๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 11 Eylül 2010, 18:26:58



Konu Başlığı: Bu toprağı kalbinden
Gönderen: Sümeyye üzerinde 11 Eylül 2010, 18:26:58
Bu toprağı kalbinden


Okuma için vakit bulamayanların bahanesi var desek yeridir. Çok şeye zaman ayıranların, bir günü, bir yılı masaya yatırarak nelere vakit ayırdıklarını bir gözden geçirseler, okumaya da vakit ayırabileceklerini görürler. Öncelik önemli tabiki, ehemmiyet sırası önemli. Nice önemsiz şeyler, zaman eriten uğraşılar var ki, okuma bunların yanında neden son sıralara düşer anlamak mümkün değil. O halde vakit bulamama tezini kabul etmenin doğru olmadığını söylersek haksızlık etmiş olmayız.

Okumak tabiki her şey değil. Okumak bütün problemlerin çözüleceği, hayata dair her şeyin hallolacağı anlamına gelmiyor ama, bir realite de var ki okumadan da olmuyor. Genelde yazma eylemini sık sık tekrarlayan ve yazmanın gereklilik olduğunu vurgulayanlara söylenen ”oku” emri var ama yaz emri yok tarzındaki soyut savunmanın arkasına gizlenen çoğu kimsenin de oku emrine uymadıkları bir gerçek. Yoğunluk, yorgunluk, stres, kalabalıklaştırılan hayat tarzının açtığı gediklerden sürekli topa tutulan birey ve toplumların bir yolunu bulup kendilerini kitaptan ve okumadan uzaklaştırmamaları gereğini vurgulamakla şunu da beyan edelim: Okumak bu gediklerin çoğalmaması için etken olan yöntemlerden biridir ve önemlidir.

Okuma denince okul kitapları ile sınırlı bir eylemden bahsetmiyoruz. Okul kitapları ile yolu açılan ve sonrasında devam ettirilecek olan bir okumadan bahsediyoruz. Kaldı ki günümüzde sınav sistemleri ile doğru- yanlış mantığıyla muhakeme ve düşünme yetisinden uzak bir mantaliteye hapsolan, üniversite de bile bize çok seçenekli sorular sorun, yorum olmasın dedirtecek bir mantığı zorlayan eğitim anlayışı, okumanın önünü tıkayan bir konsept oluştursa bile, okul ve sonrasında düzenli okumalar yapılmak zorundadır.

Şüphesiz okuma bir disiplin, bir seçicilik, bir süreklilik ister. Okuma deyince sıradan gazetelere indirgemek, magazinle özdeşleştirmek akıla gelmemelidir. Onların okuru her zaman vardır ve bu okumaların öze dair kattığı bir şey olmamasına rağmen, sıradan şeyleri okuyanları da okur sayarak yapılan anketler yine de utandırıcıdır. Okur için seçicilik önemlidir. Alışkanlıklar ve yönlendirmelerden kaynaklanan okuma taraftarlığının fanteziye ve aydın görüntüsüne dönük yüzü de ayrı bir garabet.. Kendi köklerinden kopuk, okumada önceliği olanları sıralamaya bile almayan, kendi klasiklerini hiçe sayıp, yerli ürünlere tenezzül bile etmeyen; ilk tanışma, ilk okumanın kendi coğrafyasına ait ürünler olması gerektiğini algılamaktan uzak olmak da garabet dediğimiz şeyin devamı olsa gerek.

Okuyorum diyerek sanal dünyanın disipline edilmemiş, yanlışlardan arındırılmamış, ehli olmayanlar tarafından sitelere atılan yazılarını söz konusu edenlerin de, kitabın kokusundan, hazzından mahrum olduklarını beyan etmemizde bir beis yoktur sanırım. Buna ek olarak da CD ya da televizyon dizileri, ya da farklı programları okumanın yerine koyduklarını sananların da yanılgıda olduklarını zikretmek gerekir.

Ciddi okur neden az? Kendi alanı dışında okumalardan uzak olanları okur saymalı mıyız? Bu soruların cevabını kendini sınırlayanlara bırakalım.

Bu bağlamda kültür-sanat-edebiyat dergileri kim tarafından okunuyor, ya da okunmuyor sorusunu da sormakta fayda vardır. Popülizm olmadan, bir değer üretmek adına yola çıkan bu tür dergilerin sermayeye dayanmadan ayakta durmaları zor olduğu gibi, sınırlı rakamlarla uzun yıllar yayın hayatını sürdürmelerini de takdir etmek lazım.

Bu alana ilgi duyanların, bu tür dergilerin okuru olduğu tespitiyle şunu da vurgulamakta fayda var. Bu okur, sayılarına bakılmaksızın önemsenecek bir kitledir. Bu tür dergilerde okunacak şeyler yazılamıyor mu ki, kendi ilgi alanı dışındakiler okumuyor sorusu, sanırım daha önce yazdıklarımızda izah edilmişti. Sonuç itibariyle iyi okurun, hatta geleceğin yazarının yetiştiği mekanlardan biri, hatta önemlisinin de buralar olduğunu sadece hatırlatmak lazım.

Çok okunanlar listesinde bakarak yön tayini, okuma eylemine girişi de bir irdelemek lazım. Hangi kitabın çok okunduğu değil, ne verdiği, ne anlattığı, kazandırdığı da önemlidir. Bir defa Kur'an dünyada en çok okunan kitaptır ve o listelerin muhatabı değildir. İkinci olarak tv basın ve reklam mahreçli ürünlerin, milyon sattığı iddia edilen eserlerin ne anlattıklarına da bakmak lazım. Bu okumaları, okumaya giriş olarak telakki etmek ve gerçek okumanın seçicilik olduğunu vurguladığımızı da hatırlatmak  gerekir.

Bu toprağı kalbinden tutmalı ve okumaya oradan başlamalı. Yüzlerce isim saymamıza gerek yok. Tefekkür ağacının dalları sayılamayacak kadar çok. Tatlı suları denize akıtarak yok etme sevdası dağ başlarındaki gözeleri kurutmaya yetmiyor.

Yarasa güneşi görmez. Gün ışığından kaçmamıza gerek yok. Okumak alışkanlık edinmenin ötesinde bir gerekliliktir. Bu gerekliliği yerine getirmek için ön şart yok, eyleme geçiş vardır.

“Yaratan rabbinin adıyla oku”

 

*(Edebiyat Dergisi. Haziran 1975. 

  Halis Altındağ'ın “Kırmızı Bakış-   

  lar” şiirinden)




Şeref AKBABA