๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 09 Temmuz 2010, 19:17:59



Konu Başlığı: Bilirsen güzel kelâm söyle ibret alsınlar...
Gönderen: Hadice üzerinde 09 Temmuz 2010, 19:17:59
İnsan, yerine ve zamanına göre konuşmasını ve susmasını bilmeli,
konuşmasında da susmasında da aşırılıklardan kaçınmalıdır.

Ecdadımız, “Çok söz yalansız, çok para da haramsız olmaz.” demiştir. Ayrıca,
“Bilirsen güzel kelâm söyle ibret alsınlar, bilmezsen sükût eyle adam
sansınlar.” ve “Allah, insanoğluna bir ağız, iki kulak vermiştir. Bunun
manası: ‘Bir konuş iki dinle’ demektir.” gibi sözlerle bizlere yol
göstermişlerdir.

Konuşmak, insanın başkalarına meramını anlatabilme özelliğidir. Cenab-ı Hak
bu müstesna özelliği eşref-i mahlukat olan insanoğluna bahşetmiştir.
Ademoğlunu diğer yaratılmışlardan ayıran ve ona ayrı bir değer kazandıran
konuşma yeteneği, çok üstün bir meziyettir. Onun için her insan konuşma usul
ve üslubunu yerli yerince kullanmalıdır.

Konuşma, insanın kişiliğini, seviyesini ve seciyesini (kişiliğini,
karakterini) sergiler. Zaruret miktarı kadar konuşmalı, şayet konuşmayı
gerektiren bir durum yoksa sükût etmeli, susmalıdır. Dile hakim olmak dil
sahibini yüceltir. Dili gelişi güzel ve uluorta kullanmak ise sahibini
toplum içinde şahsiyetsiz ve seviyesiz kılar.

Susarak sessiz kalmak, sükûtu tercih etmek dil için en güzel ve en uygun
terbiye metodudur. Fahr-i Alem s.a.v.’in Ebu Zer r.a.’a yapmış olduğu bir
nasihatinde şöyle buyurmuşlardır: “Sen çoğu zaman susmayı tercih et. Bu
sana, dininde yardımcı olup şeytanı kovar.”

Başka bir mübarek sözlerinde de buyuruyorlar ki: “Kişinin kendisini
ilgilendirmeyen hususları terk etmesi, olgun imanın gereğidir.”

Boş lakırdı ve gereksiz sözlerden daima uzak kalınmalıdır. Diline böylesine
sahip olan kimseler Cenab-ı Hak katında yüksek makam ve mevki sahibi
olurlar. Mana Erleri, “Dilim, senden çektiğim zulüm!” demişlerdir.

Manasız sözler, yersiz konuşmalar, dünya veya ahiret için hiçbir yararı
olmayan ifadeler ile yalan ve iftiraya yönelik lakırdılar, müberra dinimizde
kesinlikle yasaklanmıştır. Bütünüyle bu gerçekleri göz önünde bulundurması
gereken her müslüman konuşmalarında, hal ve hareketlerinde doğruluğu ve
ciddiyeti esas almalıdır. “Lakırdısı çok olanın hatası da o nispette çok
olur!” demişlerdir.

Hz. Malik r.a., Yahya b. Saad r.a.’dan şunu rivayet eder:

Hz. İsa a.s. yolda duran bir domuza: “Allah rahatlık versin!” dedi.
Yanındakiler şaşırdı ve: “Sen bunu bir domuza mı söylüyorsun?” dediler. İsa
a.s. şöyle cevap verdi: “Ben dilimi kötü söylememeye alıştırıyorum!”

Nerede olursak olalım, şartlar neyi gerektirirse gerektirsin, dilimizi kötü,
çirkin ve kaba sözlere alıştırmaktan uzak kalmaya özen göstermeliyiz. Dili
yüzünden başına gelen türlü felaket karşısında, “Dilim, seni dilim dilim
dilmeli!” diyen büyüklerimizin feryatları asla kulak ardı edilmemelidir.

Ankebut Suresi’nin 46. ayet-i celilesinde Rabbimiz şöyle buyurur:
“İçlerinden zulüm edenler müstesna olmak üzere, ehli kitap ile en güzel
(şekilden) başka bir suretle mücadele etmeyiniz.”

Müslüman kişi, kitap ehli olan yahudi ve hıristiyanlarla bile mücadelesini
en güzel bir şekilde sürdürmeli, dilini kötü sözlerden korumada gerekli
hassasiyeti göstermelidir.

Yine Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

“O çok esirgeyen Allah’ın has kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu
ile yürürler. Kendini bilmez kimseler onlara laf attığında ‘Selametle!’
deyip geçerler.” (Furkan, 63)
“Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve ‘Bizim işlerimiz
bize, sizin işleriniz size... Size selam olsun! Biz kendini bilmezleri
(arkadaş edinmek) istemeyiz.’ derler.” (Kasas, 55)

Bazı insanların işi gücü boş konuşma, yani gevezeliktir. Çeneleri kuvvetli
olan bu insanlar herkesle münakaşaya ve münazaraya girerler. Boşboğazlık
sanatı olan kimseler, yerini, zamanını ve mekanını dahi hesap etmeden hep
konuşurlar, daima konuşurlar. Oysa bu konuşmalarının çoğu boş şeylerdir, hiç
kimseye en ufak yarar sağlamaz. Ancak kişinin günah hanesinin kabarmasına,
vebalinin büyümesine sebep olur. Fahr-i Cihan s.a.v. bir hadis-i
şeriflerinde buyurur ki: “Hidayet üzere olan bir topluluk, tartışmaya
girmeden dalâlete (batıla yönelmeye) düşmez.” (İbn Mace)

Bir başka hadis-i şerifinde ise Efendimiz s.a.v. şöyle buyurur:

“Allah, ineklerin ot yerken ağızlarını geveledikleri gibi insanlara karşı
ağızlarını geveleyen insanları sevmez. Allah, onların ağız ve yüzlerini
cehennemde evirip çevirecektir.”

Başkalarını güldürmek için acayip kılıklara girmek, insanları taklit etmek
hem dinî kurallara, hem de adab-ı muaşeret ve görgü kurallarına ters düşer.
Onun için her müslüman böylesine yasaklanmış çirkin fiillerden son derece
sakınmalı, dilini ve diğer göz kulak gibi organlarını yerli yerinde
kullanmasını bilmelidir. İnanan insanlardan beklenen budur.

Fuzuli konuşmalar ve gereksiz tartışmalar insanı günah yükü haline getirir.
Onun için her insan Şeyh Sadi Şirazî’nin dediği gibi: “Konuşulacak yerde
susmayı; susulacak yerde de konuşmayı” iyi ayarlamak lazımdır.

Diline gereği gibi sahip olmasını bilen insanların dünya ve ahiret hayatı
mamur olur. İnsanların birçoğu günümüzde tartışma hastalığına yakalanmıştır.
Halbuki hiçbir dinî mesele tartışmayla çözülmez. Bunun için inceleme ve
araştırma esas olmalıdır.

Ashab-ı Kiram’dan rivayet edilen bir hadis-i şerif şöyledir:

“Biz bir dinî konuyu tartışırken Rasulullah s.a.v. çıkageldi. O güne kadar
görülmediği tarzda öfkelendi ve bizi azarlayarak şöyle dedi:

Ey Ümmet-i Muhammed, yavaş olun ve kendinize gelin! Sizden önceki ümmetleri
bu gibi boş tartışmalar yok etmiştir. Tartışmayı terk edin! Çünkü
tartışmanın zararları açık ve kesindir. Tartışmayın, çünkü size kötülük
olarak tartışmacı olmak yeter. Tartışmayın, çünkü tartışan kişiye kıyamet
gününde şefaat etmem. Tartışmayın, ben tartışmayanlara, biri köşede biri
ortada ve biri de en yüksekte olmak üzere cennette üç köşk vermeyi taahhüt
ediyorum. Bunların en yükseği haklı olduğu halde tartışmayı terk eden
içindir. Tartışmayın, çünkü putlara tapmaktan sonra Allah’ın beni nehyettiği
ilk şey tartışmadır.” (Taberanî)

Hümeze Suresi’nin ilk dört ayetinde de şöyle buyrulur:

“Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay haline!
O ki; birçok mal toplamış ve onu sayıp durmaktadır. Sanıyor ki malı
kendisini (dünyada) ebedileştirecektir. Hayır! (Malı onu kurtaramaz)
muhakkak ki o ateşe atılacaktır.”

Diline sahip olan kendini selamette bulur. Yalnız insanlara verilmiş olan
konuşma, bir tanışma, bir anlaşma aracıdır. Bu çok önemli özelliği gayesi
dışında kullanmak sahibini hem geçici olan dünyada, hem de ebedi olan ahiret
hayatında zelil ve rezil eder. Böyle bir akıbete düşmemek için dil denilen o
küçük et parçasına ve ağzımızdan çıkan her söze, her kelimeye, her cümleye
dikkat etmemiz ve kontrol altında bulundurmamız lazımdır.

Ecdadımız ne güzel söylemiştir: “Sükût-u lisan, selamet-i insan!”


Konu Başlığı: Ynt: Bilirsen güzel kelâm söyle ibret alsınlar...
Gönderen: akmina üzerinde 09 Temmuz 2010, 21:01:12
Bu değerli paylaşımın için teşekkürler