๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 28 Aralık 2010, 12:12:15



Konu Başlığı: Bindik bir alâmete gidiyoruz kıyamete
Gönderen: Hadice üzerinde 28 Aralık 2010, 12:12:15
Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete


Hani derler ya “Bindik bir alâmete, gidiyoruz kı-yamete” diye… İşte öyle bir şey… Kendi kıyametimizi kendimiz hazırla-rız Burada kıyameti, “kötü son” olarak anlayın Çünkü “Kıyamet, iyiler üzerine kopmayacaktır” İnsanlar Allah'tan uzaklaşacak, şer ve âdilik adına ne varsa hayatlarına onu giydirecekler “Allahsız” ve “dinsiz” bir dünya iktidarında, dünyaya tapı-nan insanlar, işlerine dalmış bir vazi-yette iken kıyamet de üzerlerine ko-pacaktır
Genel manada kıyamet öncesi in-sanlığın fotoğrafını böyle çıkarmamız mümkündür Kıyamet, kâinatın ölü-müdür Kişinin ölümü de, onun kü-çük kıyametidir Çünkü dünya kapısı kapanmış, “Cennet bahçelerin-den bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur” olan “Kabir bekleme salonu”nda kıya-meti beklemektedir Kıyametle bera-ber âlem yeni bir âlem, hayat da yeni bir hayat olacaktır Bu süreçten sonra ya sonsuza dek cennettesiniz veya gü-nahlarınız kadar "cehennem arıt-ma tesislerinde" Günah kirlerinden arındıktan sonra, tekrar cennettesi-niz Ateş, azap malzemesi olduğu gibi, aynı zamanda arındırma malzeme-sidir de Ruhumuzu beyaz bir peçete-ye benzetirsek, işlenen her günah, ona atılmış siyah bir leke gibidir Kirli peçetenizi deterjanlı su ile ateşte kay-nattığınızda bembeyaz oluverir Yüce Allah, günah kirleri ile kirletilmiş olan mü'minlerin ruhlarını, kendisi “af” deterjanıyla temizlemezse, cehen-nem ateşiyle temizleyecektir Sonra da gecikmeli de olsa cennetine girdi-recektir İmanı olmayanlar ise sonsuza değin cehennem odunu
olmaya mahkumdur Onların ru-hunu ateş bile temizlemekten âcizdir Çünkü katranlaşmıştır Katranı ne kadar kaynatırsanız kaynatın, kaynadıkça siyahlığı artar Onun için cehennem, kafirler için, sadece azap yeri iken, mü'minler için arınma yeridir Bundan dolayı, “cehennem arıtma tesisleri” tabirini kullandık Tabii acı çektiren bir arıtma yeri… Müsebbibi de kendisi… İlâhî mesaja kulak verseydi, Allah'ın izniyle o da “cehennem arıtma tesisleri”ne uğra-madan direk cennete gidebilecekti… Unutmayalım ki “Başımıza ne ge-lirse gelsin, Hakk'tandır, ama ge-liş sebebi Hakk'tan ayrılmaktan-dır”
Evet bütün bu gerçekler gün ışığı gibi ortada iken “fe eyne tezhebûn/-Gidişat nereye” “Haydi Allah'ın dinine hizmet için bir faaliyeti-miz olsun” denildiği zaman aşını, işini, eşini, yaşını bahane ediyor-sun Tamam da, İslam'a hizmette bay-
raklaşmış olan geçmiş nesillerin de aşı, işi, eşi, yaşı vardı Eşi senin gibi bir tane de değildi “Bir oğlan-bir kız, gerisi vız” diyerek iki çocukta da mıhlanıp kalmamışlardı En az yedi-sekiz çocuk sahibi idi Sen kırkına gel-meden yaşını bahane ediyor “Bizde eski heyecan kalmadı Artık ya-şımız ilerledi” diyorsun Ama Ra-sûlullah'a (sav) Peygamberliğin kırk yaşında geldiğinden ve Ebu Eyyup el-Ensârî hazretlerini, seksen üç yaş-larında İstanbul surlarına kadar geti-ren ruhtan haberin yok gibidir Ya da haberin var da, “Rahatım kaçma-sın, kurulu düzenimin kılına do-kunulmasın, malım-canım zarar görmesin” pişkinliği ile ipe un seri-yorsun Ama lafa gelince de mangal-da kül bırakmıyorsun Sistemin bo-zukluğundan, toplumsal çürümeden, neslin ahlâken kokuştuğundan, gele-ceğimizin hiç de iyi olmayacağından acayip bir şekilde bahsediyorsun “Gel, bu gidişata dur diyebilme-miz için Müslümanlar olarak or-ganize olalım, ilmi olan ilmini, parası olan parasını, toplumsal statüsü olan toplumsal statüsü-nü, zaruri ihtiyaçlarımızın temi-ni ve görevli bulunduğumuz yer-de mesaimiz bittiğinde kalan ar-tık zamanlarımızı olsun, bu or-ganize çalışma içinde faaliyet icraa ederek “artık değerler” üretelim Yani bu uğurda sefere çıkalım Zaferi nasip edip etme-mek Allah'a aittir Biz seferden sorumluyuz Hiç değilse âhirette bir mazeretimiz olsun” diyecek ol-duğumuzda ya nutkun duruyor, ya da kendinin bile inanmadığı uydu-ruk mazeretlerle işin içinden sıyrılıp çıkıyorsun Mazeret uydurma kolay-cılığı seni öyle sarmalamış ki, bu ka-buğu çatlatıp gün yüzüne çıkman, za-man alacağa benziyor Evet “fe eyne tezhebûn/gidiş nereye” Dünya-da örklenip kalınmayacağını da iyi bi-liyorsun Ama “Allah'ın sana ver-diğinden Âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma” (28 Kasas, 77) ayetinin öngördüğü gibi, ebedîliğinden dolayı ağırlığı ahi-rete vererek dünyadan da nasibini unutmama yerine, Allah sana ne ver-mişse, bütün bu imkanlarla hep dün-yayı arıyor, eğer dünya dağdağası ve debdebesinden zaman artırabiliyor-san, Âhiret yurdundan nasibini unut-mamaya çalışıyorsun Galiba ayeti tersten anlıyorsun, ya da öyle anla-mak işine geliyor Abdülkadir Geyla-nî: “Dünyayı kalbinden çıkar at Sonra cebine mi koyarsın, kasa-na mı koyarsın, kesene mi koyar-sın nereye koyarsan koy, artık sa-na zarar vermez” diyor İşte dünya-ya duruşunu bu şekilde ayarlayamaz-san, onun hakimi değil mahkumu olursun Onu kendine hizmet ettire-ceğine, sen ona kul-köle olursun Eş-yaya kul olmak, insana kul olmaktan daha aşağılık bir kulluktur biliyor mu-sun?
Evet “fe eyne tezhebûn/nere-ye gidiyorsunuz? “Yoksa siz, siz-den öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cen-nete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle sıkıntı çekmişler, dar-lığa düşmüşler ve sarsılmışlardı ki, Peygamber ve beraberindeki mü' minler, 'Allah'ın yardımı ne zamandır' dediler Bilesiniz ki, Allah'ın yardımı yakındır” (2 Bakara, 214) buyuran Kur'an mesajı karşısında kafamızı iki ellerimiz arasına alıp: “Bugüne kadar ben hangi şeyimi İslam adına riske et-tim Geçmişte Tevhid mücadelesi ve-ren mü'minler, maddî, manevî bütün varlıklarını ortaya koymuşlar Acaba bizi, babalarımız mı, evlatlarımız mı, eşlerimiz mi, akrabalarımız mı, kazan-dığımız mallar mı, kesada uğramasın-dan korktuğumuz ticaretimiz mi, ho-şumuza giden evlerimiz mi Allah'ın dininin yeniden inşası için sefere çık-maktan geri bırakıyor da, O uğurda sıkıntıları göze alamıyoruz ?” diye hiç düşündük mü? Allah rahmet etsin, talebeliğimiz sırasında özel ders aldı-ğımız Kayseri eski emekli müftüsü Abdullah Saraçoğlu: “Oğlum, şimdiki Müslümanlar dinleri uğruna sıkıntıyı göze alamazlar Avratları kostaklı, ev-leri de konforlu; onları bırakıp da Allah'ın dinine hizmet için ağrımadık başlarını ağrıya mı sokacaklar?” der-di Ne zaman Tevbe suresinin 24 ayetini okusam, hocamızın o sözü, kulaklarımda yankılanır
Evet, “fe eyne tezhebûn/gidiş nereye” Her şeyde ve her yerde Müslümanlar olarak hep Allah'ın yar-dımını bekler ve umarız Yukarıda mealini arz ettiğimiz Bakara 214 aye-tin sonunda “Bilesiniz ki, Allah'ın yar-dımı yakındır” buyuruluyor Fakat bu yardım, kul olarak yapmamız gere-kenleri yaptıktan, bu uğurda bütün zorlukları göğüsledikten sonra “bittim yetiş ya Rabbî” diyecek şekilde “do-ğal enerjimizi tükettikten” sonra “dav-ran yettim ey kulum” diye Allah'ın yardım jeneratörü imdada yetişecek-tir Ama önce doğal olarak kul ener-jisini tüketecektir İşte bu “çok yakın olan” Allah'ın yardımını” celbetme-nin şartıdır “Haydi davran” denildi-ğinde “aşım, işim, eşim, yaşım” diye
kem küm etmeye başlayanların bu yardıma mazhar olamayacakları açıktır Onlar hep şikayet üretirler Te-davi olmadıkları için şikayetleri hiç bitmez Zaten çözümün bir parçası ol-mayanlar, problemin kaynağı olmak-tan kurtulamazlar Hep türbinden naklen yayın yaparlar Sahaya in-mek, zorlukları göğüslemek onların kitabında yazmaz
Unutmayalım ki, “Şerefsiz bir ha-yatı sırtımda bir kambur olarak taşı-maktansa, şerefli bir ölümü tercih ederim” bilinciyle mukaddesleri uğ-runa ölmeyi göze alamayan bir mü' min, diriltemez Topluma hayat vere-bilmek için, icabederse ölmeyi bilmek gerekir Nasıl olsa ölmeyecek miyiz? Hiç değilse ölüm bizi, Allah'ın dini uğ-runda kafamızı, gönlümüzü, kasamı-zı, kesemizi, ilmimizi ve zamanımızı sebil ederken yakalasın, istemez mi-siniz? “Kulum, sana verdiğim şu şu ni-metlerimin karşılığında ne yaptın?” sorusuna yüz akı ile cevap verelim, arzulamaz mısınız? Hep bir ağızdan “isteriz, arzularız” dediğinizi duyar gi-biyim Ama unutmayın her şeyin bir bedeli vardır Geçmiş Tevhid erleri bu bedeli ödeyerek Allah'ın katında hak ettikleri yerleri almışlardır Ya siz var mısınız “mallarınız ve canlarınız karşı-lığında cenneti satın almaya” (9 Tev-be,111)


ALINTI