> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Bir Batılı Gözüyle
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bir Batılı Gözüyle  (Okunma Sayısı 591 defa)
18 Ekim 2010, 07:27:16
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 18 Ekim 2010, 07:27:16 »



Bir Batılı Gözüyle Batıya Bakış-Batı Tükendi, Artık İslâm’ın Zamanı



Ali Rıza Temel



Leopolde Weis’den Muhammed Esed’e Gelişin Müthiş Hikayesi...


Leopolde Weis (Muhammed Esed, 1900-1992) Kur’ân Mesajı, Yolların Ayrılış Noktasında İslam, Mekke’ye Giden Yol, İslam’da Yönetim Biçimi gibi eserleriyle tanıdığımız Avusturyalı Yahudi Asıllı Mühtedi. Gazeteci olmanın avantajıyla dünyanın pek çok ülkelerini dolaştı. Önemli şahıslarla görüştü, sonunda fıtratın sesine kulak vererek 1926’da Müslüman oldu. Daha doğrusu Müslüman olduğunun farkına vardı. Zira o, Müslüman oluşunu şu çarpıcı ifadelerle dile getirmektedir:

İslam bana, geceleyin eve gürültü, patırtı çıkarmadan, gizlice giren bir hırsız gibi geldi; bir farkla ki, artık çıkmamak üzere girmiş içeri o. Fakat bunu yani sonunda Müslüman olacağımı anlamam yıllar sürdü. (Mekke’ye giden yol, s, 261)

Yine kendi ifadesiyle; Müslüman oluşu Müslümanlar arasında uzun yıllar yaşamış olmasından kaynaklanmamış, tersine İslam’ı benimsediği için Müslümanlar arasında yaşamayı tercih etmiş. Onun için İslam, üzerinde sonsuza kadar yürünecek bir yol olmuştu. Ben ve sen arasında duvarlar örmeye alışmış Batı insanının arasından ayrılmış, bir daha asla yabancı olmayacağı bir topluluğun arasına karışmıştı. Maceralarla dolu bir yolculuğun sonunda aradığını bulmuş, eski hayat ta ötelerde, sisler arasında kaybolup gitmişti.

Hayat kitabını satır satır olarak yaşamış, olayları ciddi şekilde gözlemlemiş ve yorumlamış olan Muhammed Esed, içinde yetiştiği batı toplumunun da adata röntgenini çekerek Mekke’ye Giden Yol adlı eserinde bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Onun batı medeniyetini değerlendirişinde bir tarafa duyulan nefret veya sevginin en ufak bir etkisi olmamıştır. Tespitleri:v namuslu bir entelektüelin objektif değerlendirmelerinden ibarettir.

Masaya yatırdığımız Batı’yı Muhammed Esed’in tahlilleriyle de değerlendirelim:

20. yüzyılın ilk on yılları manevi bir boşluğun, ruhsal bir çöküntünün kıyısında salınıp duruyordu. Avrupalıların yüzyıllardır alışık olduğu, özümsediği tüm ahlaki değerler 1914-1918 yılları arasında olup bitenlerin korkunç sarsıntısı içinde pörsüyüp dağılmış ve boşluğunu dolduracak yeterlikte henüz herhangi bir değerler manzumesi de ufukta belirmemişti. Her şey şekilsiz, yönü belli olmayan sele kapılmış akıp gidiyordu. Genç adamın ruhsal huzursuzluğunu yatıştırabileceği güvenli bir sığınak yoktu. Sağlam ahlaki ölçülerden yoksun bir ortamda, biz genç insanların içinden çıkamadığımız sorular ağını, güvenli elleriyle parçalamadan çözecek kimsecikler yoktu. Bilim “akli muhakeme”nin her şey olduğunu söylüyordu. Ahlaki bir hedef olmazsa kaosun kaçınılmaz olacağını unutuyordu. Reformcular, devrimciler, komünistler meselelere sadece dıştan bakarak metafizik karşıtı diyalektik materyalizme dayalı bir dünya yaratmak istiyorlardı. Dindarlar ise kendi düşünce ve alışkanlıklarının eseri olan ve zaman içinde katılaşıp anlamlarını kaybeden birtakım merasimlerle oyalanıyorlardı.
Gençliğime rağmen büyük savaşın yıkımından sonra iflas etmiş, hoşnutsuz, duygusal gerilimler içinde bocalayan, irtifa kaybeden bir Avrupa’da artık havanın pek iyi gitmediğini fark ediyordum. Batının şimdiki tanrısı manevi alanda yer tutmuyordu artık. Bu yeni tanrının ismi refahtı. Sonradan Avrupalı bir tek şeye inanır görünüyordu: “Maddi İlerleme Dini”ni. Bu dinin tapınakları; muazzam fabrikalar, sinema salonları, kimya laboratuarları, dans salonları, hidrolik santralleriydi. Rahipleri ise, bankerler, mühendisler, politikacılar, film yıldızları, istatistik uzmanları, endüstri kralları, şampiyon havacılar ve yüksek düzeyde bürokratlardı. İyi-kötü kaygısı güdülmeden sosyal ve ekonomik problemlere “kestirme” çözümler getiriliyordu. Günün ahlaki endişelerini ise, ne zaman davet edilirse kendini herhangi birine vermeye hazır sokakların boyalı leydisi temsil ediyordu. İktidar ve haz peşinde gelişen doyumsuz ihtiras, yıkıntılar içindeki Batı toplumunu tepeden tırnağa silahlanmış ve çıkar çatışmasının söz konusu olduğu her yerde ve her zaman birbirini yok etmeye kararlı düşman gruplara bölmüştü. Maddi başarı her şeyin tek ölçüsü haline gelmişti. Eski Leopolde Weis yaşanan problemlerin çözümünde Avrupa’nın kendi kültürel değerleri dışında pekala bir cevap olabileceğini hiç düşünmüyordu. Zira Avrupa onların düşünce dünyalarının başlangıcı ve sonuydu. Avrupalılık şuuru başka yerde çare arama yollarını kapatıyordu. Allah inancını yitirdikten sonra, manevi alemde kendine yeni bir yöneliş arayan bir toplumla karşı karşıyaydı. Fakat pek az insan bunun farkındaydı. Çoğunluk ise bilinçli veya bilinçsiz olarak aşağı yukarı şöyle düşünüyor gibiydi: Madem ki aklımız, bilimsel deney ve gözlemlerimiz, ince hesaplarımız bize insan hayatının kaynağı ve ölümden sonraki akıbeti konusunda belirli herhangi bir şey söylemiyor, o halde bütün enerjimizi maddi ve entelektüel gücümüzün geliştirilmesine harcamalı, bilimsel yöntemleri reddeden varsayımlar üzerine kurulu ahlaki ve töresel kaziyelerin yolumuzu tıkamasına meydan vermemeliyiz. Batı toplum böylece Allah’ı açıkça inkar etmiş olmuyordu ama pratik olarak entelektüel dünyasında ona bir yer de bırakmıyordu.

Leopolde Weis’e göre Hıristiyanlık Batı medeniyeti için moral planda bir güç kaynağı olma şansını uzun bir zamandan beri kaybetmişti. Bu dinin bağlıları, pratik hayata müdahalenin dinin işi olmadığı düşüncesini giderek bir doğma olarak benimsemişlerdi. Dini inancı “yatıştırıcı, teselli edici” bir anane olarak görmekten hoşnuttular. Bağlılarına dünya işlerinde de somut bir rehber olmayı başaramayan bu din bana öyle geliyor ki, İsa’nın gerçek misyonuna da, genel olarak din olgusunun asli işlevine uzak kalmış, insana sadece nasıl duyacağını, nasıl inanacağını değil, nasıl yaşayacağını da gösterme dirayetini ortaya koyamamıştır. Somut bir inanç hareketi oluşturmadan Batı bu içine düştüğü moral kargaşadan nasıl kurtulabilirdi? Maddi teknolojik ilerleme idealine bel bağlamış, makinelerin çelik kaslarıyla bukağılanmış Batının manevi alandaki boşluğu fark edip ruhi değerlere dönmedikçe içinde bulunduğu kaostan asla kurtulamayacağı bir gerçektir.

Batı medeniyeti insanın bedensel ve toplumsal ihtiyaçlarıyla ruhsal özlemleri arasında ahenkli bir denge kuramamıştır. Geleneksel ahlakını terk etmiş, fakat bunun yerine kuramsal düzeyde olsun aklın ve sağduyunun isteklerine uygun kendi bağrından bir ahlaki sistem çıkaramamıştır. Eski dinsel coşkuları öylesine buz tutmuş durumdadır ki, bugün artık dinin sadece yatıştırıcı bir fon müziğinden, gerçek hayat üzerinde hiçbir etkisi olmayan ve onun ancak kıyısında dolaşan bir esintiden başka bir şey değildir.

Açgözlülüğün, taşkın ve ölçüsüz hırsların, yalancı hedeflerin, sahte reçetelerin, uyuşturucunun, pornografinin, yalancı cennet içinde ve bir festival havasında batı öncülüğünde cehenneme doğru yol alan insanlık kervanı korku ve dehşet içinde beklenen korkunç akıbet.

Fıtratın sesine kulak veren dünkü Leopolde Weis, Muhammed Esed olarak Nuh’un gemisinden daha geniş olan Hz. Muhammed’in gemisine binerek modern asrın tufanları içinde boğulmaktan şahsen kurtuldu. Maddi-manevi hayatın bütün cephelerini kuşatan, var olmanın gayesini ve problemlerin çaresini gösteren İslam Nuh’un gemisi gibi sahilde bekliyor. Babasının çağrısına kulak tıkayan ve “dağa çıkarın dağ beni boğulmaktan kurtarır” diyerek gemiye binmeyen Nuh’un oğlu nasıl boğulduysa, entelektüel bir küstahlık içinde dine, özellikle de İslam’a tepeden bakana sahte sığınak ve barınaklara bel bağlayanlar da boğulacaklardır. Mukavvadan inşa ettikleri görkemli gemileri çoktan su almaya başladı.

Bugünkü Batı Deccalın sahte cennetini temsil ediyor. Firavunun sarayı kölelerin kanları, canları ve alın terleriyle durmadan genişliyor. Nemrut’un ateşi dünyayı bir uçtan öbür uca yakıyor, İblis kıtalar arasında kol geziyor. Bu içi boş sahte dünyanın büyüsünde kurtulup oynanan illüzyonu fark etmek ve insan onuruna yakışır gerçek bir hayatın inşası için kolları sıvamak, öncelikle insanın iç dünyasına yönelik olan ve onun geçmişini, halini ve geleceğini anlamlı kılan iman sevgi ve rahmet temeline dayalı bir hayatın inşası için seferberliğe kalkmak… İşte bütün mesele.

Satırlarımızı Batıyı içinden tanımış ve “Batı felsefesi ilahi hakikatin nur yüzlü fanusuna çekilen donuk bir perdeden başka bir şey değildir” diyen allame Muhammed İkbal’in sözleriyle bağlayalım:

“Çok şükür Batı medeniyetinin ışığı benim gözlerimi kamaştıramadı. Çünkü benim gözüm Medine-i Münevvere sürmesiyle sürmelenmiştir. Evet, ben Avrupa’da yıllarca tahsil gördüm, uzun müddet o fırının içinde kaldım. Fakat çıkarken Hz. İbrahim’in Nemrut’un ateşinden çıktığı gibi tertemiz çıktım. Bütün etrafım, gül-gülistan oldu.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bir Batılı Gözüyle
« Posted on: 26 Nisan 2024, 23:05:13 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bir Batılı Gözüyle rüya tabiri,Bir Batılı Gözüyle mekke canlı, Bir Batılı Gözüyle kabe canlı yayın, Bir Batılı Gözüyle Üç boyutlu kuran oku Bir Batılı Gözüyle kuran ı kerim, Bir Batılı Gözüyle peygamber kıssaları,Bir Batılı Gözüyle ilitam ders soruları, Bir Batılı Gözüyle önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes