Konu Başlığı: Bu belâlar bizi yakar Gönderen: Sefil üzerinde 10 Haziran 2011, 16:22:47 Bu belâlar bizi yakar Geçen hafta "Allah size, analara isyânı, kız çocuklarının diri diri gömülmesini, (eda edilecek hukuk ve borçların) eda edilmemesini, (hak edilmedik şeylerin de) alınmasını haram kılmıştır. Güft ü gûyu (dedikodu), çokça sual sormayı, (şurada-burada) servet tüketip (israf etmeyi de) kerih görmüştür." hadisinde bize yapılan uyarıların bir kısmını ele almıştık. Bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu kısa ve muhtevâlı hadiste, evlâtların, anne ve babalarına karşı, sıla-i rahimi bırakıp kopukluğa düşmemeleri ikazı yapılıyor. Bunun yanında, anne ve babaların da, fıtratlarında bulunan şefkat ve merhameti görmezlikten gelerek, hatta onu inkâr tavrına girerek çocuklarına karşı merhametsiz ve gayr-i insanî davranmamaları gerektiği hatırlatılıyor. Daha sonra toplumsal hayata yönelik bir uyarıyla devam ediliyor. Zira toplum da büyük bir ailedir. Bu büyük ailede, bir kısım egoist kimseler şahsî çıkar ve menfaatlerini her türlü değerin üstünde tutarlar. Bu da emniyet, güven, hak ve adalet düşüncesini dolayısıyla da sosyal dokuyu sarsar. İnsanlar arasında güven bunalımına yol açar. Böyle bir güven erozyonuna sebebiyet vermek, anne babaya saygısızlıktan daha aşağı bir günah değildir. Bu net uyarıların ardından diğer üç hususa temas ediliyor ki, onlar da dedikodu, yerli-yersiz soru sorma veya dilenciliği sanat haline getirme ve malını şurada-burada saçıp savurmadır. Kîl ü kâl, dedikodu ve güft ü gû demektir. Aynı zamanda dünyevî-uhrevî hiçbir yararı olmayan, fuzulî muhabbet ve lüzumsuz konuşmalara da kîl ü kâl denir. Bu tanımın içine giren çeşit çeşit konuşmalar vardır. Bir kısmı Türkçemizde "laklâkiyât" olarak ifade edilen, üzerimize vazife olmayan ve bize bir faydası dokunmayan konuşmalardır. Bir kısmı yasaklar sınırında dönüp dolaşan yalan, gıybet, iftira gibi beyanlardır. Bunların tamamı dedi-kodu yapanların sosyal seviyelerine ve dedikodunun yayılma sahasının genişliğine göre (gazete, dergi, internet, radyo ve televizyonla yayılması gibi) ağır vebale sebeptir. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin ifadeleriyle, "İslâm'ın iki dudak arası günahlardan saydığı ne kadar öldürücü levsiyât varsa, hepsi bu kîl ü kâl meşcereliğinde çimlenir-gelişir." Bundan dolayı Efendimiz, bir çizgi üzerinde sıraladığı üç şey arasına, konuşma veya konuşmamayı da sokarak şöyle buyurur: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna eziyet etmesin! Allah'a ve ahiret gününe inanan her fert misafirine ikramda bulunsun! Allah'a ve ahiret gününe îmanı olan herkes ya hayır söylesin veya sussun!.." Hadisin beşinci uyarısı olan "kesret-i suâl" yerli-yersiz sual sorma veya ihtiyacı olmadığı halde dilenme, hatta dilenmeyi âdet haline getirme şeklinde yorumlanabilir. Bunların her ikisi de zararlıdır. Kur'ân-ı Kerim ve hadislerde mecburiyet ve ihtiyaç hali dışında dilenmek kınanmıştır. Aynı şekilde ulu orta her zaman soru sorup durma da yerilmiş ve hemen her fırsatta insanların duygu ve düşünceleri yararlı şeyleri öğrenmeye yönlendirilmiştir. Çok soru sorma, gereksiz ve lüzumsuz konuşma başlığı altında da değerlendirilebilir. Bu alışkanlık insanı zor durumlara sokabilir. Halkımızın "boşboğaz" olarak tarif ettiği karakter de böyle olur olmaz soru soran, aklından geçeni hiçbir süzgece tabi tutmadan diline döken sorumsuz insandır. Cevabı bizim moralimizi bozacak veya bizi zor durumda bırakacak soruları sormamak da Kur'an'ın bize tavsiyelerindendir. "Malı zayi etmek" hadiste yapılan son uyarıdır. Bu, maddî-manevî, dünyevî-uhrevî herhangi bir fayda gözetilmeden servetin, şuraya-buraya saçılıp savrulması şeklinde tarif edilebilir. Bu, hem ferdî hem de içtimaî bir hastalıktır. Bir insanın, kendi servet ve kendi malını olmayacak yerlerde zâyi etmesi, evvelâ, sadece ferde ait bir zarar gibi görünebilir. Ancak kendi malının yanında millî serveti de hebâ etmektedir. Bu da topyekûn bir milleti alâkadar eden bir hâdisedir ve topyekûn toplumun zararı söz konusudur. Aynı zamanda mal, can, sağlık, evlat ve sahip olduğumuz her şey bize Allah'ın emanetidir. Malı bu şekilde saçıp savurmak, Allah emanetine ihanet demektir. Emanete ihanet de münafık sıfatıdır. Günümüzün en büyük problemleri arasında sayabileceğimiz bu altı husus, Nebiler Sultanı'nın altın tavsiyeleri olarak hayatımızın başköşesinde asılı durmalı ve bizi her an muhasebeye sevk etmelidir. Süleyman Sargın |