> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Asr-ı saadetten gelmiş gibi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Asr-ı saadetten gelmiş gibi  (Okunma Sayısı 848 defa)
29 Mayıs 2010, 16:19:08
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 29 Mayıs 2010, 16:19:08 »



Asr-ı Saadetten Gelmiş Gibi...

İnsanoğlu dünyaya gelişiyle birlikte kendini bir mücâdele içinde bulur. Büyümesi, yetişmesi, gelişmesi, gençliği, ihtiyarlığı ve nihayet kimsenin uğramadan geçemediği son durak, fânilere vedâ edişine kadar yoğun bir şekilde çabalar durur. Adeta bir yarış meydanına çıkmış gibi sürekli koşturur. Kendine sermaye olarak verilen sayılı nefesleri bu mücâdeleler içerisinde tüketir gider.

Kimi insan bu mücâdeleyi dünya hayatını kazanmak için verir. Kimisi de fâni hayata aldırmayıp ebedî yurdunu ma'mur etmek için, Azın azı olarak görebildiğimiz bir kısmı da bu mücâdeleyi ne dünya ne ukba, sâdece Allah'ın rızâsını kazanmak, ona güzel kul olabilmek için verir. Kâinatın yaratıcısı Allah Teâla Hazretleri Kur'an-ı Kerimin'de: "Kim dünya hayatını isterse kendisine ondan veririz. Kim de ahiret hayatını arzu ederse ona da bundan veririz" (Al-i İmran: 145) buyurmak sûretiyle bu mücâdelenin sınırlarını bizlere bildirmiştir.

Allah sevgisiyle gönüllerini doldurmuş insanlar; "Yeryüzünde bulunan her canlının" (Rahman; 26) hatta; "O'nun zâtından başka her şeyin yok olacağını" (Kasas: 88) bildikleri için O yüceler yücesinin mağfiretine koşarlar. "Rabbinizin mağfiretine, bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!" (Âl-i İmran: 133) emr-i ilâhisindeki müjdeye nâil olabilmek için gayret ederler. Yine: "O takvâ sâhipleri ki, bollukta darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları da affederler... Bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe - istiğfar ederler..." (Al-i İmran: 134-135) âyet-i kerîmesindeki ölçüleri, tavsiyeleri hayatlarının can damarı haline getirmeğe çalışırlar.

İşte bu zümre Allah'a dost olmuş, sevgililerdir. Her halleriyle kendilerini Allah'a sevdirmişler ve "Allah onları sever onlar da Allah'ı" "Allah onlardan râzı, onlar da Allah'dan râzı" ilâhî tebşîrata nâil olmuş örnek insanlardır.

O Allah dostları hiç bir nefes Allah'dan gâfil değildirler. Kendilerini her an O'nun huzurunda bilmek ve O'nu devamlı zikretmek, hatırlamak, anmak onların gıdası olmuştur. Gel-geç sevdalar onlardan uzak kalmıştır. Fâni hayat onları asla aldatamamıştır. Dertleri hep Allah rızâsı olduğu için dünyadaki dertlilerle ilgilenmeyi zevk edinmişlerdir. Kalblere Sevgi ve şefkat tohumları ekerek insanları Allah yoluna sevketmişler ve kendi zamanlarında Allah Teâlâ'nın davetçileri olmuşlardır. İnsanları hep "Dârüss'-Selâm'a = Cennnete" çağırmışlardır.

Onlar Allah'ın emir ve yasaklarını devamlı tebliğ etmişler, emri bilma'ruf nehyi anil-münker konusunda tavizsiz davranmışlardır. Bunu zorlama ile değil, severek, sevdirerek, hayatlarına sindirerek bizzat kendileri yaşayarak örnek olmuş rehberlerdir. Sessiz sedâsız, tam mahviyyet ve tevâzu içerisinde ömürlerini geçirmişlerdir. Bu güzel, sevimli insanları Allah Teâlâ her devirde bulundurmuş ve bulundurmağa devam edecektir inşaallah. Her devrin insanı kendi zamanındaki o rehberler sayesinde imanlarının tadını bulacak, Allah'ın dinini aşk ve şevk içerisinde büyük bir heyecanla yaşayacaklardır. Sıkıntılar, kederler, zulümler onları Allah'a yaklaşmaktan vazgeçiremiyecektir. Ahiret hayatının daha hayırlı ve ebedî olduğunu bilecek, dünyaya değer vermiyeceklerdir. Bütün peygamberlerin ve onların vârisi Allah dostlarının verdikleri mücâdelenin tevhid mücâdelesi olduğunu unutmayacaklar ve bu uğurda canlarını mallarını fedâ edeceklerdir. İki Cihan Güneşi efendimizin ashabının "Anam-babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Canım, malım senindir Ya Rasûlâllah!" sözlerini, adanışlarını ve güzel hallerini kendi dünyalarına taşıyacaklardır.

İşte bu özlenen ahlâkı, hayatı kendi devirlerine taşıyan Allah dostlarından biri olan Adana'lı Mahmud Sâmi Ramazanoğlu kuddise sirruh hazretleri bir ömür bu çizgiyi devam ettiren rehberlerdendir.

O, İslâm'ın güzelliklerini yaşayarak çevresine örnek oldu. Sessiz sedâsız, tevâzu ve mahfiyyet içerisinde yaşadı. Derin bir sükûtî hayatı vardı. Huzuruna geleni sormaya hacet kalmadan kalben doyururdu. Söze ihtiyaç duyulmuşsa ya âyet-i kerîme, ya hadis-i şerif ya kelâm-ı kibar, ya ashâb-ı kiramdan, ya evliyaullah'ın hayatından örnekler verir, yahut bir mecelle kâidesiyle gönüllerden geçen isteklere cevap verirdi. Sohbetleri bir cennet bahçesiydi. Ruhlar istedikleri gıdayı çok rahat alabilirdi.

Muhterem Üstaz'ın yetiştirdiği ve uzun seneler canıyla, malıyla hizmet-i aliyyelerinde bulunan Merhum Musâ Topbaş hazretleri hocasını şu öz ifadelerle anlatır:

"Muhterem Üstaz'ın ahlâkı, adâb'ı, her hali Efendimiz (s.a.)'in haline tamamen uygundu. Fem-i seâdetlerinden ne bir kelime noksan ne de bir kelime fazla çıkardı. Her manâ ve kelimesi yerli yerinde idi. Tâne tâne, konuşurlar, mühim olanları üçer kere tekrar ederlerdi. Sükût ehlini çok severlerdi.

Hiçbir ferd ile çekiştiklerini, münakaşa ettiklerini, gıybetini yaptıklarını, münazaraya girdiklerini gören, işiten yoktu. "Eddebenî rabbî" sırrına ermiş asırların yetiştirdiği istisnâî bir şahsiyetti."

İnsanoğlunun üç handikapı vardır. Kadın, servet ve şöhret. Bunlar insanoğlunun kemâlâtını göstermekte belki üç mihenk taşı. Muhterem Üstaz Mahmut Sâmî Ramazanoğlu (k.s.) hazretlerinin yetiştirdiği nur yüzlü, sevgi dolu bir gönül eri abiden dinlemiştim. 1950 yıllarında Ankara, Konya, gezerek Hacı Bayram Velî ve Mevlâna'yı ziyaret ederek Adana'ya ulaşan bir gönül eri. Araya araya Muhterem Üstazı bulan ve gönlünü ona teslim eden bir yiğit insan. Üst üste iki sene Adana'ya gitmiş ve Üstazı memleketine davet etmiş. Üçüncü sene Muhterem Üstaz ona memleketine gelmiş ve evinde misâfir olmuş. Hizmet, sohbet öylesine candan ve yürekten ki, o günün tadını anlatamam, tarif edemem demişti. Oradan ayrılacakları gün hane halkı, hanımefendiler; "Ne olur evimizi, gönlümüzü aydınlatın bu Allah dostunun biz de elini öpelim, duâsını alalım" diye ısrar etmişler. Arzularının kendilerine ulaştırılmasını istemişler. Üstazın kendilerine gösterdiği sevgi ve şefkate bakarak durumu arz eden nur yüzlü, sevimli insana Muhterem Üstaz: "Bizim yolumuzda, dinimizde mahremi olmayan bir kadına el öptürülmez. Madem çok ısrar ediyorlar. Fakir dışarı çıktığımda uzaktan görebilirler." cevabını vermiş. Kitap sünnet çizgisinden aslâ taviz vermeden onların gönlünü almağa çalışmıştır.

O büyük Allah dostu, rehber insan bütün hayatını kalb-i selim üzere geçirmiştir.

Kimseyi kırmamış kimseden kırılmamış. Kimseyi incitmemi? kimseden incinmemi?tir. Tam bir teslimiyet ve kalb-i selim üzere hayat sürmü?tür. Devamlı huzur halinde... Sürekli namazdaymış gibi... İhsan makamında... Temkin makamında Haliyle, kâliyle devamlı insanları Allah'a çağırmıştır. Dünyaya vedâ ederken dahî aynı çizgiyi devam ettirmiş ve son nefeslerinde sık sık şu âyet-i kerimeyi okumuşlardır: Meâlen:

"Dâimi bir hayat sahibi ancak O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. Onun için dini halis kılarak O'na, hep O'na yalvarın. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur." (Mü'min Sûresi: 65)

Bu sene Ramazan-ı Şerifte Medine'de Mescid-i Nebî'de teravih kılarken imam efendi bir âyet-i kerime'ye geldi. Oraya geçemedi Hatta kendini tutamayıp hıçkırıklar arasında "Ya Kavmena!." diyerek başladı, fakat devam edemedi, Tekrar baştan aldı: "Ya Kavmena! Ecîbû dâıyallah!" dedi, yine devam edemedi. Âdetâ hıçkırıklara boğuldu. Bir manevî hal oldu. Ağlayarak namazı bitirmeğe çalıştı. İkinci on rekatı kıldırmak için imamete geçen hocaefendi de o atmosferi değiştiremedi. Cemaatin gözyaşları o gece durdurulamadı. Vitir namazının üçüncü rekatında yapılan duâlarla sesler, ağlayışlar, aminler öylesine yükseldi ki, sanki rahmet melekleri gönüllere sekinet yağdırıyordu. Mescid-i Nebî'nin içi dışı bir başka âlem olmuştu. Aynı gece sahurda bir duâ meclisinde bulunduk. İmam efendinin okuduğu âyet ile Muhterem Üstaz Mahmud Sâmi (k.s.) hazretlerinin dâr-ı bekâ'ya göç ederken okudukları âyetin manaları aklıma geldi. Sanki dünya yeni kuruluyor. Kur'an yeni nâzil oluyor. Peygamber yeni geliyor. Mücâdele yeni başlıyor veya devam ediyor diye gönlüme geldi. İmam efendinin hıçkırıklara boğulduğu âyet-i kerîmenin manasına baktım. Bir çağırı vardı. Bir davetçiye icâbet edilmesi emrediliyordu. Meâlen:

"Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun. (Ahkaf sûresi: 31

Ayetin devamında:

"Allah'ın davetçisine uymayan kimse yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onları apaçık bir sapıklık içindedirler." (Ahkaf sûresi: 32)

Bu sûrerin sonu da: "Yoldan çıkmış topluluklardan başkası helâk edilir mi hiç?" diye bitmektedir.

Adem (a.s.)'den itibaren bütün peygamberler insanlığı Allah'a davet etmiş. Yılmadan yorulmadan, bıkmadan, usanmadan güzellikleri anlatarak, kötülükleri yasaklayarak bir mücâdele vermişler. Tevhid mücâdelesi. Bu gayretlerine, çalışmalarına karşı ücret de istememişler. Karşılığını Allah Teâlâ'dan beklemişler. Yaşadıkları toplumu huzur toplumu, rahmet toplumu haline getirmişler. Hakkın hukukun çiğnenmediği, insana insanca muâmelenin yapıldığı sevgi-şefkat toplumu.

Bu gayretler kıyamete kadar sürüp gidecektir. Vâris-i nebî olan Allah dostları aynı güzellikleri toplumuna yansıtacaktır. Muhterem Üstaz Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s.) hazretleri son yolcuğunda bile bu cehdini devam ettirmiştir. Sık sık okuduğu:

"O daima diridir; O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde dinde ihlâslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur." (Mü'min sûresi: 65) âyetini hatırlatarak sevenlerine, evlâtlarına; bize üzülmeyin dâima diri olan, hiç ölmeyen Allah'a yönelin demek istemiştir.

Yüce Rabbe yakın olma konusund...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Asr-ı saadetten gelmiş gibi
« Posted on: 26 Nisan 2024, 22:14:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Asr-ı saadetten gelmiş gibi rüya tabiri,Asr-ı saadetten gelmiş gibi mekke canlı, Asr-ı saadetten gelmiş gibi kabe canlı yayın, Asr-ı saadetten gelmiş gibi Üç boyutlu kuran oku Asr-ı saadetten gelmiş gibi kuran ı kerim, Asr-ı saadetten gelmiş gibi peygamber kıssaları,Asr-ı saadetten gelmiş gibi ilitam ders soruları, Asr-ı saadetten gelmiş gibiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes