๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 25 Kasım 2010, 18:06:02



Konu Başlığı: Bir Öğrencinin İntihar Mektubu
Gönderen: Zehibe üzerinde 25 Kasım 2010, 18:06:02
BİR ÖĞRENCİNİN İNTİHAR MEKTUBU

ÖMER BALDIK

 DAHA hayatının başında bir insan, nasıl ve neden intiharı d?ş?n?r? Yaşadığı hangi olaylar, hangi duygular, hangi düşünceler onu hayattan bezdirir? Gelin geenlerde elime ulaşan şu intihar mektubuna birlikte g?z atalım: SEVGİLİ ANNECİĞİM VE BABACIĞIM; Daha doğrusu anneciğim, hayatta seni hep incittim. Hiçbir zaman seni mutlu edemedim. Yine edemeyeceğim. Türkçe'den düşük not aldım. Ben sana söylemedim üzülürsün diye. Ben seni hiç üzmek istemedim. Ben dünyanın en kötü çocuğuyum. Çünkü sen hiçbir zaman hiçbir şekilde mutlu olmadın. Bunun için çok üzgünüm. Anneciğim sen benim gibi bir çocuğu hak etmiyorsun. Hem ben artık hayatta kalmak da istemiyorum. Ben dünyanın en aptal çocuğuyum. Babamın paraları da boşa gidiyor. Çünkü ben hiçbir şey yapamıyorum. Ayrıca benden hiçbir şey olmaz. Ne tiyatrocu ne de İngilizce öğretmeni. Okuldaki öğretmenlerim bile beni sevmiyor. Dershane öğretmenlerimin de benden şikayetçi olduklarını biliyorum. Beni zaten bu hayat istemiyor, ben de istemiyorum. Yani, anlayacağın, ''Beni her iki taraf da istemiyor.'' Ben de o abi gibi yapacağım. Günah olduğunu bile bile yapıcam. Ölüp bu hayattan ayrılmak istiyorum. Keşke doğmasaydım, size hiçbir faydam yok.'' Eminim siz de farketmişsinizdir, mektupta bahsedilen ''ders başarısızlığı'' normal şartlarda hi de intiharı düşündürtecek önemde ve değerde bir konu değil esasında. Türkçe'den veya herhangi bir dersten zayıf not almak ile intihar fikri arasında o kadar uzun bir yol var ki. Ama yine mektupta görüleceği üzere, bu yol öğrencinin gönlünde döşenmiş ve seçenekler arasına intihar da alınıvermiş. Hiç kuşkusuz bu yolun döşenmesinde çevreden öğrenciye empoze edilen yoğun ''değersizlik'' duygularının çok büyük bir ağırlığı var. Gencecik bir insanın hayatının varlığı, öğrenci olmaya ve derslerden yüksek notlar almaya endekslendiğinde, bunların gerçekleşmemesi durumu otomatik olarak yokluğu ''daha doğru bir seçenek'' olarak gösteriyor. Biz büyükler farkında olalım ya da olmayalım, çocuklarımız sınavlarda aldıkları notu kendi kişiliklerinin değeri olarak görüyorlar. Örneğin, 5 notunu alan bir öğrenci, sınıfta büyüyor sanki uzayda daha fazla yer işgal etmeye başlıyor. Buna karşılık, 1 notunu alan öğrenci, küçülüyor, işlevini yerine getirmeyen bir makine gibi ?nemsizleşiyor, hem de kendi g?z?nde. Tehlikeli olan seyir, eğitimi som başarıya, başarıyı da derslerde y?ksek not alıp ok para kazandıran bir meslek sahibi olmaya endeksleyen bakışın neredeyse genel kabul g?rm?ş bir h?k?m halini alması. ?ocuklarımızın okul başarısına mahkum edildiği bu fakir ve zorlayıcı anlayış, sadece okul tarafından değil, aileler tarafından da ok yoğun olarak işleniyor. Kendisi alıştığı alanda gayet sıradan olan bir baba, sıra ocuğuna gelince, karnedeki notların neden hepsinin 5 olmadığı sorgusunu yapabiliyor ok rahatlıkla. İlkokulu zar zor bitirmiş olan anne, zayıf not alan ocuğunun karşısında, kendisinin annelik g?revini yerine getirdiği ama ocuğunun ?ğrencilik, daha k?t?s? ''evlatlık g?revini'' yerine getiremediğinden dem vurabiliyor. Bunları kafadan atmıyorum. Şahit olduğum iin s?yl?yorum. ?ağımızda ''iyi evlat'' kıstasları, son derece ?l?lebilir ve ileride paraya tahvil edilebilir standartlara kavuştu. Artık evlat olarak annenizin babanızın s?z?n? dinlemeniz, kardeşinize iyi davranmanız, d?zenli ve tertipli olmanız, eğer ders notlarınız y?ksek değilse, o kadar da bir anlam ifade etmiyor. Galiba, evlat olmak, hibir d?nemde bu kadar zor olmamıştı. Ve yine galiba, ?ğretmenlerin velilere ne zaman g?rseler s?yledikleri ''?ocuğunuzun dersleriyle ilgilenin'' uyarısı da ciddi biimde yanlış anlaşıldı. Ebeveynler ama ?zellikle anneler bu işi ?yle bir noktaya taşıdılar ki, hayatlarındaki b?t?n ?z?nt?leri, sevinleri, gururları, eziklikleri ocuklarının sınavlarda aldığı notlara endekslendi. ?ocukları y?ksek not alınca mutlu oluyor, d?ş?k not alınca ?z?l?yorlar. E, ocuk bunu farketmiyor mu? Farkediyor elbet. O zaman da, mektupta dendiği gibi ''Anne ben seni hibir zaman mutlu edemedim.'' c?mlesi d?k?l?veriyor dudaklarından. Hayır hayır, ''derslerle igilenmek'' demek bu değil! ?ocuğunuzu gayrete getireceğim diye girdiğiniz bu yol, onun ruhunda onulmaz yaralar amaktan başka bir işe yaramıyor. G?rm?yor musunuz? Veli g?r?şmelerinde ?zellikle vurguladığım bir konudur bu. Her zaman s?ylerim. ''Bir ocuğun annesinden babasından beklediği şey, onların g?l? olmasıdır. Onlar ne kadar g?l? dururlarsa, kendisini o kadar g?vende hisseder ocuk. Bu y?zden, ?z?nt?lerinizi (hele ?z?nt?l? biriyseniz) ok fazla ocuklarınızın yanında belli etmemeye alışın. Daha k?t?s?, ?z?nt?lerinize o k?rpecik ruhları ortak etmeye alışmayın. O sizin dert ortağınız değil. Kendinize l?tfen yetişkin bir dert ortağı bulun.'' Eğitim camiası ve anne babalar olarak, ocuklarımızın derslerden bağımsız olarak değerli olduklarını onlara hissettirmek zorundayız. Sınıfta disiplin kuracağım diye ''Sizden adam olmaz'' ''Bu gidişle kaldırım m?hendisliğini kazanırsın'' ajitasyonları, evde ''Maaşımın yarısını dersaneye yatırıyorum, ama boşa...'' diye g?ya uyarı amalı ezici ve silici yaklaşımlar, ocuklarımızda yoğun değersizlik hislerine yol aıyor. Bunu g?relim. Onlara, senin, benim, onun verdiği değerden değil, Rabbimizin ona verdiği değerden bahsedelim. ''Bak, Allah seni yaratmış. Sen yoktun. Ama o seni yarattı. Başka birisini de yaratabilirdi. Ama seni yarattı. Demek ki sana değer veriyor. Sana değer vermese yaratmazdı. Herkes gibi senin iin de g?neşi sabah g?nderiyor başımızın ?st?ne. ?iekleri senin iin de atırıyor. İneklere senin iin de s?t yaptırıyor. Arılara da bal... Ve sen bizim iin de değerlisin. ??nk? bizim ocuğumuzsun. Bizi bilerek ?zmezsin. S?ylediklerimizi elinden geldiğince yerine getirirsin. İnan, sen bizim iin de ok değerlisin.'' Neden bunları ocuğumuza ifade etmiyoruz? ?ocuklarımızın bunları duymaya o kadar ihtiyacı var ki!