> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Bilginin temeli
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bilginin temeli  (Okunma Sayısı 591 defa)
21 Eylül 2010, 18:29:47
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 21 Eylül 2010, 18:29:47 »



BİLGİNİN TEMELİ


Batılı bilim, insanın, manevi hislerini ve çevresini tahrip ederek onu yabancılaştıran, fıtrata aykırı, zalim ve israfçı bir karakter taşır. Oysa ilim, kamu çıkarını gözeten, çevreyi koruyan, herşey Allah'ın mülkü olduğu için, tabiata yaptığı müdahalelerden O'na karşı mesul olduğunun şuurunda olan, itim tahsilini bir ibadet olarak gören, adil bir karakter taşır.

Vahyi gözardı eden Batılı görüş, bilginin temelini, "beş duyu" olarak tabir edilen hislerde ve "akıl"da arar. Gözlem ve deneye tabi tutamadığı şeyler bu görüş için bir mana ifade etmez. Böyle bir düşüncenin doğurduğu "bilim" anlayışı da fizik ötesini dikkate almaz.
"Rönesansla başlayan akılcılık ve pozitivizm akımı bilimi kutsal dışı (profan) bir alana itmiş, bütün değerlerden soyutlamıştır. Reform hareketleri ise ferdiyetçi bir dünya görüşünü desteklemek suretiyle bu akılcı görüşün etkinliğini yüceltmiştir."1 Akılcılık ve pozitivizm, gözlem ve deneye dayandığı için herşeyi maddeye indirgemeye çalışır. Madde ötesini inkar eden bu fızikalist düşünceye, Darwinci ve Freudcü görüşler de eklenince bugünkü Batı biliminin genel karakteri görülebilir. Bu tür bir bilim anlayışı, Allah'a karşı mesuliyet duygusunu, haram-helal, günah-sevap düşüncesini reddeder. Batılı bir bilim adamı, yaptığı bir keşfi teknolojinin hizmetine sunarken, ortaya çıkabilecek olumsuz neticelerden dolayı Allah'a hesap vermek zorunda olacağını hiç düşünmez. Bilhassa sanayi inkılâbından sonra bilim, teknolojinin bir uşağı haline getirilmiştir. Artık yapılan araştırmalardaki temel hedef, merakı tatmin etmek, insanlığa her yönüyle faydalı olacak şeyleri keşfetmek, belki de bazı inanmış bilim adamlarının yaptığı gibi, eserlerine bakarak Allah'ın azametini müşahede etmek değil, sonucu ne olursa olsun, keşfe bir patent almak, cazip vaadlere ulaşmaktır. İşte size bu bencillik ve sorumsuzluğun doğurduğu tahribatın kısacık bir listesi: Ozon tabakasının delinmesi, göllerden okyanuslara, kırlardan ormanlara uzanan geniş çaplı ve çok yönlü bir çevre kirlenmesi, DDT ve pestisitler gibi bir takım kimyevi zirai ilaçların sebep olduğu ölümcül hastalıklar, atık maddelerin, özellikle nükleer atıkların oluşturduğu tehlikeler, strese yol açan, ruhu didikleyen gürültü meselesi, plansız şehirleşmeyle birlikte ortaya çıkan çarpık tablolar... Tabiatla savaştığını zannederek ona hakim olmaya çalışan, ondan "istifade etmeyi" değil onu "sömürmeyi" hedef edinen bir anlayıştan da başka bir şey beklenilmez doğrusu.
Peki bütün bu olumsuz neticelere bakıp da Batı'nın bilimsel bir ilerleme (!) içinde olduğunu söyleyebilir miyiz? Belki Batı şu an, süper bilgisayarları, suni zeka, bilgi mühendisliği ve sibernetikle ilgili çalışmalarıyla hızlı bir bilgi aktarımı gerçekleştiren, parlak bir teknolojiye sahiptir. Ancak, kuru bilgi yığınları, insanın bu dünyaya gönderilmesindeki gaye olan "Allah'ı tanıma", " O'na ibadet etme" gibi meseleleri halleden, "insanların nereden gelip nereye gittiği", "varlıkların vazifelerinin neler olduğu" gibi kâinatın tılsımlarını çözen HİKMET'e götürür mü acaba? Hem "ilerleme", "çağdaşlaşma", "aydınlanma" nedir? "Modern zamanlar aydınlıksa niye aydınlık? Elektrik ampulünün icadı yüzünden mi? Yoksa aydınlama çağındaki akılcı ışınlamalar yüzünden mi?"2 "Çağdaş uygarlık düzeyinde" gördüğümüz Batı, sırf nükleer başlıklı füzeleri elinde bulundurduğu için, uygarlık meşalesini de elinde bulundurma hakkına sahipse, tarihin çeşitli dönemleri boyunca dünyevi iktidarları elinde tutmayı başaran barbarların tümünü uygar saymak zorunda kalacağız demektir.3 İnsan ile hayvan veya bilgisayar arasında o kadar da büyük bir fark görmeyen, dinî-dünyevî ayrımı gibi "dualist" bir kültürün eseri olan seküler Batı biliminin, dünyayı imar etmesi, kanayan yaraları sarması, umumî sulhu temin etmeye çalışması, insanın ve insanlığın hakiki ilerlemesi olan manevi olgunlaşmayı gerçekleştirmesi, kısacası insanı, bu dünyada "ahsen-i takvim" mevkiine çıkarması beklenemez.

Batıdaki Parlaklığın Sebebi

Peki nasıl olmuş da böyle seküler bir Batı bilimi, sadece bilgi ve eşya yığınlarından oluşmuş da olsa, bir medeniyet kurmayı başarmıştır? Evet, bu dünyada Allah'ın koyduğu ve O istemedikçe kesinlikle değişmeyen "Adetullah" veya "Sünnetullah" denilen bir takım kanunlar mevcuttur. Yanlış bir ifadeyle "tabiat kanunları" olarak isimlendirilen bu kanunlara uygun hareket eden insanlar, inanmış veya inanmamış olsun, karşılık görürler. Çünkü Allah Adil'dir. İhlas ile samimiyet ile kim ne isterse verir. Hem, medeniyet harikası olarak gördükleri ve iftihar ettikleri buluş ve keşifler manevi bir dua neticesi ortaya çıkmıştır. Onlar şuurunda olmasalar da samimi çalışmaları bir dua yerine geçmiş, Allah da karşılığını vermiştir. Yoksa bütün bu medeni harikalar, bir çeşit mücadele ile kazanılmış değildir. İnsan aciz olduğu için ona yardım edilmiş, cahil olduğu için ona ilham edilmiş, ihtiyacı olduğu için ona ikram edilmiştir. İnsanların bu dünyada diğer canlılar üzerinde sürdürdükleri saltanatın sebebi, onların kuvvetleri ve ilimleri değil, Allah'ın şefkat ve rahmetiyle ve ilahi maksatların gerçekleşmesi için eşyayı, bir derece de olsa, onların emrine vermesidir. Yoksa gözsüz bir akrep ve ayaksız bir yılan gibi haşerata mağlup olan insana; küçük bir kurttan ipeği giydiren ve zehirli bir böcekten balı yediren, onun kuvveti ve iktidarı değil, Allah'ın ikramıdır. İnsanın yaptığı işlere bakıp bunları kendi kendine yaptığını zannetmesi, aciz ve zayıf olduğu için şefkat ve merhametle muamele gören bir bebeğin, küçücük parmaklarıyla, etrafındaki insanları pervane gibi döndürdüğünü iddia etmesine benzer. Hem insanların yapılan bu engin ihsanlara karşı kıyameti koparacak kadar büyük isyanlarına rağmen hâlâ dünyada kalmalarının bir sebebi de, dünyayı imar ederek gözler önüne serdikleri eserlerdeki Rabbani cilveleri, cin ve melek gibi şuur sahibi mahlukların müşahede etmesine vesile olmalarıdır.
Yaratıklara Nasıl Bakılmalı?

Batı bilimi, mahlukata, mahlukat hesabına bakar. Tıpkı, "İLİM" kelimesindeki "İ", "L", "İ", "M" harflerini sadece birer harf olarak görmek gibi. Oysa inanmış bir insan, mahlûkata Allah hesabına bakar. Onların, Allah'ın ilim, kudret ve sanatını gösteren birer işaret olduğunu bilir. Tıpkı, "İLİM" kelimesindeki harflerin sadece kendilerine değil, "İLİM" kelimesine delalet ve işaret ettiklerim bildiği gibi. Batı bilimi, analizci metoda dayanarak, herşeyi en küçük birimine indirgemeye çalışır. Bu sayede herşeyi açıklayabileceğine inanır. Oysa aynı anda bir elektronun yerini ve hızını hesaplayamamaları gibi bir "BELİRSİZLİK" bile, onların bu planlarını suya düşürmüştür. Bu bilim, son yıllara kadar "objektif olduğunu iddia ediyordu. Ama aralarından bir kaç kişi çıkıp: "Eşya ve hadiselere objektif olarak ancak bir fotoğraf makinesinin objektifi bakabilir. İnsan, bu dünyaya uğrayıp geçen bir kuyruklu yıldızdan düşmediği, belirli bir kültür içinde yetiştiği ve bu yüzden belirli bir bilgi ve tecrübe birikimiyle dünya görüşüne, kısacası bir "inanca" sahip olduğu için mutlak manada objektif olamaz" diyebilmiştir. Zaten Batı biliminin, gözlem ve deneye tabi tutamadığı şeylere "ANLAMSIZ" damgasını vurması, onun subjektifliğine en büyük delildir.
Batı bilimi, hadiselerin NASIL cereyan ettiklerini açıklayabilir, fakat NİÇİN öyle olduklarına kesinlikle cevap bulamaz. Hadiselerin nasıl meydana geldiğini açıklamakla, bunların mahiyetini ve gerçek sebebini de açıkladığını zanneder. Mesela, onun nazarında, dağ gibi bir çam ağacının temel sebebi zerre gibi bir tohumcuktur; sigara kağıdı gibi incecik yaprakların, yazın kavurucu sıcağına karşı aylarca dayanmasının tek sebebi, yaprakta cereyan eden bir takım kimyevi hadiselerdir; ipek gibi köklerin, taşları parçalamasının altında yatan biricik sebep, bunların salgıladıkları asitlerdir; belli bir yükseklikten bırakılan bir cisim düşer, çünkü yerçekimi kanunu vardır (!)... Yaptıkları iş, hadiselere sadece bir isim vermekten ibaret olmasına rağmen, herşeyi açıkladıklarını, fizik ötesi bir sebebe ihtiyaç olmadığını iddia etmeleri, ancak Batılı bilim adamlarının firavunlaşmış benlikleriyle açıklanabilir. Evet, kendi kendisine malik olduğunu zanneden bir "aydın", mahlukların da kendilerine malik olduğunu iddia eder. Normo planda putlaşan benliği, makro planda "tabiat" olarak tezahür eder. Bu durumdaki bir benlik, ciltler dolusu bilgileri taşısa da mutlak bir cehalet içindedir. Zira "yanlışı","doğru" olarak bilmekte ve bu bilgisinden de hiç şüphe etmemektedir.
Batı biliminin hadiseleri "oldu bittiye" getirerek açıklaması, günümüz insanının hadiselere karşı ülfet kesbetmesine sebep olmuştur. Bir sihirbazın bastonunu çiçek yapmasına (!) hayret ve alkışla mukabele eden insanlar, kıştan sonra baston gibi bir daldan rengiyle, kokusuyla, iplikçikleriyle hakiki bir çiçeğin çıkmasını, sonra da meyveye dönüşmesini, çok "normal" ve "tabii" karşılamaktadırlar. Halbuki, "...bir kuşun havada uçması gibi olağan karşılanabilecek bir olay ne kadar olağanüstüyse, insanoğlunun Ay'a gitmesi gibi olağanüstü sayılan bir olay da o kadar normaldir."4 Özetle, "... çağımızda baştan başa dünyaya sistematik olarak yayılıp evrenselleştirilen bilgi, esas ve hakiki bilgi değildir, aksine Batı kültürü ve uygarlığı içirilmiş, onun ruhu üflenmiş ve onun maksadına göre ayartılmış bir bilgidir."5 Peki hakiki bilgi ve İLİM nedir?

İlmin Mahiyeti

Mahiyet ve istidat itibariyle herşey ilme bağlıdır ve bütün hakiki ilimlerin esası, madeni, nuru ALLAH'ı bilmektir ve bunun da temeli ALLAH'a imandır. Herbir kemalin, herbir ilmin, herbir ilerlemenin ve fennin yüksek bir hakikati vardır. İşte bu hakikat Allah'ın bir ismine dayanır. Tıp ilminin Allah'ın Şâfi ismine, matematiğin Adl ve Mukaddir ismine, fiziğin Hakim ismine daya...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bilginin temeli
« Posted on: 28 Mart 2024, 23:44:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bilginin temeli rüya tabiri,Bilginin temeli mekke canlı, Bilginin temeli kabe canlı yayın, Bilginin temeli Üç boyutlu kuran oku Bilginin temeli kuran ı kerim, Bilginin temeli peygamber kıssaları,Bilginin temeli ilitam ders soruları, Bilginin temeliönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes