tabii hareket ve seyri de Rönesans cihetine doğru olmak zorunda idi. Çünki Batı Dünyası, krallar, feodeller ve kilise üçlüsünün cenderesi altında bir patlamaya gidiyordu. Haçlı seferleri bir nevi bu patlamanın seyrini dışa kaydırdı, yani İslam’ı hedef alarak, içinde hasıl olacak patlamayı İslam Dünyası’na tevcih etti. Batılı Dünya görüşünün temelinde bulunan eklektisizm, müslümanların fennini ve tekniğini alıp, ahlak, akide ve yaşayışını reddetmesini mümkin kılıyordu. Batı aynı zamanda ben merkezci, ırkçı bir nazara sahib olduğu için Ehl-i İslam’dan aldığı hiçbir şeyi bu İslam’dandır, Müslimanlardandır diyerek cemiyetlerine aktarmaz idi. Kalblerinde şirkten gelen hased marazı ile İslam Medeniyet’inden aldıkları ateşleyici esas unsurları kendi icad ve keşifleri, kendi tefekkürleri gibi takdim hilekarlığına yeltendiler, hakkı itirafdan umumen ictinabla Müslimanların dahlini ketm ettiler. Dahası bu esaslara kendi ben merkezci (heva perest) nazarlarının rengiyle boyadılar, mezkur esasları kendi hevesatları muvacehesinde istimal ettiler. Bu bir faraziye değildir. Zira gerek Müsliman filozoflarla, Batılı Filozofların eserlerini, gerekse fenni esasları muhtevi eserleri mukayese eden birçok muhakkik, Batılıların bu intihallerini açıkça tesbit etmişlerdir. Hatta edebiyatlarında bile bu tür intihaller vardır. (Mesela, Dante nam kafirin İlahi Komedya ismiyle Türkçe’ye de çevirilen hezeyannamesini İslam Filozofu Ebu’l-Ala Maarri’den iktibasla ama Hıristiyanlaştırarak yazdığı tesbit edilmiştir. Aslında bu mevzu mühim olmakla beraber çok geniş muhtevalı taharriyat ve tahlilatı icab eder).

19. asır ve sonrasındaki İslamcıların tefekküründe ise böyle olamadı. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte, en mühimmi, kanaatimce, emperyalist faaliyetlerin, İslam topraklarında İslam ve Müslimanlarla mücadelesinde, Batıcı yandaşları eliyle galib gelmesidir. Binaenaleyh, siyasi iktidarın Batıcılara geçmesiyle Batı’nın hem dünya görüşünü hem de fenn ve tekniğini alma fikri hakim kılınmaya çalışıldı. Batıcıların tam bağımlılık ve asıl yerine zahire tevcihatiyle, mezkur ülkelerde ne fenni ne de teknik inkişafta eşdeğerlilik, müsavat temin edilemedi. Bununla birlikte, İslamcıların fikri de tatbik imkanı bulamadı. Batı’ya merbutiyet ve bu merbutiyetten dolayı onu hakkıyla tenkid ve tahlil kabiliyet ve cesaretinden mahrum olan Batıcılar, teknolojide montajcı, siyasette ise nakilci-Batıcı bir dünya görüşünü Müslümanlara cebren benimsetmeyi devrim addettikleri için ne ilmi-teknolojik atılım yapabilecek köklü bir birikim elde edebildiler, ne de hür ve şahsiyetli siyasi bir duruş sahibi olabildiler. Ancak İslam Medeniyet’inin tarihten gelen nüvesini yok edemedikleri için, Müslümanları Batıcı bir hayat tarzına tevcih için istibdaddan başka yolları yoktu.

İslamcıların mezkur telakkilerinin ardında bazı ruhi, siyasi, ictimai sebebler vardır. Bir kerre İslam Alemi bir inkıraz devri geçiriyordu ve Batı hem teknik gücü buna bağlı olarak da askeri gücüyle müslümanları yenilgiye uğratmış, tahakkümüne almaya başlamıştı. Bu yenilginin, maddi acziyetin verdiği ruhi eziklik ve çıkış yolu arayan İslamcılar çareyi Asr-ı Saadet’e dönmek (öze dönüş), uyanış ve kalkınma suretiyle teşkil ve tasvir etmeye çalışmışlardır. Bu takdirde, “Batının fennini, tekniğini almak, ama ahlakını, akidesini, hayat tarzını reddetme” telakkisi ve idraki İslamcılara ahlaki bir itimad vermiş oluyordu. Kaldı ki bu telakkinin ikinci yarısı “ahlakı reddetme” İslam’ın haklığına, mükemmelliğine, İlahiliğine olan i’tikaddan kaynaklanıyordu.

Teknolojinin, fenni malumatın Batılının dünya görüşünden, müstekbir ve mütref zihniyetinden tecrid edilemeyeceği hakikatinin Müslimanlar tarafından muahazesi ve tenkidi yenidir. Kaldı ki Müslümanların bir yandan Batı’nın fiili istila ve sömürüsüne maruz kalması, diğer yandan da Ümmetin zaaf ve inkırazı bu meseleye, mezkur tarzda bakmaya –neredeyse- imkan vermiyordu. Acilen çıkış yolu bulma ihtiyacı ve fikri daha ameli bir telakki tarzını icbar ediyordu. Batı’ya karşı koyabilmek için en azından onlarda bulunan harb teknolojisini elde etmek gerekiyordu. İşte bu telakki ve çıkışı yolu bulma arzusu, Müslüman alimler ve mütefekkirleri, “Batı’nın fenni, tekniğini alma” fikrine sevk etmiştir. Bu telakki bu noktadan mühimdir. Çünki bundan şu neticeyi de elde ediyoruz: Müslüman alim ve mütefekkirlerin, cemiyete ve cemiyetin ictimai meselelerine, idari, siyasi meselelerine çözümü, Batıcılar gibi, Batı’dan aynen iktibasda değil, İslam’da, onun tarihi mirasında aramaları, derin bir itikadı yansıtıyordu. Bugün geldiğimiz noktada, dünün önde gelen İslamcılarının bugün İslamcılığı bile bir ar kabul eder hale gelmeleri bir yana, artık Batı’nın değerleri ile İslam’ın değerlerinin çelişmediğini söyleyebilecek kadar davadan (iddia sahibi olmaktan) vazgeçtiklerini görünce bunun çok mühim bir husus olduğunu düşünüyorum. Çünki mezkur ‘ifadelendirme’ bir dava sahibi olmanın getirdiği bir mesuliyet neticesi zuhur etmiştir. Ümmetin felahı için samimiyetle vaz’ edilen bu cehdlerde hata payı bulunsa bile, indallah ecirden hali bulunmadığını zannediyor/ümid ediyoruz.

İslamcıların “Batı’nın fennini, tekniğini alıp, ahlakını reddetme” şeklinde ifadelendirdikleri siyaset iktidarın Batıcıların eline geçmesi münasebetiyle tatbik imkanı bulamadı. Peki bir faraziyede bulunup, şöyle düşünelim: Şayed İslamcılar bu mücadeleden ğalib çıkıp da iktidarı elde etselerdi neler olurdu? Mezkur ‘kabul’ vücud bulma imkanına sahib olabilir miydi? Yani teknolojiyi, fenni alıp da kendine has bir ahlak ile şekillendirmek ne derece mümkin olabilirdi? Önce şunu ifade etmek gerekir, o zamanlar için ameli bir ciheti olan bu ‘ifade’lendirme, bugünki geldiğimiz noktada, bir cihetten ameli olmaktan ziyade nazaridir. Zira ortada bütün İslam Dünyası’na teşmil edilebilecek, siyasi bir kuvveti de arkasına alarak, İslam Medeniyeti’nin müessesevi teşekkülünü mümkin kılan bir vaziyet yoktur. Ancak ameli olan ciheti şudur ki, Batı’nın tuğyanının, müsrifliğinin, hevaperestliğinin istihsal ettiği teknoloji, arzda fesada sebeb olmuştur. Çevre kirliliği, ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, canlı türlerinin, ormanların yok olması, vahşi savaşlar bu ifsadın başlıca tezahürlerindendir ve bu tezahürler şimdilik yaşamak mecburiyetinde olduğumuz bir çerçevedir.  Müslüman alimler İslami bir Medeniyet tatbikatında bu ifsadın nasıl izale edilmesi gerektiği meselesini çözmek mecburiyetindedirler. Zira ifsadın izalesinin yolunu, usulünü bulmak, hakikatte nasıl bir teknoloji sualinin cevabını teşkil edecektir. Binaenaleyh geçen asrın mezkur ‘ifadesi’ bugün teknolojinin alınıp alınmamasından ziyade, arzın hal-i hazır ifsadının nasıl izale edilmesi gerektiği ve İslam’ın buna cevabı şeklinde tasavvur olunmalıdır. Bugün iyice anlaşılmıştır ki teknoloji değerden bağımsız değildir. Çünki onu oluşturan ilim de bir değer üzerine inşa edilmekte. Teknolojik hâsıla, bir dünya görüşü, bir gaye ve bir hayat tarzına matuf olarak zuhur etmektedir. Buna binaen de teknoloji gittiği yere ahlakını da götürmektedir. Rasim Özdenören’in belirttiği gibi, eşya ve istimal maksadı ve kendi bünyesine mutabık bir çerçeve teşkil edilmeden ve muhkemleştirilmeden alınacak her teknoloji, onu icad edenin gayesini, ahlakını, hayat tarzını da beraberinde getirecek ve ona icbar edecektir.

Bugün Batılı çağdaş dehrilik şeklinde ta’lim edilen Batılı tabiat ilimlerinin alınmasıyla, İslam’ın ilk dönemlerinde Müslümanların kadim ilmi mirasını alıp İslamileştirmeleri arasında muazzam farklar olduğunu düşünüyoruz.  İslam’ın ilk dönemlerinde Müslümanlar kadim dünyanın ilmi, felsefi mirasını aldılar, tahlil, tasnif ve tasfiyeden sonra İslami tabiat ilimlerini vucuda getirdiler. Burada dikkatimizi çeken noktalar: Müslümanlar kadim dünyanın ilmi mirasını alırken, onu, bidayetinde nebevi ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bugün batıdan ne alacağız?
« Posted on: 25 Nisan 2024, 06:56:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bugün batıdan ne alacağız? rüya tabiri,Bugün batıdan ne alacağız? mekke canlı, Bugün batıdan ne alacağız? kabe canlı yayın, Bugün batıdan ne alacağız? Üç boyutlu kuran oku Bugün batıdan ne alacağız? kuran ı kerim, Bugün batıdan ne alacağız? peygamber kıssaları,Bugün batıdan ne alacağız? ilitam ders soruları, Bugün batıdan ne alacağız?önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes