๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Tencere => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 09 Kasım 2011, 08:17:44



Konu Başlığı: Bir Cenazenin Ardından
Gönderen: Zehibe üzerinde 09 Kasım 2011, 08:17:44
Tencere


Eylül 2005 81.SAYI


Ferzan TOPATAN kaleme aldı, TENCERE bölümünde yayınlandı.


Ferhat ve Heyhat Abi


Ferhat: Abi duydunuz mu, beyaz leblebi kansere iyi geliyormuş!

Heyhat: Oğlum, beyaz leblebiyi işaretle ordan !

Ferhat: Ne işaretlemesi abi , ne oldu?

Heyhat: Memlekette gün geçmiyor ki bir zerzevat kansere iyi gelmesin. Al bak, kansere iyi gelen ilk 10 listesi! Ayrıca basura iyi gelenler, saç dökülmesine iyi gelenler, kolestrole iyi gelenler…

Ferhat: Anaa , burada yüzlerce şey var. Bunların hepsi iyi geliyor mu hakkaten ?

Heyhat: Valla, Çorum'daki kanser vakalarını bir araştırmak lazım. Hazır araştırmaya ba şlamış ken , bu seneki leblebi stoklarını eritmek için herhangi bir gazeteyle görüşülmüş mü, onu da araştırmak lazım.

Ferhat: Peki, şimdi maydanoz fazla üretildiği için mi basura iyi geliyor?

Heyhat: Olabilir, niye?

Ferhat: Boş yere maydanoz yemesinler diye!

Heyhat: Maydanoz iyidir iyidir , yesinler.

Ferhat: Yemesinler abi , yemesinler...

Sedat Merak Ediyor


1

Bazen bir otobüste giderken içimde müthiş bir sevinç duyarım. Müslüman olduğum için, Rabbim'in bana tattırdığı nimetler, öğrettiği güzellikleri için. Şükürler ve teşekkürler arasında ayağa kalkıp, “Müslüman olmak ne güzel, değil mi arkadaşlar?” demek geçer içimden. Hatta ilk mola yerinde tüm kardeşlerime sarılmak arzusuyla yanıp tutuşurum. Gayet hüsnü niyetle, adapsızlık etmeden... Fakat birkaç saniye duraklayıp, kardeşleri olduğumdan habersiz aynı yolun yolcusu olduğumuz insanları düşünürüm ve merak ederim, bana ilk kimin sevinç dolu gözlerle bakacağını. Ve ilk kimin beni mola yerinde bırakmayı şoföre teklif edeceğini...

2

Bir gün üniversiteden mezun olursam diplomayı ne yapacağımı merak ediyorum. Acaba yıllardır bana hâlâ mezun olamadığımı hatırlatıp ayıplayan komşularıma, eşe-dosta, iyi gün dostu arkadaşlarıma, iş yerindeki şeflerime, abilerime , ideolojik güdüklüklerle okulu uzatmama sebep olan asistana, hoca ve her türlü yardakçılarına imzalı birer örnek göndersem, üstüne de “mahşerde görüşeceğiz” diye küçük bir not düşsem, merak ediyorum, kaçı korkup titrer?

3

Merak ediyorum, dondurma çubuklarında, kola kapaklarında bedava bulma ümidiyle habire ihtiyacından fazlasını tüketen ve fazladan dondurma, kola kazandığı için gözleri parlayan insanlar, bu işte onlardan daha fazla kazanan dondurma ve kola şirketlerinin kazandıkça tekelleşip, tekelleştikçe vahşileşip, tv'nin albenili kandırmacaları içinde onlardan neleri arakladığının farkında mı? Hediyeli çubuğu bul, kapitalizme yetiş!

Bir Cenazenin Ardından


Geçmiş zaman, bekârlık ve işsizlik günlerimiz... Halil abimizin kuyruğu vaziyetinde geziyoruz. Bir gün yine düştük ocağına. Paramız mı bitmişti, sevdiğimiz kız mı evlenmişti, n'olmuşsa olmuştu.

Halil abimin işyerinden adımımı attım, bir kalabalık beni karşıladı. Ağlayanlar, yüzü bir karış olanlar... Arada abimi gördüm, seslendim. Çok meşgul gözüküyor, habire birilerine bir şeyler tembihliyor, birilerini yanına çağırıyor, bir yere gönderiyordu. Nihayet beni fark etti, kolumdan tutup ilk defa gördüğüm bir adama tutuşturdu.

- Necati , dedi, bu benim kardeşim. Sizinle gelsin, orada görüşürüz.

Ne olup bittiğini anlamadan bir arabaya bindik ve beklemeye başladık. Bu arada yağmur başladı.

- N'oldu , dedim.

Bana baktı. Güneş gözlükleriyle Holivut'un sarsak tiplerine benziyordu.

- Metinciğimi kaybettik, dedi.

Yapmacık bir ifadeyle iç geçirdi ve dikiz aynasından arkaya baktı. O anda arka kapılar açıldı ve üç kişi harala-gürele içeri doluştu.

- Nerdesiniz aslanım, diye Necati abi çıkıştı bunlara. Az önceki içlenmeler nasıl da gitmişti.

Arkadakiler laubali tipler gibiydi:

- Yürü Necati, dediler, adamın kafasını bozma!

Bizimki alttan almadı:

- Aslanım, burada ciğerimiz yanmış, adamın canını sıkmayın, diye geriye döndü. “Tamam, tamam .. ” deyip yatıştırdılar. Ve yola koyulduk.

Fakat konvoya yetişemeyecektik galiba. Trafik çok kötüydü ve yanlış bir yerden sapmıştık. Mezarlığa geldiğimizde ortalıkta tanıdık kimse yoktu. Abimin arkadaşları birbirine kızıp hızlı hızlı yürüyordu. Neden sonra bir mezarın başında toplanmış birkaç kişi gördük. Yakında da başka kimse yoktu. Tam o anda Necati abi birdenbire mezarın üzerine atıldı:

- Ah benim ciğerparem, aslan arkadaşım, bizi bırakıp nerelere gittin...

Öyle kendinden geçmiş bir hali vardı ki, mezar başında bekleyen suskun kalabalık içlenip ağlamaya başladı yeniden. Baktım, yanımdaki üç arkadaşın da gözleri dolu dolu olmuş, kendilerini zor tutuyorlar. Vefat edeni tanımam ama ben bile müthiş hislendim, ağlamaklı oldum. Bir yandan, “ölenin arkasından böyle yapılması doğru değil” demek geçiyor ama Necati abi havaya girmiş, toprağı dövüyordu.

En son “Metinim, Metinim!.. ” deyince bir sessizlik oldu. Yaşlı bir adam koluma girip, “Siz nesi oluyorsunuz?” diye sordu. Hiçbir şeyi olmuyorduk.

- Abim arkadaşıymış, dedim.

Tam o sıra Halil abimin sesi geldi:

- Ferzan bu tarafa gelin, buradayız!..

Meğer arkadaşları az ileride defnediliyormuş. Bunu Necati abi de duydu ama yerinden kalkamadı.