> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Aşkın hükümranlığı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Aşkın hükümranlığı  (Okunma Sayısı 964 defa)
03 Haziran 2010, 10:27:20
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Haziran 2010, 10:27:20 »



Aşkın Hükümranlığı




“Dünyada herkes sevgilisine can verir. Fakat birinin sevgilisi kan tulumundan ibarettir, öbürünün ki; güneştir, ışıktır. Madem ki herkes kendince iyi-kötü bir sevgili seçer, kendimizi bir yok için yok etmemiz yazık değil mi?!...” (Hz. Mevlânâ)



Sevgisi kazanılmaya en lâyık olan sevgilinin adıyla...

Hamd; en çok seven ve en çok sevilen, sevginin kaynağı Vedûd’ a...

Selam; sevgisi ile mutlak sevgiliye eriştiren sevgi yurduna...



O “Vedûd” ki, gönüllere muhabbet fısıldayan, varlık sırrının en güzel isimlerindendir. Bu ismin mazharı olan kimse tüm benliği ile sevgiliye yaklaşır. Her yerde, her şeyde sevgiliyi hisseder. Her nereye yönelse, sevgilisi oradadır. O(c.c.)’nun sevgisi, o kimsenin bütün dünyasını kaplamıştır. Bu sevgide zirve, erişilmesi güç en son noktadır. Âşıkların sultanı Cüneyd Bağdâdî; “Sevgi; sevenin kendi sıfatlarını sevdiğinin sıfatlarıyla değişmesidir.” der.

Sevgi ile yaşanan böylesine köklü bir değişim sürecini, sadece “sevgi” kelimesi ile tanımlamak neredeyse imkansız gözükmektedir. Hem sevginin niteliği, hem de sevginin dereceleri konusunda yapılan tasnifler de bahsi geçen tanımlama güçlüğünün tabii bir sonucu olsa gerek. Tartışmalar da bu noktada yoğunlaşmaktadır. Bu münakaşaların orta yerinde sufilerin durduğunu söylemek yerinde olacaktır. Çünkü kutsal kitabın öngördüğü sevgi dili, en azından ifade biçimi ve kalıpları bakımından farklılık arz etmektedir. ”Hub”, “Muhabbet” ve “Meveddet” kavramları ile seslendirilen sevgi, sufi literatüründe hem nitelik ve hem de derecelendirme bakımından çeşitlilik arzeder. Bu durum bütün varlığı “sevgi eksenli” gören ve kabul eden yaklaşım ile kutsal metinleri zahiri anlamlarıyla algılama zorunluluğunu öngören anlayışın çatışma sürecidir. Yine bu sürecin sufi kanadında yer aldığı halde sevgi dilinde kutsal kitaba uygun kavramların kullanılmasından yana olan mutasavvıflar da mevcuttur. Örneğin; “Ebu’l-Hüseyin en-Nûrî, “Ben Allah’a âşıkım, O da bana âşıktır” dediği için dinden çıktığına hükmedilerek, memleketinden kovulmuş,daha sonra idam edilmek üzere celladın önüne çıkarılmış ve son anda asılmaktan kurtulabilmiştir. Bu olaydan da anlaşılacağı üzere âlimler, hatta ilk dönem mutasavvıflarının büyük çoğunluğu, Allah sevgisini ifade etmek üzere Kur’an ve Sünnet’te yer alan hub ve muhabbet yerine “AŞK” kelimesinin kullanılmasına karşı çıkmışlardır. Râbia el-Adeviyye, Bâyezîd-iBistâmî,Cüneyd-i Bağdâdî, Hallâc-ı Mansur gibi sevgi temasını işleyen ilk sufiler genellikle aşk, âşık, ve mâşuk yerine hub,muhabbet,habib,mahbûb kelimelerini kullanmayı tercih etmişlerdir.” (T.D.V.İslam Ans.AŞK mad.) En çok bilinen şekli ile bir hakîkî ve bir de mecâzî sevgiden bahsetmek mümkündür. Biz burada sûfilerin benimsediği hakîkî(İlâhî)sevgiden ve derecelerinden bahsedeceğiz.



SEVGİNİN DERECELERİ



1.İçinde taşıdığı sevgi sebebiyle kalbin sürekli özlem duymasıdır ki,sevginin en alt derecesidir.

Sessizce kalbi bürüyen bir şeydir bu. Hiç umulmadık anda ve umulmadık zamanda gönlü kaplar. Havadan daha seyyal,yangından daha sârî ve kalpten kalbe akıp giden bir unsûr-i nârîdir bu. Bitmeyen bir özlemin dinmeyen sızısıdır. Sevene sevgilisine ezelde verdiği sözü hatırlatır. Sadırlara yerleşir ve satırlarda hep o bitimsiz özlemi anlatır:



“Özleminle kurudum döküldü yapraklarım/ Ruhuma hayat veren baharımsın sevgili

Nağmesi “âh” olan inleyişle anarım/ Beni bu âteş ile yakansın ey sevgili” (Haddâd)



2. Seven kimseye, sürekli olarak gözyaşı döktüren sevgi halidir.

Ne zaman cân kuşu sevgiliye meyletse bir sağanak buluta dönüşür gözler. Bu meylin sürekliliği halinde ise seven bir pınardan farksızdır. Gözyaşı, yaşanan duyguların yoğunluğu ile paralellik arzeder. Öyle bir an gelir ki,seven gönül şebnem yerine kan döker dîdelerinden.

“Bir kâsedir alev dolu gönlüm yana yana/Ben tâ senin yanında dahî hasretim sana

Yaşlar dökende söndüremez âteşimi su/Sunsan elinle kanımı içsem kana kana” (Rabia Hatun)

Sevgi bu mertebede gönül kâsesini harlandıran kızgın bir alev topuna döner. Vuslat arzusu öylesine artar öylesine kuvvet bulur ki, sığındığı gözyaşları dahi serinletmeye yetmez.



3. Sevgilinin sevgisiyle sermest, sarhoş ve tam bir dostluk içindedir.

Seven kimse artık varlık sarayını yıkıp, harâbeye döndürmüş ve sevgiliyi gönül tahtına davet etmektedir. Sevdâ ateşi başını döndürmede ve içinde bulunduğu hali tahlil etmekte güçlük çekmektedir. Kınayıcıların kınamasına aldırmaksızın câm-ı aşktan doyasıya yudumlamaktadır. Kimseden korkusu ve kimseden bir beklentisi yoktur. Bâzen mestâne, bâzen dîvâne ve bâzen de pervânedir.O, dost ile dost olmuş, gerisi bahanedir.

“Ben câm-ı aşkı içtim mestânedir desinler/ Havf u recâyı geçtim dîvânedir desinler

Yan şem’-i hüsn-i yâre bin cân ile Sezâî/ Yok bundan özge çâre pervânedir desinler” (Sezâyî-i Gülşenî)



4. Kötü huylardan arınma ve güzel huylarla donanma suretiyle sevgiliye layık olmak ve ona yaklaşmak.

Gönül sarayının kapıları sonuna kadar sevgiliye açılır bu demde. Ne var ki sevgiliye pâk bir mekan gerektir. Gönül evi îmar edilmeden cânan oraya gelmez, itibar etmez.

“Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ide Hakk/Pâdişah konmaz saraya hane mamur olmadan”

Şunu bil ki; “Hakk’tan özge ne var ise gönülden silip at. Aksi takdirde sarayın padişahı orada barınmaz.”



5. Kalbi parçalayan ve yakan ateşli sevgi.

Sevginin şiddeti ciddi boyutlara ulaşmıştır. Bu mertebede kalbin derinliklerini yoklayan, sarsan yakıcı-yıkıcı bir âteşten bahsetmek gerek. Çünkü sevgi sevene kendi rengini vermek için adımlarını hızlandırmış,kontrolü eline almıştır.

Bu öylesine bir âteş ki, düştüğü yeri fasılasız bir biçimde yakar kül eder. Bu yangının sahibinden çıkan âh şulesi ise her iki cihânı yakacak güçtedir.

Âteş-i aşk ile her-dem dil ü cân oda yanar/Ger bir âh eyler isem iki cihân oda yanar(Cem Sultan)



6. Sevdalıyı çıldırtan sevgi.

Sevgi çılgınlığı. Çılgınca sevme. Sevgilinin kulu kölesi olma.

Seven sevdiğine o denli tutulur ki, neyi var neyi yok feda eder. Çılgınca sever, sevgisiyle çılgınlaşır. Âdeta sevgilinin kulu kölesi olur. Pây-i tahtı sevgilinin emrine verir, onu memnun etmek için neyi varsa sunar.

Yâre sun yâre,bağrından yâre sun/Dermân olur derdin aşk ile yâre sun

Yak özünü külünü göğe savur/Mavidir sızıların avuç avuç yâre sun

Aczini azığın bil var sevgili katına/Varlığın son sermayen düşünmeden yâre sun(Ahmet Mercan)



7. Yarin güzelliğini seyrederken sevgi şarabıyla kendinden geçme. Sevgi şarabını kana kana içmek.

Yarin güzelliği karşısında göz seyre dalar,gönül bu zevk ile kendinden geçer. Sevda güneşinin ışıkları sevdalının gözlerini,sevgiliden gayrıya kör eder. O artık hüsn-i yârin esîridir. Sevgi kadehinden yudumladıkça bu esâret artar. Artık aşk kapısını aralamıştır.

Âşık olan cân verir dîdârına dilberlerin/Bülbül-veş cân atar gülzârına dilberlerin

Hubb-i Mevlâ bâdesi âşıkların gark eylemiş/Kim düşer fânî olur efkârına dilberlerin

(Alvarlı Muhammed Lütfi Efe)



8. Aşk mertebesi.

Sevenin sevgilisinde kendisini yok etmesi. Her şeyin mâşuktan ibaret olması halidir.

“Pervâne uçtu, döndü, eritti kendini ve yok oldu ortalardan. Resimsiz, cisimsiz, unvansız hale geldi.Artık ne için dönecekti şekillere? Vuslattan sonra hangi hal vardı ki döne? Bakışa ulaşan kulak vermez habere. Ve bakılana kavuşan, aldırmaz bakışa...”(Hallâc)

Bu mertebede âşık; geçici alemde kendi isteği ile “ölmeden evvel ölme” sırrına erişir ve aşk ile sonsuzluğa dirilir..

Vücûd cübbesin aşk ile çâk et/Dalagör kim ummân-ı aşktır (Yunus Emre)

Âşık Yunus varlık elbisesinin aşk ile parçalanıp yok edilmesini salık verirken aşk deryasına kavuşmanın yolunun da buradan geçtiğini hatırlatır. Ve; “Ne duruyorsun! Artık kır şu kabuğunu! Aşk gibi bir sonsuzluk deryası seni bekliyor.” Demek ister. Aşk mertebesinin fonksiyonunu ise Eşrefoğlu Rûmîden dinleyelim:

“Şimdi hâkim gönlümün iklîmine aşktır benim/Akla nefse fene câna hükmünü sürdü bu aşk

Bu gönül hücrelerini tahliye kıldı kamu/Ademiyyet noktasından sildi süpürdü bu aşk

Kendi varlığıyla küllî varlığım mahv eyledi/Dost gözüyle baktı ol dost yüzünü gördü bu aşk


Mustafa Demirci
 
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Aşkın hükümranlığı
« Posted on: 25 Nisan 2024, 20:19:07 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Aşkın hükümranlığı rüya tabiri,Aşkın hükümranlığı mekke canlı, Aşkın hükümranlığı kabe canlı yayın, Aşkın hükümranlığı Üç boyutlu kuran oku Aşkın hükümranlığı kuran ı kerim, Aşkın hükümranlığı peygamber kıssaları,Aşkın hükümranlığı ilitam ders soruları, Aşkın hükümranlığıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes