๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Halis_52 üzerinde 09 Ağustos 2010, 15:41:16



Konu Başlığı: BAŞARMAK
Gönderen: Halis_52 üzerinde 09 Ağustos 2010, 15:41:16
   BAŞARMAK


         Bir öğrenci, bir memur, bir iş adamı, makam ve mevki tutmuş bir kişi olabiliriz. Ne olursak olalım, gönlümüzde bir arslan vardır:
Başarılı olmak!
Yaptığımız ve yapacağımız iş ve görev ne ilk, ne de son yapılan iş ve görevdir. Bu yoldan niceleri geçmiştir. Başarmışlardır veya başaramamışlardır.
Onlara bakacağız. Başaranlar nasıl başarmış? Başaramayanlar niçin başaramamış?

 

            BAŞARANLAR,

 

*Düzenli, plânlı, programlı bir çalışma içindedirler.
* Düşünerek hareket ediyorlar, önce kârını, zararını hesaplıyor, sonrada adımlarını ona göre atıyorlar.
*Çok okuyor işlerini bilerek yapıyorlar.
*Atılgan girgin becerikli cesur ve akıllıca hareket ediyorlar.
*Ben başaramam, beceremem, yapamam ! diye bıkkınlık yılgınlık ve usanç göstermiyor, şevk ve lezzetle meselenin üzerine yürüyorlar.
*Hedeflerini çok iyi tespit edip emin adımlarla sukûnetle ilerliyorlar.
*Güçlüklerden korkmuyor, metanetle omuzluyorlar.
*İşlerini zamanında, eksiksiz ve sağlam yapıyorlar.
*Olaylara ibretle bakıp, en iyi şekilde değerlendiriyorlar.
*Başaranın ve başaramayanların tecrübelerinden faydalanmasını biliyorlar.
*Başarıya ulaşınca şükrediyor, gurura kapılmıyorlar.
*Başarısız olunca üzülmüyor, ümitsizliğe kapılmıyor, kusur ve hatayı başkalarında değil kendilerinde arayıp , aynı hataya düşmemeye çalışıyorlar.
*Korku, telaş, endişe tedirginlik güvensizlik şüphe ve vesveseye kapılmadan problemlerin üzerine yürüyorlar.
*Her türlü haksız kazançtan uzak kalıyor, rüşvet, iltimas, adam kayırma, tepeden inme gibi yanlış yollara başvurmuyor, zehirli bal hükmünde olan yalancı şöhrete kavuşmak için inançlardan maddi ve manevi duygulardan fedakarlık etmiyor, dürüstlüğü alın akı ve alın teriyle kazanmayı prensip ediniyorlar.
*Başarısızlıklarını ne şans ve talihlerine, ne çevrelerine bağlıyorlar. Sadece akıl ve iradeyle hareket ediyorlar. Çevrelerini de suçlamaya kalkmıyorlar.
*İstişareyi ihmal etmiyorlar, istişare ettikleri müddetçe de yanlışlıklardan kurtuluyorlar.
*Azim, ümit gayret, sebat, sadakat ve fedakarlıktan ayrılmıyorlar. En güzel huy ve duygularla dopdolu yaşıyorlar.
İşte, onların başarılarının sırrı bunlarda saklıdır. Şimdiye kadar saydığımız ve sayacağımız her husus onların başarı basamaklarından birkaçıdır. Başaramayanlar ise bu özelliklerden büyük ölçüde mahrumlar.
Sahip olduğumuz güç, başarının önüne gerilmiş her türlü engeli aşabilecek  güçtedir. Yeter ki başlayalım . İşe başlamak, bitirmek demektir. “İyi bir başlangıç yarı yarıya başarıdır.” Demişler. Esasen büyük işleri başaranlar, küçük işleri başarmakla işe başlamışlardır.

         “Gençliğin parlak sözlüğünde, başarısızlık diye bir kelime yoktur.” Diyen Bulwer-Lytton, şüphesiz, insandaki bu bitmez tükenmez enerjiyi görüp de söylemiş olmalıdır.

         Birincisinde başaramadıysanız ikincisinde mutlaka başaracaksınız. Kıbrıs Türkünün bağımsızlığına hayatını adayan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, “Başaracağım de ve başar.” Derken, gençliğe azim ve gayretin yaşanmış zaferini gösteriyor.

         Başarınızı engelleyecek sebeplere meydan vermeyin. Vazifenizi muhakkak zamanında bitirin. Hatta zamanından önce. “Bütün başarılarımı işlerimi vaktinden önce bitirmeye borçluyum.” Diyen Nelson bu gerçeği ifade eder.

         Sebat da çok önemli. Ancak hak bildiğiniz yolda sebat ederek zafere erebilirsiniz.

         Bu hususlara dikkat ettiğiniz müddetçe başarılar peş peşe gelecektir. Olgunlaştıkça olgunlaşacaksınız.

         Başarı üstüne başarı kazanmak kadar güzel ne olabilir? Fakat bu arada unutmayın ki, başarılar şükürle ayakta durur. Gurur onları yıkar.

         Büyük başarıların sahipleri her ağırbaşlılık, vakar ve alçak gönüllülük örtüsüne bürünmüşlerdir. Hatırlayın ki, Allah Resülü Mekke’yi fethedip içerisine girdiği zaman her zamanki tevazuundan hiçbir şey kaybetmemişti.

         Bir zafer dönüşü Kanuni’nin şehre girişini gören Batılı tarihçi Busbecq,

“padişahın yüzünde hiç de zafer kazanmış bir hükümdarın sevinci yoktu. Ordunun en sonunda gelen Padişah, cenaze merasiminden dönen bir insan gibi ciddi ve ağırbaşlıydı.”der.

         Yavuz da bir zafer dönüşü halkın coşkunlukla karşılama hazırlıklarına girdiğini öğrenince onlara görünmemek için gece sabaha yakın sessizce şehre girmişti.

         Başarının insanları şımartıp, onları tembel, bencin, övüngen yaptığı yolundaki yaygın kanaat, aslında yanlıştır.” Diyen Somerset Maugham, tam aksine, başarının insanları yumuşak başlı iyi yürekli ve hoşgörülü yaptığını, kişileri kırıcı ve sert yapanın yenilgi olduğunu söyler.

         Kendisini bilen insan için öyledir. Aslında yenilgi de kırıcı ve sert yapmaz, yapmamalı da. Çünkü yenilgi bir son değil, bir başlangıçtır. Acı bir tecrübedir., ama gayretli insanlar için başarının da başlangıcıdır.

         

BAŞARININ DÖRT TEMEL UNSURU

ÜMİT

 

         Hayat faaliyet ve harekettir. Onu yürüten ise şevktir. Şevk dolu bir ruhla hayat meydanına atılan insan, yeis, yani ümitsizlik adı verilen korkunç düşmanla karşılaşır. Bu düşman onun ayağını kaydırıp düşürmeye çalışır.

         “Aman sen de! Bu işi senden başka yapacak kimse yok mu ki? Hem sen bunu başaramazsın. Başkaları yapamadıktan sonra sen mi yapacaksın!” daha bir sürü bahanelerle insanı yolundan döndürmek ister.

         Eğer moral bozulur, maneviyat sarsılırsa insanın bir adım ilerlemesi söz konusu olamaz. Onun içindir ki, bu azılı düşmana karşı,

         “Allah’tan ümit kesmeyeniz!” buyuran Rabbimiz den yardım istemeliyiz. O müjdeli silahı kullanmalıyız.

         Ümitsizlik ancak bu silahla yenilir. İnsanlığı kemiren yeis, ancak ümitle yıkılır. Cemiyetlerin kangreni olan bu hastalık sadece ümitle mağlup edilir.

         Ümitsizlik öldürücü zehirdir. Hayata saplanan bir bıçaktır. Ahlaka kasteder.

         Ümitsizlikle toplumun faydası kalkar, yerini şahsi çıkarcılık alır. İnsan sadece kendisini düşünmeye başlar. İnsanlar kötü örneklerden delil getirmeye çalışırlar. Tembellere bakıp.

         “Ne yapalım. Herkes benim gibi. Çalışıp da ne olacak? Alemi ben mi düzelteceğim? Neme lâzım “ der. Yan gelip yatarlar.

         Yine yükselişin ayak bağı olan ümitsizliğe yakalananlar, ideal, güzel ve üstün örneklere bakıp,

         “Ben nasıl olsa onlar gibi olamam. Ben kimim, bu işleri yapmak kim?” gibi desiselerle kendilerini avutmaya çalışır. Tembelliğe bahaneler sayıp dökerler.”

         Şu gerçek kulağımıza küpe olmalı. “Yola çıkmayan ilerleyip yol alamaz.” Ümitsizliklerle bir yere varılmaz. “Bir şey tamamen ele geçirilmezse tamamen de terk edilmez.” Buyuran Peygamberimiz.(S.A.V)

Bir defa yola çıkmamızı istiyor. Giriştiğimiz işi yüzde yüz başaramazsak da %70 başaralım. Olsun Hiç başaramamaktan, yapamamaktansa, yarı yarıya da olsa başarmak kazançtır.

         Ümitsizlik başarının birinci engelidir. O engel aşılmadıkça düzlüğe çıkılamaz. Süt kazanına düşen iki kurbağanın hikayesini bilirsiniz. “Nasıl olsa kurtulamam.” Diye ümitsizliğe düşen kurbağa boğulup giderken, diğeri ümidini yitirmemiş, çırpınmış, çırpındıkça bir yağ tabakası meydana gelmiş, üzerine çıkıp kurtulmuş. Ümitle, güvenle geleceğe baktığımız müddetçe aşamayacağımız yokuş yoktur. Mehmet Akif ne güzel dile getirmiş:

“Atiyi (geleceği) karanlık görerek azmi bırakmak,

Alçak bir ölüm varsa, eminim budur ancak.

.......

Ey dip diri meyyit(ölü) İki el bir baş içindir.

Davransana... Ellerde senin, baş da senindir.”

 

         “Noksan olur, hata yaparım veya güzel yapamam !” diye işten, hizmetten, bir şeyler yapmaktan kaçmak da nefsin aldatmacasıdır.

 

         Vicdanımıza sormalı, yapabileceğimiz bir şeyse mazeret bulup görevden kaçmak yerine, “İnşallah başarmaya çalışacağım. Gücüm ölçüsünde yaparım” demeli, vazifeyi şevkle üstlenmeliyiz.

         Karıncadan ibret almalı. Hz. İbrahim’ i ateşe attıklarında, karınca ağzına aldığı suyla ateşe ilerliyormuş. Sormuşlar:

“Nereye böyle karınca kardeş?”

“Nereye olacak? İbrahim Peygamberi Nemrut ateşe attı. Ona su götürüyorum.”

Gülmüşler.

“Bu azıcık suyla mı ateşi söndüreceksin?”

“Benim görevim ateşe su taşımak. Götürebildiğim kadarınca götürürüm. Gerisine karışmam. Ateşi söndürüp söndürmemek benim vazifem değil. Allah’a ait. Ben ona karışmam.”

 

Biz de öyle yapmalı, vazifemizi en iyi şekilde yapıp gerisine karışmamalıyız.

 

İRADE
         

         Arkadaşınız çok başarılı,  çok da terbiyeli. Babanız hep âmirlerin takdirini kazanıyor. Anneniz işini çok temiz yapar, herkesin sevip saydığı bir hanım. Komşunuzun büyük oğlu üniversitede okuyor ve sınıflarını takıntısız geçiyor. Belediye başkanınız gibisi yok. Seçim olsa % 90 oyla yine seçilir.

         Acaba bu yakından tanıdığımız insanlar başarılarını neye borçlular, dersiniz?

         Tek kelimeyle iradeli oluşlarına.

         İradeli insanların başaramayacakları bir iş yoktur.

         Fatih sultan Mehmed iradeliydi. İstanbul’u fethetti.

         “Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni” diyen güçlü bir iradenin karşısında hangi güç durabilirdi?

         Evliya Çelebi iradeliydi. Bıkmadan, usanmadan ülke ülke dolaşmış, dünyayı tanımış, eşsiz seyahatname ’sini yazmıştı.

         Beyruni iradeliydi. Birçok keşif ve buluşlar yapmış, ilmin öncülerinden olmuştu.

         İrade zaferdir.

         İrade başarıdır.

         İradesiz insanlar rüzğarın önündeki yapraktan farksızdırlar. Kolay etkilenirler. Güçlüklere dayanamazlar. İradesiz insanları kınayan Mevlânâ, “Her rüzğarla otlar gibi sallanırsan, dağlar kadar olsan da bir ota değmezsin.”der.

         Herkeste irade vardır. Ne var ki, bazıları yaratılışlarındaki bu gücü eğitir, inkişaf ettirir, kaleler gibi sağlamlaştırır; böylece hayatın sıkıntı ve ızdıraplarına dayanırlar.

         İradesini eğitme yoluna gitmeyenler ise başkalarının boyunduruğu altında kalmaya mahkûmdurlar. Emir altında olmaktan kurtulamaz; ezilmeye, çiğnenmeye, yenilmeye, zararlara katlanmaya razı olurlar.

         Madem ki aklımız, fikrimiz ve irademiz var. Kendimiz tesadüflere bırakamayız. “Bırak sen de, her şey olacağına varır. Çalışsan da, yırtınsan da iş olacağına varır. Üzme tatlı canını ! deyip duygularımızın ve başkalarının esiri olamayız. İrademizle yaptığımız her işten sorumluyuz. O halde, düşünerek, irademizi kullanarak hareket etmek zorundayız.

         İrade güçlendirilmeli, cehd ve gayretle beslenmeli. Cehdd ve gayret de aklın kontrolun de zihni, fikri ve bütün duyguları aynı istikamete yöneltmekle olur.

         Güçlü bir iradeye sahipseniz kokmayın. Ne nefsiniz, ne çevreniz sizi yoldan çıkarabilir. Yanlış ve hatalı gördüğünüz noktada kendinize “Dur” diyebilirsiniz.

         Diyelim ki bir bahar günü, imtihanlar yaklaşmakta. Siz de masanın başına oturmuşsunuz, ders çalışmaktasınız. O anda bir arkadaşınız geldi “Haydi biraz gezelim.” Dedi. Hemen muhakemesini yaptınız. Gezmeye gitseniz saatlerce gelemeyeceksiniz ve yorgun argın geldikten sonra da dersinize kendinizi veremeyeceksiniz. Zayıf almanız kuvvetle muhtemel O anda arkadaşınıza tatlılıkla “Şimdi olmaz, inşallah başka bir zaman.”  Diyebiliyorsanız kazançlısınız. Ve iradenize hakim olduğunuzu ispat ettiniz.

         Her akıllı ve zeki insan iradeli demek değildir. Nice akıllı ve zeki insanlar vardır ki, iradelerine hakim olamadıkları için zarara uğramaktan kendilerini kurtaramamışlardır.

         İradesiz insan yoktur. Ama birisi vardır ki, iradesini eğitmiş, iyiye yönlendirmiş; diğeri de iradesini duygularına kaptırmış, kontrolü elinde tutamamış, kötülüklere dalmıştır.

         İradenin merkezi beyindir. Beyin iyi ve faydalı bilgilerle doldurulursa irade de beslenmiş olur. Aç bırakılan irade görevini yapamaz.

         

AZİM

BAŞARININ DÖRT TEMEL UNSURUNDAN BİRİ DE AZİMDİR.

 

         Azimde sağlam ve kesin kararlılıklar vardır, irade vardır, sebat vardır.

         İnsan en büyük desteği azimde bulur. Azim onun en büyük yardımcısıdır. Lokomotif gibidir, insanı peşinden sürükler.

         Azim güçtür, kuvvettir. Girdiği kalbi volkanlaştırır Ali Ulvi Kurucu’ nun dediği gibi ;

         “Bir azim eğer iman dolu bir kalbe girerse,

           İnsan da o imandaki son sırra ererse,

  En azgın ölümler ona zincir vuramazlar,

           Volkan gibi coşkun akıyor, durduramazlar.”

         Böyle bir azmin önünde durabilecek bir güç yoktur. İlk müslümanlar azimle bir iman seli halinde akmışlar, dağ gibi engelleri aşıp geçmişler, dünyanın dört bir yanına hakkı ve hakikati ulaştırmışlardı.

         Azimli insanlar cesur, atılgan, aktif, kahraman, fedekar ve faaldirler. Tedbir ve ihtiyatı da elden bırakmazlar. Bu duyguyu kaybedenleri pasiflik, çekingenlik, gevşeklik, pısırıklık sarar. Hiçbir işi başaramaz hale gelirler.

         Azmin heyecanını yitirenler peşin olarak yenilgiyi kabul etmişlerdir. Ayrıca yenilmelerine gerek yoktur.

         Dünya hayatı her zaman rengarenk değildir. Her zaman bir bahar havası gibi güllük gülistanlık olmaz Hayatın baharı da vardır, kışı da. Mutluluklarla acılar iç içedir. Musibetler, belalar eksik olmaz. Eğer insanda azim yoksa, bu musibetlerin üstesinden gelemez, ezilir, gider.

         Dünya çapında ün yapmış büyük insanların başarılarında hep azim vardır. O şeref, makam ve mevkii elde etmelerinin temeli azimlerindedir.

         Acizlerin sık sık sığındığı, “Yapamam, başaramam beceremem.” Gibi kelimelere hayatımızda yer vermeyelim. Azimle ilerleyelim. Allah’a güvenip bağlanalım. Kur2an’da buyuruluyor ki:

“Bir kere azmettin mi Allah’a güven!”(Al-i İmran 159)

         

SEBAT

 

         En az azim kadar önemli bir husus da sebattır. Azimle sebat ikiz kardeştir. Azmin bulunduğu yerde sebat da bulunur.

         Sebat, hakta direnme demektir.

         Çoğumuzun dert yandığı bir duygu vardır: İnat. “Amma da inatçı adam! Kara diyor ak demiyor!” gibi sözlerle bu duygunun sahiplerini kınarız.

         Halbuki bu duygu kanalize edilebilse, sevgi, şevkat, fedakarlık gibi sair duygulardan farksız hale getirilebilir.

         Nasıl mı?

         İnadı doğruluğuna inandığımız yolda sebatta kullanmakla. O zaman inat, yerini sebata bırakmış olur. Böylece doğrulardan ve gerçeklerden ayrılmamada direnme gücünü elde ederiz.

         Sıkıntıların, ızdırapların, zorlukların üstesinden azimle geliniyorsa; sabır, şükür, kanaat, iktisat, ihlas gibi duygular da sebatla ayakta tutulur.

         Güçlükler karşısında yılmamayı, bıkıp usanmamayı sebatla başarırız.

         İlimde sebat;

         Hizmette sebat;

         İyilikte sebat;

         Ve netice; başarı.



Konu Başlığı: Ynt: BAŞARMAK
Gönderen: Pelinay üzerinde 09 Eylül 2014, 22:07:43
inşALLAH..oldukça motive edici güzel bir yazıydı..sonuna kadar sıkılmadan okudum..
oldukçada da istifade ettim,faydalandım...ALLAH razı olsun..Rabbim her daim amel edebilmeyi de nasip etsin inşallah..


Konu Başlığı: Ynt: BAŞARMAK
Gönderen: Rüveyha üzerinde 09 Eylül 2014, 22:13:45
Esselamu Aleyküm..Mevlam razı olsun..Çok faydalı bir paylaşım olmuş Rabbim hakkıyla istifade edenlerden kılsın.