๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 14 Eylül 2009, 03:27:05



Konu Başlığı: Bir huzur almaya geldik...
Gönderen: Zehibe üzerinde 14 Eylül 2009, 03:27:05
(http://photos-e.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs211.snc1/7822_128659737637_89361212637_2648428_6848194_n.jpg)

Dakikalar saat ağırlığında ilerliyor. Gözler akrep kadar yavaşlamış gözüken yelkovanda. Kimi orucunu açmak üzere kimi sahur masasından henüz kalkmış milyonlarca insan Atlantik'ten Pasifik'e kadar uzanan devasa coğrafyada bedenini Yaratanına adamış olmanın heyecanıyla geçmek bilmeyen zamanla yarışıyor. Açlık ve susuzluğun kuruttuğu dudaklar tüm insanlığa yetecek bir rahmet sağanağına tutulmaya hazırlanırken sahurdan kalkanlar zorlu bir sınava adım atıyor.

İftar yaklaşırken ihtiraslar mezarlığına dönüşüyor bütün yerküre. İnsanı istila eden tüm heves istek ve arzulardan oluşan teferruat ziyasını ufka teslim edecek olan güneşle birlikte karanlığa gömülüyor. Ruh nefsin arzularına gömülmüş köklerini bütün fazlalıklardan arındırıyor Ramazanla.

Yılın diğer zamanlarında rutin olarak elde etmeye alıştığımız için değersizleştirilen nimetler yeniden değer kazanıyor bu ayda. Nimeti elde etmekle uğraşılan bir yılın ardından nimetten vazgeçmek erdemiyle yıkanıyor vücutlar. Kötülükten dünyevî ihtiras ve çekişmeden sıyrılış nimetin içindeyken nimetleri terkederek gerçekleşiyor.

Perdeler kalkıyor; zamanı sessizliğin esir aldığı insanlık sofrasında gözler eşsiz lezzetlerin değerini keşfe kilitleniyor. Uzun açlık saatlerinin ardından siyah bir zeytin tanesi bir hurma meyvesi bir yudum su ve hatta bir parmak tuz sanki o ana dek tadılmış en harikulâde lezzetler haline geliyor.

Akıl ve ruhun bedenin arzularından kurtarıldığı bilinçaltının denetlendiği başarılı bir seans gerçekleşiyor oruçla. Yanlış tercih ve isteklerin eritildiği irade potasında bilinenlerin pekiştirilmesine yeni tecrübelerin kazanılmasına yönelik hummalı bir eğitim seferberliği başlıyor. Dünyanın en kuytu köşelerine uzanan bir disiplin içinde tazelenmiş bedenler ebedî bir sabaha uyanmaya hazırlanıyorlar. Zira Allah'ın Sevgilisi samimi bir inançla Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak üzere Ramazan ayını oruçlu geçirenlerin günahlarının bağışlanacağını ve cennette yüksek derecelere erişecekleri müjdesini veriyor.

Oruç bedeni yoran bir ibadet hiç şüphesiz. Ancak bu yorulmanın bu tahammülün bu rejimin mükafatı sadece iftarla verilmiyor insana. İftar orucun tahammül edebilme marifetini taçlandırıyor sadece. Oysa oruçta gaye bir yarışta olduğu gibi nihayete ulaşmak değil. Orucun kıymeti oruç bindirilmiş bir bedenin geçirdiği dakikaları nasıl kullandığı ile ölçülüyor. Bu yüzden bu zorlu dakikaların kıymeti cennette buluyor karşılığını.

İftar saati bu asıl mükafatın bir müjdesi olarak heyecanlandırıyor öncelikle oruçlu bedenleri. Makamına hiç bir mimarî tarzın yetişemediği heybetli minarelerde Bilal-i Habeşî'nin ruhuyla efsunlanmış mesajlar ışıldıyor. Ardından yemeye ve içmeye kilitlenmiş tüm insanların ruh titreşimlerini taşıyan bir rüzgar esiyor niyetli niyetsiz tüm insanlık üzerine. Rahmet ayı kuşatıyor haneleri. Ve nihayet arşa yükselen çağrıyla yüzler tebessüme boğuluyor:
"Allahu ekber Allahu ekber....."

Gök kubbeyi saran bu nida ile eller arşa yükseliyor. Aydınlığı kucaklayan oruçluların yakarışı duyuluyor yalnızca semalarda:
"Allahım! Senin rızan için oruç tuttuk senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık bizden kabul buyur! Çünkü sen herşeyi bilen ve işitensin."

Oruçlunun yapacağı duanın reddedilmeyeceği müjdesiyle huzurla doluyor kalpler. Nimetin şükrüyle sükunete çekilen doymuş bedenler bir de doyurulmuş fukara ve misafirin bitmeyen duasıyla taçlandırıyor sevabını.

Nefsini alt edenler karnı doyanlar açları doyuranlar duadan nasiplenenler... Herkes huzur soluyor iftar sonrasında.

N.Ş.UTKU

(http://photos-g.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs211.snc1/7822_129103717637_89361212637_2653206_5838776_n.jpg)