๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 06 Eylül 2010, 15:43:33



Konu Başlığı: Biz Eyüpmüyüz ?
Gönderen: Sefil üzerinde 06 Eylül 2010, 15:43:33

(http://www.yeniasya.com.tr/2010/08/07/resim/yas.jpg)

Her genç bir Eyüp’tür

İnsan, bir haber duyunca, bir olaya şahit olunca, bir şeyler hatırına gelince; o duyduğu, gördüğü ve düşündüğü konu ile ilgili kendisinin imtihanı başlar. Yani bize duyurulanlar, gösterilenler ve bizim hatırımıza getirilenler birer rastlantı değillerdir. ‘Neden biz?’i düşünmeliyiz.

Ve bize ulaşan konu hakkında elimizle mi, dilimizle mi, yoksa kalbimizle mi mukabele etmemiz gerekiyor, buna bizim vicdanımız karar verecektir.

Geçen haftaki yazımızda ‘Kıymetli Eyüp’ün bir genç olarak incitildiğini, akrabalarının onu yalnızlığa terk ettiklerini, onun da yaşananlar karşısında ruhen rahatsızlandığını’ ifade etmiştik.

Doğrusu, yazının yayınlandığı gün pek çok okuyucudan telefonlar geldi.

Ama ilk telefon Eyüp’tendi. Eyüp, kendisinin içinde olduğu bir yazının, kendisini mutlu ettiğini ve duygulandırdığını söyledi. Sonrasında ise, mesaj gönderdi. Bu mesajında da çevresindeki insanlardan şikâyetlerini ifade etti. Ama Peygamberimizin (asm) hayat hâlinin kendisiyle örtüşmesi, onu çok etkilemiş.

Eyüp, gönderdiği mesajını, aramızda geçen slogan cümle olan, “Haydi yeniden başla” ile başlatmış. Eyüp şu cümleleri ifade ediyor: “Hocam, işlenen her bir günahın ardından gelen tövbe de, aslında yeni bir başlamaktır. Her bir namaz, yeni bir başlamaktır. Her bir selâm, yeni bir başlamaktır. Her bir tebessüm, yeni bir başlamaktır. O zaman her bir zaman, yeniden başlamak potansiyeli taşır. Ben de yanlışlarımdan uzaklaşmak için, yeniden başlamaklar yapacağım. Güzel bir insan olmak için, yeniden başlamaklar yapacağım. Ve inşâallah buna başladım bile.”

Sonrasında ise, Karabük’ten bir okuyucumuz arıyor. Yusuf Bey yazıda geçen Eyüp’ün hayatından çok etkilendiğini, kendince yapabileceklerinin olabileceğini, ama hemen adresini vererek, Eyüp kardeşin bir CV’sini almak istediklerini belirtti.

Sıla-i rahim çerçevesinde uğradığımız şehirlerimizde de gazete okuyucularımızın köşelerdeki ayrıntıları hiç kaçırmadıklarını anlıyorum. Yazılarda geçen pek çok gençler, okuyucular tarafından sorgulanıyorlardı.

Okuyucularımızın gençler üzerindeki yorumlara ilgileri çok fazla idi. Bu, gençlik konusunu daha dikkatle ele almamız gerektiğini gösteriyordu.

Eyüp için pek çok kapılar açılmıştı. Kapıların açılması, Allah’ın istemesi ile alâkalı idi. Allah razı olduktan ve diledikten sonra olmayacak iş yoktu. O, bir şeye ‘Ol’ der, ‘Oluverir’di. Dün, hiçbir açık kapı yok iken, bugün üç kapı birden açılıyordu. Yani kul, ıztırar hâline gelince, Rab’bin ilgisi ve yakınlığı daha bir artıyordu. Allah, bir gencin Kendisine el açması ve Kendisinden bir şeyler istemesi hâlinde, imdadına yetişmemesi düşünülemezdi. O zaman inanç bağı güçlü olan gençler, psikolojik bunalıma, yalnızlığa, itilmişliğe ve terk edilmişliğe düşmeyeceklerdir. “Doğrusu Allah var ise, her şey var; O, yâr ise, herşey yârdır ve yarardır” hakikatini içlerinde hissedecekler ve yaşayacaklardır.

İnançlı, imanlı bir gencin Allah ile bağı öyle güçlüdür ki, O’nun her an yanında, her işinde yanında olduğuna ve başına gelenlerde her şeyin en güzeli olacağına inanmaktadırlar. Bir genç için, en ince hatırât-ı kalbini bilen, seven, her şeyin en güzelini takdir eden bir Allah’ın varlığı, her şeyin üstündedir. Böyle bir inanç, genç dünyası için daha bir önem arz ediyordu.

Sonunda yine Eyüp’le telefonlaşıyoruz. Eyüp, ağlamaklı bir ses tonu ile kendisi için açılmış kapılardan bahsediyor. Kendisine yansıtılan yanlış davranışların sahipleri, kendisine dönüp özür dilemişler. Eyüp, yaşananların bir imtihandan ibaret olduğunu idrak etmiş. Eyüp’te yaşanan hâlet-i ruhiye, beni de kaplıyor. Yine Eyüp, ‘Hocam, Allah’ın her an bizimle olduğunu artık çok daha derinden hissediyorum. O, Kendisinin yaklaşımını; bizim O’na olan yaklaşımımıza bağlıyor. Bizim, Kendisine dönük bir adım atmamızı istiyor. Bir adım atana, pek çok adımlar atacağını vaat ediyor.”

Eyüp’le aramızdaki konuşmaların, telefon diyaloglarının, sıkıntı paylaşımlarının hepsinin Allah’ın katında değerlendirmeye alındığını anlıyordum. Ve en güzel bir şekilde değerlendirmeye alınacağını yakînen düşünüyordum.

Hâsılı, Allah ile ilgili hüsn-ü zan içerisinde idim. Çünkü ‘Kul, Allah’ı nasıl bilirse, Allah da kulu ile ilgili öyle muamele eder’ hakikatini biliyordum.

Evet gençler, siz de kendinizle ilgili olan durumlarınızı, problem olarak gördüğünüz durumları, hüzün kaynaklarınızı, sevinç kaynaklarınızı ve kendinizle ilgili, ailenizle ilgili olmasını arzu ettiğiniz konuları önce Rabbinizle dertleşin, konuşun. Göreceksiniz, arzu ve isteklerinizi bizzat karşılayacak Olan’a yöneldiğiniz için çok rahat edeceksiniz ve sizin için en güzel, en hayırlı ve en hikmetli olanla karşılaşacaksınız.

Peygamberimiz (asm), “Mü’minin işi ne kadar şaşırtıcıdır! Bütün işleri onun için hayırdır. Başına güzel bir şey geldiğinde, şükreder; bu kendisi için hayır olur. Başına bir kötülük ve darlık geldiğinde ise, sabreder; bu da kendisi için hayır olur. Bu durum, sadece mü’min için geçerlidir” buyurmuştur.

“O her şeyi en güzel şekilde yarattı’ (Secde Sûresi: 7) hakikati, insanı başına gelenlere karşı daha bir güzel bakış içerisinde olmaya itiyor. Allah’ın kulu için yarattığı şeylerde pek çok hayır ve hikmet bulunmaktadır. Yani Allah’ın, kulu için yarattıklarında şer yoktur.

Hadis-i Şerif’te başa gelecekler için bir bakış açısı verilir: “Bil ki, başına gelecek musîbet senden şaşacak değildir. Şaşan bir musîbet de sana gelecek değildir.”

İşte insan böyle bir yaklaşımla, sabrı ve şükrü hayatına katmış oluyor. Her şeyde yönünü O’na dönmeyi öğreniyor. Bu, kul için en güzel hayat hâlidir. Arzu ve istekler O’na yöneldiği ölçüde ‘ayar’lanmış oluyor.

İstemek, insanın damarındaki en yüksek yaratılış gerçeğidir. Sınırsız istekler, sonsuz arzular bir gerçeğe dikkatleri çekiyor: Bize istemeyi Veren, Vermeyi isteyendir. Eyüp, O’ndan istedi, pek çok kapılar açıldı. Evet, her genç bir Eyüp’tür.

SEBAHATTİN YAŞAR