> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Bizler peygamberimizin varisleriyiz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bizler peygamberimizin varisleriyiz  (Okunma Sayısı 699 defa)
02 Eylül 2010, 22:29:18
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 02 Eylül 2010, 22:29:18 »




BİZLER EL-EMİN’İN (SAV) VARİSLERİYİZ

Davetçinin davet görevini yürütebilmesi için dürüstlük, vaade sadakat ve doğruluk gibi vasıflarla donanması gerekir Bu sıfatlardan yoksun olan bir şahsın davet görevini yürütebilmesi mümkün değildir Sözünde durmayan, vaadine sadakat göstermeyen bir şahsın çağrısına insanların icabet etmeyecekleri açıktır
Peygamberlikten önce bile Allah Resulü aleyhisselatu vesselamın en bariz vasfının ‘Emin’ olması ve bu yüzden de ‘Muhammed’ül-Emin’ diye isimlendirilmesi bizim için oldukça önemlidir Çünkü O aleyhisselatu vesselam, büyük sıkıntılara girse bile sözünden asla dönmezdi
Sahih bir kaynak olan Ebu Davud’ta geçtiğine göre Abdullah b Ebi’l Hamsa adındaki bir Mekkeli, bir gün Hz Peygamber aleyhisselatu vesselam ile şehrin bir caddesinde buluşmak üzere sözleşmiş, fakat sözünü unutmuş Ancak üç gün sonra bu sözünü hatırlayıp buluşma yerine gittiğinde Hz Peygamber aleyhisselatu vesselamı kendisini bekler bir halde bulmuştur (Ebu Davud, Sünen, 40/90, Kitabu’l-Edeb)

İşte Allah Resulü aleyhisselatu vesselam, bu doğruluğunun bir sonucu olarak ilk aleni tebliğinde rahatlıkla şöyle diyebilmiştir:
-Şayet ben size, şu tepenin arkasında, şehri istila etmek isteyen bir düşman ordusu gelip karargâh kurmuş desem bana inanır mısınız?
Doğruluğunun bir sonucu olarak aldığı cevap şöyle olmuştur:
-Sen asla yalan söylemedin Söyleyeceğin her şeye inanırız (M Hamidullah, İslam Peygamberi, c:1, sh: 90)
Sahip olunması gereken doğruluğun davetteki önemine binaen kendisine hizmeti esas almış fertler arasında olması gerektiği gibi dışarıdaki fertlere karşı da aynı hassasiyet gösterilmelidir Dışındakilere karşı böyle bir yükümlülüğü olmadığı düşüncesine girmemelidir
Kur’an-ı Kerim’de bu tavır Yahudilerin tavrı olarak geçiyor ve kınanıyor:
“Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler
Hayır; kim ahdine vefa eder ve sakınırsa şüphesiz Allah da sakınanları sever (Al-i İmran: 75-76)
Denildiğine göre Yahudiler, Müslümanlarla alış-veriş yaptıklarında: “Bizim ümmiler hakkında aleyhimize bir yol yoktur (Yani onlara zulmetmemizde bir vebal olmaz) Çünkü onlar bize muhalefet ediyor” diyorlardı (İmam Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)
3) Allah-u Teala’nın yerdiği bu düşünceden Müslümanların kaçınması elzemdir
Oysa Allah Resulü aleyhisselatu vesselamın tavrı ne kadar da farklıydı Mekke putperestleri İslam ile tam manasıyla ve her haliyle bir savaş halinde bulundukları halde birçok putperest ve düşmanın değerli malları emanet olarak onda bulunuyordu Nitekim hicret esnasında bu eşyaları Hz Ali’ye bırakıp gidişinden sonra bunları sahiplerine dağıtmasını söylemiştir Belki de ashab-ı kirama işkence eden birçok müşrikin malları da bunlar arasında bulunuyordu Ancak tüm bunlara rağmen Allah Resulü aleyhisselatu vesselam, bunları korumuş ve sonra da sahiplerine iade etmiştir (İbn-i Hişam)
Allah Resulü aleyhisselatu vesselamın savaş şartlarında gösterdiği şu tavır da konumuz açısından oldukça açıklayıcıdır
Hayber savaşında karşı taraftan Yasir ismindeki siyahî bir köle, çobanı olduğu keçi ve koyun sürüsüyle Hz Peygamber aleyhisselatu vesselama gelerek iman ediyor Bunun üzerine Allah Resulü aleyhisselatu vesselamın ona direktifi şu oluyor: “Sürüyü Yahudi efendine geri götür; çünkü İslam emanete ihanet etmeye izin vermez”
Buna binaen çoban, sürüyü efendisinin kalesine yürütüp onları ürküterek, böylece alışkın olan hayvanların mal sahibine gitmelerini sağladıktan sonra Müslüman saflarına katılıyor (M Hamidullah, İslam Peygamberi, sh: 261, 1032)
Savaş gibi olağanüstü şartların yaşandığı ve kendine has bir hukukun cari olduğu böyle bir ortamda bile emanete gösterilen sadakat, üzerinde oldukça düşünülmesi gereken bir durumdur Diğer taraftan bu savaşta uzayan kuşatma üzerine Müslümanların evcil merkep etlerini kaynatacak kadar sıkıntıya girdikleri düşünüldüğünde bu durumun önemi daha da iyi anlaşılır
Allah Resulü aleyhisselatu vesselamın Yahudi ve putperestlerle ilişkilerinde dahi gösterdiği bu özeni, İslam davetçisinin Müslüman toplumunda fazlasıyla göstermesi gerekir Aksi takdirde sözünün de davetinin de bir itibarı kalmaz Yukarıdaki örneklerde “Şu şahıs İslam’ı tam yaşamıyor” veya “Bağlı olduğum hizmet cemaatini sevmiyor” gibi mazeretlerin geçersizliği görüldü Çünkü Allah Resulü aleyhisselatu vesselam, Müslümanlarla savaş halindekiler Yahudi ve putperest bile olsalar emanete ihanet edilmemesi gerektiğini açık olarak yaşayıp ifade etmiştir
Resulullah aleyhisselatu vesselamın yaptığı anlaşmalara riayetinde gösterdiği titizlikte de davetçiler için büyük bir örnek vardır:
Hudeybiye anlaşmasından sonra ortamın tüm duygusallığına rağmen Mekkeliler adına görüşmeleri yürüten Süheyl bin Amr’ın oğlunun iadesi yine Mekke’den kaçıp Medine’ye gelen Ebu Basir’in de aynı şekilde anlaşmaya uygun olarak Mekkelilere teslim edilmesi bize Allah Resulü aleyhisselatu vesselam’ın anlaşmalara ne kadar sadakat gösterdiğini açıkça gösteriyor Malum olduğu üzere bu anlaşmaya göre Mekke’den kaçıp Medine’ye sığınan Müslümanlar iade edilecekti
Bu misaller kadar önemli başka bir misal de yine Hudeybiye anlaşmasına bağlı olarak yapılan kaza umresidir Müslümanların bu ziyareti esnasında Mekkeliler şehri boşaltıp etraftaki dağlara çıkıp sığındılar Anlaşmaya göre Müslümanlar şehirde üç gün kalacaklardı Allah Resulü aleyhisselatu vesselam dileseydi önceden kararlaştırılan bu müddeti uzatıp kalabilirdi Çünkü o gayet kuvvetli bir ordu ile gelmişti Mekkeliler de bütün mal ve mülklerini evlerinde bırakmışlardı Bu sebeple de Mekkelilerin şehri dışarıdan almak için girişecekleri bir savaşın çok zor olacağı açıktı
Ancak tüm bunlara rağmen şehir üç günün sonunda güzellikle teslim edildi Kimse Mekkelilerin bomboş evlerine elini sürmedi Her ne çeşitten olursa olsun şehir ahalisinin hislerini yaralayabilecek herhangi bir tahrik ve kışkırtma vuku bulmadı Hatta Resulullah aleyhisselatu vesselam onlarla daha dostane ilişkiler kurmak için çareler aradı Çünkü O, yaptığı anlaşmayı ihlal ederek ulaşacağı bir zaferin peşinde değildi
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Hendek harbinde olduğu gibi harb esnasında düşmana karşı hile, aldatma tatbik edilmesi müstesna, Allah Resulü aleyhisselatu vesselam’ın fark gözetmeksizin herkes karşısında tatbik ettiği umde adalet ve dürüstlük idi İma ve zımnen de olsa veya şifahen de olsa verilen sözün tutulması onun bütün hayatı boyunca tatbik ettiği bir sünnetiydi (Ahmed bin Hanbel 3, 425)
Bu konu ile ilişkili olarak birkaç hususu daha vurgulamak faydalı olacaktır
-Davetçinin özellikle de ticari hayatı onun değerlendirilmesinde oldukça önemlidir Davetçi ticareti vasıtasıyla birçok kişiyle ilişkiye girdiğinden; bu ticaretindeki doğruluk veya sahtekârlığına göre muhatabında bir imaj bırakacaktır Dolayısıyla bu ilişkilerde örnek İslam ahlakını yansıtmak çok önemlidir İslam öncesi devrede Resulullah aleyhisselatu vesselam ile ticari ilişkiler kuran Kays bin Saib ismindeki şahıs O’nun bizin için örnek olması gereken ticari ahlakını şöyle anlatıyor:
“Ondan daha mükemmel bir ortağa asla rastlamadım Şayet kendisine seyahate giderken bir mal tevdi etsem, dönüp geldiğinde, beni tamamen memnun edecek bir biçimde hesap görmeden kendi evine çekilip gitmezdi Aksine benim çıktığım bir ticari seyahatte o bana bir şey tevdi edecek olsa, döndüğümde bütün ilişkili arkadaşlar kendi işleri ile ilgili haberleri sorup dururlar fakat Muhammed (sav) bana sadece sağlığımı ve halimi, iyi olup olmadığımı sorardı” (M Hamidullah, İslam Peygamberi, c:1, sh: 252)

-Durumu ne olursa olsun sıkıntıda bulunan insanlara yardım etme hususunda Asr-ı Saadette yaşanan şu olaya bir bakalım:
Fetihten önce Mekke, bir kıtlık ve hatta bir açlık tehlikesinin tehdidi altında bulunuyordu Necd bölgesindeki Yemame, Arabistan’ın buğday ambarıydı; ve işte tam bu sırada bölgenin önemli bir başkanı olan Sumame bin Usal, İslam’ı kabul etmiş ve Mekke’ye her çeşit tahıl ürünlerinin satılmasını yasaklamıştı Bu ise ciddi bir yiyecek sıkıntısını doğurmuştu Bu dönemde Mekke ile Medine arasında bir çeşit soğuk savaş yaşandığını da hatırlatalım İşte böyle bir ortamda bazı Mekkeliler, Resulullah aleyhisselatu vesselam’ın hem cömertliğini ve hem de onunla olan akrabalık bağlarını öne sürerek, bu yasakların kaldırılmasını rica etmek üzere Resulullah aleyhisselatu vesselam’a bir haberci gönderdiler Bu insancıl ricayı Hazreti Resulullah aleyhisselatu vesselam derhal yerine getirmiştir Bundan ayrı olarak Mekkeli fukara arasında dağıtılmak üzere altın para olarak 500 dinar gibi önemli bir meblağı da göndermişti Hatta bu durum karşısında Ebu Süfyan şöyle söylenmiştir:
“Muhammed bununla gençlerimizi aldatıp saptırmak istiyor” (Martin Lings Hz Muhammed’in Hayatı, sh: 175)

Allah Resulü aleyhisselatu vesselam’ın bu uygulaması üzerine diyebiliriz ki; karşıda Müslümanlara muhalif gayri Müslimler bile bulunsa insani talep ve isteklerini yerine getirmek hatta mümkünse başka açılardan da yardımcı olmak gerekmektedir Hele Müslüman toplumunda yaşayan davetçilerin her açıdan toplumdaki sorunlarla ilgilenmesi ve elinden geldiği kadar bunları giderip başka açılardan da yardım ve hizmet sunması görevidir
-Yapılan iyiliğe iyilikle muamele hususundaki şu olay da oldukça önemlidir:
Taif dönüşünde Allah Resulü aleyhisselatu vesselam kendisini himaye etmesi için Mutim bin Adiy’e haber göndermiş; Mutim de bu ricayı kabul edip Allah Resulü aleyhisselatu vesselam’ı himayesine almıştır Bunun için de yanına baştan aşağı silahlı olan oğullarını da a...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bizler peygamberimizin varisleriyiz
« Posted on: 18 Nisan 2024, 18:13:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bizler peygamberimizin varisleriyiz rüya tabiri,Bizler peygamberimizin varisleriyiz mekke canlı, Bizler peygamberimizin varisleriyiz kabe canlı yayın, Bizler peygamberimizin varisleriyiz Üç boyutlu kuran oku Bizler peygamberimizin varisleriyiz kuran ı kerim, Bizler peygamberimizin varisleriyiz peygamber kıssaları,Bizler peygamberimizin varisleriyiz ilitam ders soruları, Bizler peygamberimizin varisleriyizönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes